Nedense bir türlü yazmayı alışkanlık haline getiremedi Türkiye’deki özgür yazılım topluluğu… Eskiden ara ara bir şeyler karalanırdı, şimdi ise twitter vb sosyal medya araçlarındaki kısıtlı(140 karakter) ve sınırlı sayıda kişiye ulaşabilen ifadelerden başka bir şey yok. Topluluğu bu şekilde sosyal medyadan takip etmek doğrusu çok zorlayıcı oluyor…
Kendisini topluluğun parçası hisseden birisinin, özgür yazılımla ilgili kısa twitler yollamasının yukarıdaki durumdan ötürü pek de bir manası kalmıyor. İşin magazini dışında(o bunu çıkarmış, buna cici demişler vb) bir paylaşımı da bulunmamakta. Ki bu bilgiler, bir süre sonra hızlıca yok olmakta.
Ayrıca, topluluk olarak üretmemizde, bu kaybolan kısıtlı ve sınırlı iletiler bugüne kadar bir fayda sağlamadı.
Bu en azından birbirimize 140 karakterden daha fazla saygı ve birliktelik hissettiğimizi gösterir.
Unutmadan, illa özgür yazılımla ilgili yazmaya da gerek yok, unutmayın ki tıpkı sosyal medyada yazdıklarınızı takipçilerinizin okuduğu gibi, gezegenlere düşmeyen yazılarınızı da elbette birileri okuyor.
İlla ki süper teknik şeyler yazmanıza gerek yok, hayattan, ufak şeylerden(eğlenceli olursa daha güzel tabi:))
Zamanım olmuyor, demeyin, illa destan yazmanıza gerek yok. Kısa bir yazı, belki 15 dakikanızı alacak. Bu, twitter’da kaybolup gidecek onca yerli-yersiz güncellemeyi okumaya harcanan zaman ile kıyaslandığında inanın çok kısa bir süre.
Söz uçar yazı kalır, twitler uçar günlükler kalır…
Pardus’un dününden bugününe konuşulan konuların başındadır hep PiSi paketleri…
Neden bu paket sisteminin yapıldığı, neye yaradığı, bunun tekerleği yeniden icat etmek mi yoksa yoğurttan sonraki en büyük Türk icadı olması mı? bunlar hep konuşuldu durdu…
Bugün gelinen noktada en büyük şikayet depolardaki paket sayısının azlığı. Diğer husuları geçtim, yorumlarda da bunları tartışmamak adına, hali hazırda tartışılan iki yer var, dileyen oraya buyursun.
Soruna gelirsek, depodaki pisi paketi sayısının azlığında bence iki temel sorun vardı:
1- Dışardan bir türlü istenilen katkının alınamaması(Katkıcılar ile çekirdek geliştiriciler ve proje yönetimi arasındaki “müzikal” sorunlar vs… Bu bu yazının konusu değildir)
2- PiSi paket sistemi ve paketleme ile ilgili yeterli belgelemenin olmayışı.
Bu yazıda bu ikinci soru üzerinden gideceğim. Daha önceleri yıllara sair bu soru dile getirdik. Belgeleme hep Pardus’un yumuşak karnı oldu. Malumunuz belirli sayıda tam zamanlı geliştirici olduğunda, bu kişilerbir şekilde bu paketleme işini kendileri yaptılar. Öyle oldu ki kimi zaman bir geliştirici yüzlerce paketin bakımından sorumlu oldu, işini de layığıyla yaptı…
Fakat bu durum elbette sürdürülebilir değildi, kimseye de bir şey katmadı, paket sahibinin omuzlarını yıkmaktan başka… Bolca söylendi, Pardus-Wiki var gelin şuraya beşge yazın edin, olmadı… Eldeki bir kaç belge taa Meren zamanından(Meren hocam, anılarını yazacağın kitabın adı olabilir “Meren Zamanı…” diyagonal pas;p) başlayıp yarım kalan bir kaç madde ile sınırlı kaldı. Sonrasında gönüllüler kendi bilgileri sınırında bir iki madde yazdı, kaldı. Daha sonrasonda ise meşhur ingilizce belgeşleme sitesi http://developer.pardus.org.tr açıldı, PiSi ve paketleme ile ilgili belgeler buraya yazıldı. Doğrusu neden İngilizce’nin tercih edildiğini ben bilemedim, yurt dışındaki geliştiriciler ise hedef kitlesi, onun da geri dönüşümü olmadı. Ki birazdan vereceğim bağlantıda İngilizce konuşan Pardus Topluluğu’nun bu konudaki çözümünün über çalışkan Alman Pardus Topluluğu tarafından yazılan “Pisi Nasıl?” kitabının bir özet çevirisi olduğunu göreceğiz. Herneyse diyelim ama bir parantez açalım:
Pardus’un Türkiye’deki özgür yazılım ekosisteminde yer alması için buradaki yazılımcıların yazılımlarını nasıl PiSi paketi yapacakları konusunda da ortaya bir şeyler  belge koymak gerekirdi…
Neyse, develer tellal oldu, pireler kervan oldu, Pardus göle kaçtı, gölü inek içti, inek concrete jungle’a kaçtı, burada ötekileştirildi vs vs… Neticede Pardus projesinin yönetimi değişti, bugüne kadar binlerce paket ile haşır neşir olmuş, bu işin ilmine ermiş onca geliştirici Tübitak’tan bir şekilde ayrıldı. Pardus’un geleceği tehlikeye girdi, Pardus’un Yarını çalıştayı yapıldı, neticesine Pardus’un bireysel sürümü kaldı mı topluluğun üzerine…. Ya….
