Kategoriler
Pardus

Pardus’un Yarını Çalıştayı gerçekleştirildi.

Geçtiğimiz hafta (23-24 Mart) Tübitak tarafından organize edilen Pardus’un Yarını Çalıştayı Tüsside tesislerinde gerçekleştirildi.

Daha önceki yazımda belirttiğim Cuma gününün sorun olabileceği konusunda haksız çıkmadım, bir iş toplantısı nedeniyle Cuma oturumuna katılamadım.

Biliyorum bu yazıyı yazmak için biraz geç oldu, ama napabilirim, pek zamanım kalmıyor. Sanırım artık zaman bizim için daha hızlı akmakta… Zaman hiçbir şeye yetmediği gibi, geçen zamanda hiçbir şey de yapmıyorum sanki…

Neyse, biz konuya dönelim.

Çalıştay’ın Cuma gündüz oturumuna katılamadım. Zaten bir çok şey orada konuşulmuş. En azından akşam yapılacak çalışma grubu etkinliklerine katılayım dedim. İşten çık, koştur koştur Gebze’ye git. Metrobüs, tren, taksi derken yaklaşık iki saatlik bir yolculuk neticesinde Tüsside tesislerine vardım. Aman Allah’ım dedim. Bu ne git git bitmedi… İstanbul’dan her gün insan kaynağını o koca kamüse taşımak… Pek benim aklımın almadığı bir iş oldu. İnsan her gün hayatı sorugular… İstanbul’da merkezi bir yerdeki bir işe kendisini atmanın planını yapar. Bu nedenle oraya bugüne kadar aşkla giden Pardus ekibini bu azimlerinden dolayı tebrik ediyorum. Tamam iyi hoş, tesisin imkanları yüksek olabilir, fakat ben yönetimde olsaydım, en azından Pardus projesini, piyasanın içine bir yere taşırdım. yaratıcılık ise mesele, Eminönü – Sirkeci’de bir ofise taşımak daha makul olurdu. İnsanlar bunalıma girmek yerine ruhu ışıldar, ilham ile yaratıcılık etkileşirdi vesaire vesaire…

Efemdime söyleyeyim. Tesislere vardıktan sonra, bir hızla etkinliklerin gerçekleştirileceği salona geçtim. Orada sevgili Hakan Hamurcu ile yüzyüze ilk görüşmemizi gerçekleştirmemin akabinde, çalışmalara geçtik. Benim düşüncemde gündüz tartışılan masaya yatırılan konular hakkında çözüm odaklı bir öneri geliştirme çalışması yapacaktık… Fakat ne yazık ki, kazın ayağı öyle değilmiş, Tüsside tesisi bir ooryantasyon merkezi gibi birşeymiş… Bize grup çalışması diye 20 adet çubuk makarna verdiler, yanına bir bant bir de iplik rulosu verip en uzun kuleyi yapın dediler. Şaşırdım, bozuntuya vermeden kuleyi yapmaya başladık… Tamam belki bize bir şey katmış olabilir ama zamanı bu kadar değerli onca insana, ve böylesine önemli bir konuya edilecek zulüm değildi. O süre zarfında saat 10’a kadar Pardus ile ilgil, bir çok çalışma yapılabilirdi. Neticesinde 20 dakkada olay bitti. Ben de Hakan abi ile tesislerden ayrılarak evin yolunu tuttum.

Yolda Hakan abi günün kısa bir özetini yaptı. Akşam da bir iki telefon görüşmesiyle neler konuşulduğunu öğrenmeye çalıştım.

İkinci gün sabahı, Hakan abi ile buluşup tesislerin yolunu tuttuk. Çalıştay’ın sonuç bölümünü oluşturan oturuma katıldık.

Necdet Hoca ve Doruk Fişek ve Sezai detayları yazmışlar. Ben de belki bir diğer yazı ile kendi gördüğüm detayları tekrar edebilirim… Ama polemikten uzak kalmak adına şimdi yazmayacağım.