Şimdi, topluluk içerisinde bir çok iyi niyetli kişi bu zor durum arifesinde başladıkarı Pardus’un devamını hedefleyen çalışmalarda ellerini kirletip, depodaki paketleri güncelleme gayreti içerisinde(Erdinç Gültekin’e selamlar). Bir şekilde didikleye didikleye onlarca paketi güncellediler. Peki bu bundan sonrası için sürdürülebilir mi? Hayır! Tıpkı daha önce Tübitak’ta çalışan geliştiricilerin durumu gibi, sürekli omuzlarında artan bir paket yükü ile gelinebilecek bir nokta göremiyorum.
Bugün şu bir gerçek ki, topluluk tarafından devam ettirilecek olan bireysel sürüm için bu PiSi belgelerine dünden çok daha fazla ihtiyaç bulunmakta. Dünü ve bugünü değerlendirirken, kendimize şunu soralım:
– Kodu paylaşıyoruz ama kodu işler hale getiren bilgiyi neden paylaşmıyoruz?
En büyük eksiğimiz bu bence, onlarca geliştirici Pardus projesinde Pardus ve örülü olduğu özgür yazılımlar ile ilgili çok şey öğrendi, fakat bu bilgi uğraştıkları kod gibi açık bir modelde paylaşılmadı. Haliyle de kurumsallaşması gereken bilgi, çalışanların kafalarında kurumsal hafıza tutmanın bedelini ödeyerek yok oldu. Yok oldu diyorum çünkü bu geliştiricilerin bir çoğunun dönüp bu bilgileri paylaşacaklarını sanmıyorum.
Pardus’u devam ettirmek isteyen bu istekli paketçilere bugün, paket güncellemeleri ile harıl harıl uğraşmak yerine, bu işin nasıl yapıldığını, hazır bu işi yeni öğrenmişken ve öğrenme yolları zihinlerinde tazeyken(kendi yürüdüğü yolu, izini kaybetmeden bir sonrakine tarif etme şansına sahipken) belgeleyip diğerleri ile paylaşmalarını ve bu sayede daha geniş bir paketçi grubunun oluşmasına imkan sağlanabileceğii söyledim.
Neyse lafı uzatmadan, devam edersek sevgili Anıl’a paketleme ile ilgili belgelerin bir listesine sahip olup olmadığını sordumi sağolsun akılan gelenleri yazdı:
Burada en allta bağlantısı bulunan, Pardususer.de topluluğu tarafından hazırlanan Pisi Nasıl? kitabının bu işe niyetli kişilere örnek teşkil edeceğini düşünüyorum. Zamanında sevgili Gürkan ile yazışmıştık, ama maalesef kitabı Almanca’dan çevirecek kadar kişi toparlayamadık. Zaten zaman da geçince bilgiler de eskimiştir. Şu anda da bunu yapacak insan gücü yok, sıfırdan Türkçe yazmak daha kolay olabilir.
Bu kitabın odt halini bulamadığımdan, Google Docs’a aktarıp burada Google Translate’e çevirttiremedim(PDF dosyasını Google belgesine dönüştürüp çevirmek mümkündü ama dosya boyutu 2MB’ın üzerindeymiş…), ama şöyle bir güzellik olsun diye, İngilizce konuşan Pardusseverlerin hazırladığı özet kitabı Google Docs ile Türkçeye makina tercümesi yaptırdım: https://docs.google.com/document/d/1Mmx_CwWor9-AidgWDUogWdyaZK_tX0LSEGSkRrCh45E/edit
Almanca kitabın odt halini temin edebilirsek, aynı şekilde Google Docs üzerinden Türkçe çevirisini elde edebiliriz. Makina tercümesi ama fikir vermek adına çok işe yarar.
Benim bu konuda yapabileceğim bir şey yok maalesef, paketlemeden anlayan arkadaşlara naçizane tavsiyem. Zaten ellerinden geldiğince paketler yapıyorlar, bir yandan da sunucu, derleme çiftliği gayretindeler, böyle bir işe de başlarlarsa, o zaman her şey tam olur. Büyük sıkıntılar çözülür.
Böyle bir kitabı yazmak veya mevcut belgeleri güncelleyerek örnek paketlemelerle ilgili PardusWiki kullanılabilir belki. Hali hazırda maddeleri kitaba dönüştürecek bir eklentimiz var(Pamir sağolsun).
***
Kitap demişkene, Pardus ile ilgili internette proje tarfından yayınlanan 2 adet kitap var:
Pardus 1.0 Kullanım Klavuzu
Kurumsal 2 Kullanım Klavuzu( Pardus.org.tr sitesinden tedarik edebilirsiniz)
Bunların yanında Alman Pardus topluluğunun hazırladığı 215 sayfalık Pisi Nasıl? kitabı ve İngilizce konuşan kullanıcıların 24 sayfalık belgesini Dropbox alanımda Pardus Kitapları klasörüne koyum dileyenler buradan da indirebilir:
Necdet Hoca ara ara hangi masaüstünün ne kadar Türkçe konuştuğu ile ilgili günlük yazıları yazmakta.
Bu yazı serisinin en yenisini okurken, çeviri çalışmalarının sadece arayüzden ibaret olmaması gerektiğini, belgeleme çevirilerinin de en az arayüz kadar önemli olduğunu söylemiştim. Ne zamandır aklımda, bu masaüstü ortamlarının belgeleme çevirilerinin ne kadar olduğunu bir tabloda yazayım.
(Belgeleme diyorum, çünkü çeviriler hep Graphical User Interface(Grafiksel kullanıcı arayüzü) ve Documentation(Belgeleme) olarak ifade edilmiş.)
Tabloda görüldüğü üzere iki büyük masaüstü ortamının Belgeleme çevirileri KDE’de %2,25 GNOME masaüstünde ise %0,00(sadece 21 kelime çevrilmiş!) XFCE, LXDE ve ENLIGHTENMENT ise nispeten hafif masaüstleri olduğundan, belgeleme çevirileri ile arayüz çevirileri birlikte sunulmuş ve LXDE hariç tamamlanmış
Belgeleme çevirileri önemli midir? Bu çeviriler ne işe yarar, ne gibi fayda sağlarlar? Masaüstü ortamlarının belgelemelerinin neden çevrilmelerine gerek olduğu gibi soruları yanıtlaması için sevgili Necdet Hoca’ya –muz orta ile– paslayarak bu yazıyı da bitirelim.
Dileyen olurda bu tabloyu, diğer yer imleri veya veriler ile doldurmak isterse, .ods dosyasını şuradan indirebilir. ->Â Masaüstü Ortamları Çeviri Durumları.ods
Not: Bu yazı 26 Mart 2012′de Tumblr mikro günlüğümde yayınlanmıştır. Biraz mikro ölçüyü kaçırdığım için burada yayımlanması, daha iyi olur. En azından bu bilgiye ihtyacı olanlar için daha kolay erişilebilir olacaktır. Diğer uzun kaçan tumblr yazılarımı da bilahare akttaracağım.
Şöyle, Word uygulamasındayken, bir sunum dosyasından bir metin almak için, Dosya-Aç yolu ile onlarca klasör gezip, o sunum dosyasını bulduktan sonra Aç diyememek, dosya türü filtresinde Tüm dosyalar deyince, o sunum dosyasını seçipte Microsoft Office’in kendi dosyasını tanımayıp en azından â€Ya, birader sen bu dosyayı PowerPoint ile açmak ister misin? Öyle yapsak daha iyi ya…†diye sormayı akıl bile etmemesi…
Yahu kardeşim kendi dosyan, ne yapmayı amaçlıyorsun? Kendi ofis yazılım takımın bir parçası olan bileşene bunu yapmak reva mı?
Neyse, çok önemli mi? Bilmiyorum belki Office 2010’da düzelmiştir. Ama şu önemli, boşa gezilen onca klasör ağacını tekrar gezmek bu yazıyı yazdıracak kadar sinirlendirdi 🙂
LibreOffice’de güzel bir özellik; o an hangi bileşende çalışıyorsanız, o bileşen üzerinden başka bir bileşenin dosyasını açabiliyorsunuz.
Örneğin, Kelime İşlemci’de çalışırken, o anda metne kopyalamak için ihtiyacınız olan bir tabloyu almak için o dosyayı, Dosya->Aç yolu ile aç dediğinizde hemencecik Calc uygulamasında o dosya açılmakta. Aynı şekilde diğer uygulamalarda da benzer yan geçiş imkanları tekrardan dosya yöneticisi ile gezinti yapmak durumunda kalmıyorsunuz. Bir de o anda çoklu dosya tiplerinde çalışıyorsanız, ihtiyaç duyuyorsunuz.
Dediğim gibi, belki Microsoft Office 2010’da düzelmiştir. Bu durumda da özgür yazılımın genel taklitçi olmadığı, yenilik ve “zeka(bu örnek bunun için verilmiştir)†ortaya koyabildiğini görmüş oluruz.
Düzelmemişe de, ne diyeyim. Zeka farklı bir şey, inceliği onu güzel kılıyor… Tabi her yerde de bu incelik olmuyor…
Geçtiğimiz hafta (23-24 Mart) Tübitak tarafından organize edilen Pardus’un Yarını Çalıştayı Tüsside tesislerinde gerçekleştirildi.
Daha önceki yazımda belirttiğim Cuma gününün sorun olabileceği konusunda haksız çıkmadım, bir iş toplantısı nedeniyle Cuma oturumuna katılamadım.
Biliyorum bu yazıyı yazmak için biraz geç oldu, ama napabilirim, pek zamanım kalmıyor. Sanırım artık zaman bizim için daha hızlı akmakta… Zaman hiçbir şeye yetmediği gibi, geçen zamanda hiçbir şey de yapmıyorum sanki…
Neyse, biz konuya dönelim.