Çıkardığım sonuçları şuraya maddeler halinde yazayım en iyisi:

  • Pardus projesi, Ulakbim müdürülüğüne bağlanmış. Proje Ankara’ya taşınacakmış. Mevcut kalan geliştiriciler ise ayrılacaklar.
  • Şu anda projenin başında birisi yok, bu olmayan kişinin üzerindeki yetkili Ahmet Kaplan. Fiiliyatta şu anki yönetici. Kendisi ile tanıştık, herkes ile kişisel olarak ilgilendi. Kibar ve dinleyen birisi. Benim de kendisi ile ilgili olan görüşlerim olumlu.
  • Ahmet Kaplan’dan Cumartesi günkü oturum boyunca 3-4 kez Pardus’un, Pardus Bireysel Sürüm’ün devam edeceği sözünü Sezai ile birden çok kez aldık. Tabi sözler ve kurum kararları farklı elbette. O nedenle ileride kurumsal bir kararın bu sözü veren kişiyi de mahçup edercesine ortaya çıkması ihtimal dışı değil. Biz elimizden geldiğince sözü pekiştirdik.
  • Pardus projesi devam edecek sözü alındı. Ama şunun altını çizeyim: Pardus bizim bildiğimiz gibi bir şekilde devam etmeyecek.
  • Ahmet Kaplan’ın vizyonu biraz farklı, kendisinin Tübiak’ta minimum geliştirici(hatta 0) gibi bir hedefi vardı. Bunun nasıl olacağını, özellikle Kurumsal sürümde nasıl olacağını açık söyleyeyim ben pek kolay idrak edemedim. Daha sonra, taban sistem ve asgari zorunlu paketleri Tübitak’ın yapacağı, Bireysel sürümde işin neredeyse tamamının Camia’ya devredileceği, Kurumsal sürümde de hizmet alımı yoluyla geliştirmelerin yapılacağı şeklinde bir model olduğunu az çok anlayabildim.
  • Bu yeni modeli anlayamadığımdan, dönüş yolunda Doruk Fişek ve Necdet Hoca’ya anlattırdım. Çalıştay sonrasında buluşma noktası olan Moda’da da Onur Küçük ile durumu teyit ettim.
  • Ben biraz eski kafalı olduğumdan, bana bu model, özellikle Kurumsal’ın gelişim modeli fazla modern geldi. Dünya’da örneği var mıdır bilemiyorum. Yapılmasına bir engel var mı, hayır. Verilen sözler gerçekleşirse, ve bürokrasinin hantallığı giderilirse, özgür yazılım “ekosistemi” bu ülkede belki ancak bu şekilde gelişir.
  • Benim, bu özgür yazılım dünyasındaki en büyük dileklerimden birisi şu; Özgür yazılım insanların bu işten para kazanması ve karınlarının doyması. Bunu çok istiyorum, çünkü özgür yazılımın ancak bu şekilde bu ülkede gelişeceğini şu 5-6 yıl içinde gördüm. Üretip geliştiren, gençleri bu alanda iş bulabileceklerini gösteren bir model olmadıktan sonra, bugünkü halimizden bir adım daha öteye gidemeyiz. Yurt dışına baktığımızda(dağıtım, paketleme sistemi vb şeylerden kafamızı uzaklaştırıp elbette) üretilen özgür yazılımlarda, bu işten para kazanan insanları görüyoruz.
  • Özgür yazılımla, bedavacı hatta -beleşci- bakış açısından arındığımızı artık öntanımlı olarak varsaymak istiyorum. Bu işten para kazanmak kötü bir şey değil. Sadece Pardus’la sınırlı olmayan şöyle bir örnek verelim. Mesela, MEB bir uygulamaya ihtiyaç duysun, ihaleye çıksın. Özgür yazılım şirketi olmayan  A şirketi, bu ihaleyi kendi kapalı kodlu çözümü ile alsın. MEB onlara binlerce lira para versin, yıllarca bakımı için A şirketinin eline baksın, ve yarın bir yükseltme(sürü değil, yeni ihtiyaçları karşılamak için yeni şeyler eklemek, geliştirmek) durumu olduğunda, netice A şirketinin eline bakmak, onun verdiği ile yüksek maliyetli şekilde devam etmek olacaktır. Oysa MEB, bana bu uygulamayı özgür yazılım olarak hazırlayın