Çalıştay’ın Cuma gündüz oturumuna katılamadım. Zaten bir çok şey orada konuşulmuş. En azından akşam yapılacak çalışma grubu etkinliklerine katılayım dedim. İşten çık, koştur koştur Gebze’ye git. Metrobüs, tren, taksi derken yaklaşık iki saatlik bir yolculuk neticesinde Tüsside tesislerine vardım. Aman Allah’ım dedim. Bu ne git git bitmedi… İstanbul’dan her gün insan kaynağını o koca kamüse taşımak… Pek benim aklımın almadığı bir iş oldu. İnsan her gün hayatı sorugular… İstanbul’da merkezi bir yerdeki bir işe kendisini atmanın planını yapar. Bu nedenle oraya bugüne kadar aşkla giden Pardus ekibini bu azimlerinden dolayı tebrik ediyorum. Tamam iyi hoş, tesisin imkanları yüksek olabilir, fakat ben yönetimde olsaydım, en azından Pardus projesini, piyasanın içine bir yere taşırdım. yaratıcılık ise mesele, Eminönü – Sirkeci’de bir ofise taşımak daha makul olurdu. İnsanlar bunalıma girmek yerine ruhu ışıldar, ilham ile yaratıcılık etkileşirdi vesaire vesaire…
Efemdime söyleyeyim. Tesislere vardıktan sonra, bir hızla etkinliklerin gerçekleştirileceği salona geçtim. Orada sevgili Hakan Hamurcu ile yüzyüze ilk görüşmemizi gerçekleştirmemin akabinde, çalışmalara geçtik. Benim düşüncemde gündüz tartışılan masaya yatırılan konular hakkında çözüm odaklı bir öneri geliştirme çalışması yapacaktık… Fakat ne yazık ki, kazın ayağı öyle değilmiş, Tüsside tesisi bir ooryantasyon merkezi gibi birşeymiş… Bize grup çalışması diye 20 adet çubuk makarna verdiler, yanına bir bant bir de iplik rulosu verip en uzun kuleyi yapın dediler. Şaşırdım, bozuntuya vermeden kuleyi yapmaya başladık… Tamam belki bize bir şey katmış olabilir ama zamanı bu kadar değerli onca insana, ve böylesine önemli bir konuya edilecek zulüm değildi. O süre zarfında saat 10’a kadar Pardus ile ilgil, bir çok çalışma yapılabilirdi. Neticesinde 20 dakkada olay bitti. Ben de Hakan abi ile tesislerden ayrılarak evin yolunu tuttum.
Yolda Hakan abi günün kısa bir özetini yaptı. Akşam da bir iki telefon görüşmesiyle neler konuşulduğunu öğrenmeye çalıştım.
İkinci gün sabahı, Hakan abi ile buluşup tesislerin yolunu tuttuk. Çalıştay’ın sonuç bölümünü oluşturan oturuma katıldık.
Necdet Hoca ve Doruk Fişek ve Sezai detayları yazmışlar. Ben de belki bir diğer yazı ile kendi gördüğüm detayları tekrar edebilirim… Ama polemikten uzak kalmak adına şimdi yazmayacağım.
Çıkardığım sonuçları şuraya maddeler halinde yazayım en iyisi:
Pardus projesi, Ulakbim müdürülüğüne bağlanmış. Proje Ankara’ya taşınacakmış. Mevcut kalan geliştiriciler ise ayrılacaklar.
Şu anda projenin başında birisi yok, bu olmayan kişinin üzerindeki yetkili Ahmet Kaplan. Fiiliyatta şu anki yönetici. Kendisi ile tanıştık, herkes ile kişisel olarak ilgilendi. Kibar ve dinleyen birisi. Benim de kendisi ile ilgili olan görüşlerim olumlu.
Ahmet Kaplan’dan Cumartesi günkü oturum boyunca 3-4 kez Pardus’un, Pardus Bireysel Sürüm’ün devam edeceği sözünü Sezai ile birden çok kez aldık. Tabi sözler ve kurum kararları farklı elbette. O nedenle ileride kurumsal bir kararın bu sözü veren kişiyi de mahçup edercesine ortaya çıkması ihtimal dışı değil. Biz elimizden geldiğince sözü pekiştirdik.
Pardus projesi devam edecek sözü alındı. Ama şunun altını çizeyim: Pardus bizim bildiğimiz gibi bir şekilde devam etmeyecek.
Ahmet Kaplan’ın vizyonu biraz farklı, kendisinin Tübiak’ta minimum geliştirici(hatta 0) gibi bir hedefi vardı. Bunun nasıl olacağını, özellikle Kurumsal sürümde nasıl olacağını açık söyleyeyim ben pek kolay idrak edemedim. Daha sonra, taban sistem ve asgari zorunlu paketleri Tübitak’ın yapacağı, Bireysel sürümde işin neredeyse tamamının Camia’ya devredileceği, Kurumsal sürümde de hizmet alımı yoluyla geliştirmelerin yapılacağı şeklinde bir model olduğunu az çok anlayabildim.
Bu yeni modeli anlayamadığımdan, dönüş yolunda Doruk Fişek ve Necdet Hoca’ya anlattırdım. Çalıştay sonrasında buluşma noktası olan Moda’da da Onur Küçük ile durumu teyit ettim.
Ben biraz eski kafalı olduğumdan, bana bu model, özellikle Kurumsal’ın gelişim modeli fazla modern geldi. Dünya’da örneği var mıdır bilemiyorum. Yapılmasına bir engel var mı, hayır. Verilen sözler gerçekleşirse, ve bürokrasinin hantallığı giderilirse, özgür yazılım “ekosistemi” bu ülkede belki ancak bu şekilde gelişir.
Benim, bu özgür yazılım dünyasındaki en büyük dileklerimden birisi şu; Özgür yazılım insanların bu işten para kazanması ve karınlarının doyması. Bunu çok istiyorum, çünkü özgür yazılımın ancak bu şekilde bu ülkede gelişeceğini şu 5-6 yıl içinde gördüm. Üretip geliştiren, gençleri bu alanda iş bulabileceklerini gösteren bir model olmadıktan sonra, bugünkü halimizden bir adım daha öteye gidemeyiz. Yurt dışına baktığımızda(dağıtım, paketleme sistemi vb şeylerden kafamızı uzaklaştırıp elbette) üretilen özgür yazılımlarda, bu işten para kazanan insanları görüyoruz.
Özgür yazılımla, bedavacı hatta -beleşci- bakış açısından arındığımızı artık öntanımlı olarak varsaymak istiyorum. Bu işten para kazanmak kötü bir şey değil. Sadece Pardus’la sınırlı olmayan şöyle bir örnek verelim. Mesela, MEB bir uygulamaya ihtiyaç duysun, ihaleye çıksın. Özgür yazılım şirketi olmayan  A şirketi, bu ihaleyi kendi kapalı kodlu çözümü ile alsın. MEB onlara binlerce lira para versin, yıllarca bakımı için A şirketinin eline baksın, ve yarın bir yükseltme(sürü değil, yeni ihtiyaçları karşılamak için yeni şeyler eklemek, geliştirmek) durumu olduğunda, netice A şirketinin eline bakmak, onun verdiği ile yüksek maliyetli şekilde devam etmek olacaktır. Oysa MEB, bana bu uygulamayı özgür yazılım olarak hazırlayın deseydi, kodları açık ve MEB’in kendi personelinin de yarın öbür gün o kodlara müdahale edebilir halde bir ürünü olacaktı. Bu kamu malı bir ürün ve MEB’in sınırsız kullanım tasarrufunda kendi evladı olacaktı. Bir yükseltme ihtiyacı olunca, MEB kimseye bağımlı kalmadan bu işi rekabet ortamında daha uygun bir fiyata yaptırabilir, veya kendi bünyesinde ya da bir üniversite projesi olarak üniversitelerimizde yaptırabilirdi. Kodu kamunun olduğu gibi, faydası da kamuya olurdu. Kamu’yu sadece devlet kurumu olarak algılamayın, Kamu hepimiziz. (İng. Public diye parantez vermeyeyim dedim:p). Güzel değil mi, bence güzel.
Çalıştay’dan önce Pardus devam edecek sözlerinde, eriyip tükenmek üzere olan geliştirci kadrosunun agresif bir alımla 30-40 gibi bir sayıya çıkacağı gibi bir hamle beklerken doğrusu bu model beni ters köşe yaptı. Mevcut geliştiriciler için doğrusu üzüldüm, neticede hedefimiz minimum geliştirici demek, size yol göründü demenin “şimdiki zaman” hali. Ama bir de şu var, onca geliştirici Tübitak’ın, mevcut ortam nedeniyle çalışılacak bir yer olmadığı gerekçesi ile ayrıldı. İnsanların işinden olması, olmak zorunda kalması kötü….
Ben Tübitak’ın bir bilim kurumu olması vesilesiyle, geliştiricilerin burada istihdam edilmesine çok olumlu bakardım eskiden. Bu model belki bir yandan da iyi, nedeni şu, özgür yazılım geliştirme modelinde belki de Tübitak’ın istihdam politikası zedeleyici oldu.
Hep duyduğumuz şeyler, not ortalaması, temel bilimler mezunu olma şartı vs. Eskiden, Pardus yaşarken ölmemişken, şimdiye göre görece ne hafif konular konuşurmuşuz, Pardus’un tam zamanlı grafikeri yok gibi. Oysa daha sonra dışarıdaki yetenekli kişileri istihdam edemez olduğunu anladık… Bugün baktığımda, -isim vereceğim hacı- Anıl Özbek gibi üretken ve Pardus’a çok faydalı işleri “eskiler gibi “aşkla” yapacak bir insanın istihdam edilememesi sorun. Anıl gibi bir çok insan var…
Bir diğer şekilde, mesela ben Tübitak’ın durumundan memnun olmayarak oradan ayrılmış bir Pardus geliştiricisi olayım. Özgür yazılımdan hayatımı kazanmış ve bundan sonra da yine bu şekilde hayatıma devam etmek istiyorum. Tübitak’ta çalışmama imkan kalmamış… Bu durumda, bu modelde B şirketi beni istihdam edebilir ve Pardus için aldığı geliştirme hizmetlerinde beni çalıştırır. Ohh, Gebze’ye  o yolu tepmem, özel sektörün rahatlıklarından da yararlanırım. Yeri gelir götürü usulü gece çalışırım vs. (Zaten bir çok geliştirici gece evinden de iş yapıyordu-mesai almadan) Olumsuz yönleri var mı, elbette, en başta gelen devamlılık, ama o da piyasa dinamikleri içinde, ikameleriyle çözülür. Zaten özgür yazılım iş dünyası da üç aşağı beş yukarı aynı…
Belgeleme ve yerelleştirme(bunlar sevdiğim konular) bu konuların önemi vurgulandı. Umarım ki oluşturulan Danışma Kurulu bu konu ile ilgili güzel kararlar alsın, ve Pardus’un şimdiye kadar yazılmayan belgeler -belki de Pardus’un devamını sağlayacak kadar önemliler- yazılır, bir çok özgür yazılımı bu fiiliyat yaşadığı sürece hızlıca yerelleştirilir.
Anladıklarım ve şimdilik çıkardıklarım bunlar. Bir de topluluğa söylemek istediklerim var. kalın ve büyük yazacağım…
Pardus’un bireysel sürümü devam edecek, ama artık talepkarlık dönemi bitti. Pardus’un gelişimi 100 payda ise artık 95’i Camia üzerinde olacak. Tübitak’tan artık talepte bulunmak yerine topluluk kolları sıvayacak!
Pardus’un bireysel sürümünün devam etmesi ancak, topluluk katkısıyla mümkün. Tübitak sadece destek ve bir kaç kritik ihtiyacı sağlayacak. O nedenle laf yerine iş üretmezsek Pardus’un bireysel sürümü ÖLECEK!
Özetle, Pardus’un bireysel sürümü elinize bakar, yükü sırtınızda! Ya taşırsınız, ya da sırtınızdan atarsınız. Devamını istiyorsanız taşımak zo-run-da-sı-nız!
Durum budur.
Bunun dışında Pardus’u LKD devralsın. LKD işe yarasın diye beklentiler var. Bu da ortak sesle söylendiğinde talepkarlıkta zemin kaydırmaktan başka bir şey değil. Açık söyleyim.
Ben yapmam, Tübitak yapmalı, olmadı LKD devralmalı demek, yine bir yere varmamak demek. Neticede de LKD, sınırlı sayıda insanın özverisi ile yürümeye çalışan bir dernek. Katılımcılığın artırılması gerekiyor.
Sahada iş görmek istiyorsanız, sahaya çıkmalı ve sorumluluk almalısınız…
O nedenle, yine söylüyorum, öncelikle, üzerimize düşen en temel şeyleri yapmalıyız. Bir şey yapamıyorsak da yapanlara destek olmalıyız. Ben ne yapabilirim demeyin. herkesin yapabileceği bir şey var.
Pardus’un TBMM’de İzmir Milletvekili Erdal Aksünger tarafından gündeme gelmesinden sonra, Meclis tarafında yaşanan gelişmeler küçük de olsa mutluluk verici.
Geçtiğimiz gün, Sabir Ünal’ın günlüğünde yazdığı, meclisten bir milletvekili danışmanının Pardus Çalıştayı ile ilgili birilerine ulaşmak istemesi de bir diğer olaydı. Kısaca bahsetmek gerekirse, TBMM’den bu çalıştaya katılmak istenmiş fakat Tübitak ile bir türlü iletişim sağlananamış. Bunun üzerine ( özelden yapılan bir görüşme olduğu için ismini vermem ne kadar doğru olur bilemiyorum) bu sağduyulu milletvekili danışmanı, Pardus Camia’sından birilerine ulaşmaya çalışmış. Sabri Ünal’da Ali Işıngör, Hakan Uygun ve bana konuyu iletti. Ali abi telefonda görüşmüş. Sonrasında ben de bu danışman ile ilgili meraklanarak kendisine telefon ile ulaştım.
Konuyla ilgili, sağduyulu ve nazik bir beydi. Telefon görüşmemizde, mevcut sıkıntlar -ki en önemlisi iletişim-, Pardus’un geleceği üzerine konuştuk. Konunun takipçisi olduğunu da ayrıca belirtti. Açıkçası, bu konuda sağduyulu ve girşiken birisi olması beni çok memnun etti, kendisine bu konu ile ilgili teşekkürlerimi de ilettim.
***
Dün ise, yine TBMM tarafından Pardus ile ilgili yaşanan bir olayı daha öğrendim.
Bu sayfada, Pardus terimi ile arama yaptığınızda(ctrfl+f veya F3) birden çok soru önergesi bulacaksınız. Temelde iki soru önergesi var, fakat cevaplanması için; Başbabakanlık, Bakanlıklar ve Meclis Başkanlığına hitaben sorulmuşlar.
Yazılı soru önergeleri şunlar:
Sorular gayet güzel ve hepimizin merak ettiği konuları kapsıyor. Ayrıca, verilen yanıta baktığımızda geriye dönüp, soru soranlardaki konu ve terimlere hakimiyet ile cevap verenlerdeki cahiliyet ve niteliksizliği far etmemek elde değil…
Açıkçası bu cevapları okurken çok sinirlendim. Bu cevapları yazdıran kişi, elbette Meclis’in Bilgi-İşlem işlerinden sorumlu kişi veya konuya hakim birilerine danışmıştı. Aman dedim, bu ne böyle. Nasıl bir bilgiye dayanıyor, nasıl hüklümler içerisinde. Olamaz dedim. Bu kadar cahil insanlara emanetse, Meclis’in Bilgi-İşlem konusunda durumu vahim ve ayrıca bir vizyon sahibi olması da bu kafadaki insanlarla mümkün değil!
Çok vahim olanı da şu, özgür ofis yazılımlarının TBMM’ye yeterli olmadığı söylenmekte, yahu be adam, Google’a “parliament openoffice.org” yazacak kadar İngilizcen yok mu, Türkçe yaz, o da yoksa gel buyur buradaki başlıklarda onlarca Meclis, Devlet Kurumu, Yerel Yönetim’in göç ettiği yazıyor:
Böyle cahilce bilmeden yazılır mı? Araştırmaktan aciz insanlar, kanıya varıyor. Şu zeminde, bak şu ülke meclisi geçmiş, bizim ihtiyaçlarımız nelerdir, nasıl ki onlarınkileri karşılıyor da bizde nerelerde kalıyor sorusunu sor. Tövbe yarabbim. Yani sinirlenmemek elde değil… Avrupa Parlamentosu açık standartlara geçiyor, İtalya, Norveç parlementoları geçmiş… Sen neredesin! Kafan nerede?
Neyse, daha da vahim olan kısmı sanırım şu sanallaştırma, e-posta, aktif dizin kısmında. Yani olmaz arkadaş, MSB 10.000 bilgisayarda Pardus kullanıyor, EPDK gibi diğer uygulamalar da mevcut onlar nasıl çözmüş bir düşün be adam!
Teknik kısımda, bana pek söz söylemek düşmez ama facia bir cevap olmuş.
Bu yazıya teknik gerekçeleri belirtir bir itirazda bulunmalı(ama kim…?)
Lafı çok uzatmadan, sanırım bu tablo bizdeki asıl eksikliği ortaya koyuyor:
1- Koordine olmamak ve örgütlü bir yapıda bulunmamak
2- Birbirimizi yemekten konunun takipçisi olmamak
Öyle bir ortak noktada buluşmalıyız ki, bu alanda elbirliği ile konunun takipçisi olalım.
Örgütlü olmak çok daha önemli bir konu, bireyler olarak bir gücümüz yok, dağılır gideriz. Ama örgütlü olursak, daha güçlü dururuz ve birbirimizden güç alırız.
Dilerseniz LKD, dilerseniz PKD veya başka bir derneğe üye olun, ama bir şekilde konuyu ileri taşımak için örgütlü bir yapıya destek verin.
Gerçekten, çünkü gerçek dünyada işler forumlarda yazmakla yürümüyor. Sahada iş görmek istiyorsanız, sahaya çıkmalı ve sorumluluk almalısınız…
Neyse, özetle ben bu soru önergelerinden dolayı çok memnun oldum.
Kütahya Milletvekili Alim Işık ve Hatay Milletvekili Şefik Çirkin‘e bu konuyu Meclis’te gündeme getirdikleri için teşekkür ederim.
Pardus ile ilgili 28/02/2012 - 29/03/2012 tarihleri arasında verilen yazılı soru önergeleri:
Pardus projesinin geleceği(!) ile ilgili 23-24 Mart tarihlerinde gerçekleştirilecek olan “Pardus’un Yarını” çalıştayına katılmak için davet edildim. Bir aksilik olmazsa katılmayı düşünüyorum. Cuma gündüz yetişemesem de akşamına ve Cumartesi sabahına giderim. Öyle idareten ki, Cuma ve Cumartesi yarım gün. Bu kadar önemli bir çalıştaysa neden mesai saatleri içerisine gömüldü. Cumartesi Pazar iki koca günümüzü seve seve verirdik. Çoğumuzun çalışıyor olması ve işyerlerinden izin almanın zorluğu hele iş kanununa tabi çalışanlarda Cuma günü çıkılan izinde Cumartesinin de sayılarak 14 işgünü olan yıllık iznimizden iki gün götürmesi göz ardı edilemeyecek bir husustu ya neyse…
İçimde küçük bir heyecan kıpırtısı bile kalmamış, bir şeylerin düzelebileceği, yenilenebileceği ve yeniden bir rotaya sokulabileceği ile ilgili en ufak umudum dahi kalmadı.
Belki üç ay önce olsa, ya da bir 6 ay çok büyük heyecan ve umutla bu çalıştaya hazırlanırdım. Ama her şeyin bitmiş olduğunu hissettikten sonra ve en kötüsü bir şeyleri değiştirmek için ne TÜBİTAK tarafında ne de özgür yazılım camiası tarafında bir istek olmadıktan sonra içimden hiç birşey yapmak gelmiyor.
Katılımcı olarak kendim dışında bildiklerim, Sevgili Sezai, Hakan Hamurcu ve Necdet Hoca.
Tek söyleyebileceğim, Necdet Hoca’nın günlüğünde yazdığı önermelere katılıyor olduğumdur. Bunun dışında pek bir şey söyleyebileceğimi sanmıyorum. Eğer sizin söylenmesini istedikleriniz var ise, yorum kısmına yazarsanız dile getirmeye çalışırım.
Daha karamsarca duruşumda, şayet Pardus’un bireysel sürümü topluluğa(bir dernek veya vakfa) devredilirse, bunu sürdürebilecek bir heves ve kararlılığın bu işi kotarabilecek kişilerde olmadığıdır.
Gördüğüm şudur i, ne yazık ki bu ülkede topluluk güdümüyle yaşamına devam edebilmiş bir özgür yazılım projesi bulunmamaktadır. En somut örnek, her platformda Türkçe konuşan insanlar olarak ihtiyacımız olan yegane araç olan Zemberek projesinin zombi halinde yaşamını sürdürmesidir. (Bilmediğim iyi giden bir şey varsa yazınız)
Bu konuda bir diğer ispat ise, TÜBİTAK tarafında işlerin iyice sarpa sardığı ve Pardus’un geleceğinin karardığı dönemde bile camia olarak ciddi bir inisiyatif geliştirememiş olmamız ve herkesin suskunluğuyla bu işin bittiğinin teyit etmesi…
Pardus güzel bir hayaldi, bugüne kadar çok iyi yönetilmedi, daha iyi yerlere varabilirdi, olmadı… Projenin ev sahibinin bu projeye emek vermiş geliştiricileri adeta mobbing derecesinde projeden uzaklaştırmasıyla da işin sonu geldi.
Yaklaşık bir ay önce Teknokedi.com sitesinde yazdığım “Pardus 2011 sona erdi, peki ya sonrası” başlıklı yazımda belirttiğim hususların üzerine, şunu söylemek isterim ki Pardus bitti…
Kurumsal alanda ne olur bilemiyorum. Bu konunun takipçisi var mı ondan da emin değilim. Fatih Projesi’nin pilot uygulamalarına bakan oldu mu, varsa onlar daha iyi bilir. Diğer kamu müşterilerinde ise işler nasıl gidiyor hiç bilemedik ki geleceğini görelim…
İyiydi, güzeldi, çok insana çok şey kattı, ama olmadı… Tavsiyem, bu gerçeği yavaşca kabul edip yola devam etmek.
Özgür yazılım büyük bir dünya, hobi, kişisel gelişim, eğlence… Size uyan bir tarafından tutabilirsiniz.
Ama bu konuda da mobil platformlar ve getirdikleri tüketim çılgınlığının devasa gölgesi üretim güdülerini ve ortak çaba süreçlerini yavaşça öldürdüğünden, geride kalan (kapalı kodlu, lisansının bile ne olduğu bilinmeyen)uygulamalar çöplüğü içerisinde özgür yazılım serüvenleri küçülerek yok olmakta…
Bedavacı tüketmek veya zor şekilde üretmek. Tercih size kalmış.
LibreOffice‘in Türkçe sitesi http://tr.libreoffice.org‘un 2011 istatistikleri geldi 🙂 Bir tanesini paylaşayım…
Sitenin yayına başladığı 2011’in Haziran ayı sonrasındaki ziyaretçi sayısında yükseliş çok güzel. Tabi rakamlar aylık bazda düşük görülebilir ama, yeni bir oluşum, içerik her geçen gün artıyor… Forum vb bileşeni olmadığı için sadece tanıtım görevini sürdüren bir site için iyi.
Yakın zamanda yapılacak işleri tamamladığımızı düşündüğümde. Bu rakamın seneye bunun en az on katı kadar olacağını umuyorum.
Hayallerin bittiği yerde gerçekler başlar, gerçek ise hayallerin için ne kadar çalıştığınla şekillenir.
LibreOffice’in Türkiye’de yaygınlaşması, yerelleştirme, tanıtım vb gibi işlerde görev alıp aramıza katılmak için Türkçe konuşan LibreOffice kullanıcılarının eposta listesine de üye olup çalışmalara katılabilirsiniz.
Şu anda topluluk iletişiminde ağırlıklı olarak “LibreOffice Kullanıcıları(users)” eposta listesi kulllanılmaktadır. Bu listeye üye olarak; LibreOffice kullanımıyla ilgili soru ve sorunlarınızı paylaşabilir, yerelleştirme ve belgeleme vb çalışmala katılabilirsiniz. Üyelik için users+subscribe@tr.libreoffice.org adresine boş bir e-posta gönderebilirsiniz. Listenin arşivlerine ise http://listarchives.libreoffice.org/tr/users/ bağlantısı ile ulaşabilirsiniz.
LibreOffice ile ilgili soru sorup cevap alabileceğiniz platform http://ask.libreoffice.org/ açıldı. Henüz daha kullanım için ince ayarları yapılmamış durumda ve yapılacaklar listesinde bir kaç iş bekliyor.
Bu soru cevap sitesi, Ubuntu kullanıcılarının bildiği http://askubuntu.com/’a benzer bir yapıda, kullanıcıların -nasıl yapılır gibi sorularının diğer kullanıcılar tarafından yanıtlanmasına imkan veren özelleşmiş bir portal.
Ask.LibreOffice.org Çok dilli bir platform olacak, fakat Türkçe çevirileri maalesef %33 seviyesinde.
Özgür yazılımların yaşadığı en büyük çeviri sorunlarından biri, bu tür yazılımların çevirilerini vakti zamanında birilerinin kendi siteleri için yapmaları ve genel ifadeler yerine kendi sitelerine uygun şekilde ve kalitesiz bir şekilde bu çevirileri manüple etmeleri.
Maalesef bu nedenle, Askbot çevirileri pootle’a aktarıldığı haliyle kelimenin tam anlamıyla berbat halde. Ubuntu’da çok güzel şekilde işleyen http://askubuntu.com/ platformunu örnek alırsak, bu portal LibreOffice için de çok faydalı olacaktır.
Bu nedenle bu çevirileri de en kısa zamanda bitirmemiz Türkçe konuşan LibreOffice kullanıcıları için bu imkandan faydalanmaları adına çok önemli.
Çevirilere yardımcı olursanız, büyük bir katkı vermiş olacaksınız. Yardımcı olursanız çok güzel olur.