deseydi, kodları açık ve MEB’in kendi personelinin de yarın öbür gün o kodlara müdahale edebilir halde bir ürünü olacaktı. Bu kamu malı bir ürün ve MEB’in sınırsız kullanım tasarrufunda kendi evladı olacaktı. Bir yükseltme ihtiyacı olunca, MEB kimseye bağımlı kalmadan bu işi rekabet ortamında daha uygun bir fiyata yaptırabilir, veya kendi bünyesinde ya da bir üniversite projesi olarak üniversitelerimizde yaptırabilirdi. Kodu kamunun olduğu gibi, faydası da kamuya olurdu. Kamu’yu sadece devlet kurumu olarak algılamayın, Kamu hepimiziz. (İng. Public diye parantez vermeyeyim dedim:p). Güzel değil mi, bence güzel.
  • Çalıştay’dan önce Pardus devam edecek sözlerinde, eriyip tükenmek üzere olan geliştirci kadrosunun agresif bir alımla 30-40 gibi bir sayıya çıkacağı gibi bir hamle beklerken doğrusu bu model beni ters köşe yaptı. Mevcut geliştiriciler için doğrusu üzüldüm, neticede hedefimiz minimum geliştirici demek, size yol göründü demenin “şimdiki zaman” hali. Ama bir de şu var, onca geliştirici Tübitak’ın, mevcut ortam nedeniyle çalışılacak bir yer olmadığı gerekçesi ile ayrıldı. İnsanların işinden olması, olmak zorunda kalması kötü….
  • Ben Tübitak’ın bir bilim kurumu olması vesilesiyle, geliştiricilerin burada istihdam edilmesine çok olumlu bakardım eskiden. Bu model belki bir yandan da iyi, nedeni şu, özgür yazılım geliştirme modelinde belki de Tübitak’ın istihdam politikası zedeleyici oldu.
  • Hep duyduğumuz şeyler, not ortalaması, temel bilimler mezunu olma şartı vs. Eskiden, Pardus yaşarken ölmemişken, şimdiye göre görece ne hafif konular konuşurmuşuz, Pardus’un tam zamanlı grafikeri yok gibi. Oysa daha sonra dışarıdaki yetenekli kişileri istihdam edemez olduğunu anladık… Bugün baktığımda, -isim vereceğim hacı- Anıl Özbek gibi üretken ve Pardus’a çok faydalı işleri “eskiler gibi “aşkla” yapacak bir insanın istihdam edilememesi sorun. Anıl gibi bir çok insan var…
  • Bir diğer şekilde, mesela ben Tübitak’ın durumundan memnun olmayarak oradan ayrılmış bir Pardus geliştiricisi olayım. Özgür yazılımdan hayatımı kazanmış ve bundan sonra da yine bu şekilde hayatıma devam etmek istiyorum. Tübitak’ta çalışmama imkan kalmamış… Bu durumda, bu modelde B şirketi beni istihdam edebilir ve Pardus için aldığı geliştirme hizmetlerinde beni çalıştırır. Ohh, Gebze’ye  o yolu tepmem, özel sektörün rahatlıklarından da yararlanırım. Yeri gelir götürü usulü gece çalışırım vs. (Zaten bir çok geliştirici gece evinden de iş yapıyordu-mesai almadan) Olumsuz yönleri var mı, elbette, en başta gelen devamlılık, ama o da piyasa dinamikleri içinde, ikameleriyle çözülür. Zaten özgür yazılım iş dünyası da üç aşağı beş yukarı aynı…
  • Belgeleme ve yerelleştirme(bunlar sevdiğim konular) bu konuların önemi vurgulandı. Umarım ki oluşturulan Danışma Kurulu bu konu ile ilgili güzel kararlar alsın, ve Pardus’un şimdiye kadar yazılmayan belgeler -belki de Pardus’un devamını sağlayacak kadar önemliler- yazılır, bir çok özgür yazılımı bu fiiliyat yaşadığı sürece hızlıca yerelleştirilir.

Anladıklarım ve şimdilik çıkardıklarım bunlar. Bir de topluluğa söylemek istediklerim var. kalın ve büyük yazacağım…

Pardus’un bireysel sürümü devam edecek, ama artık talepkarlık dönemi bitti. Pardus’un gelişimi 100 payda ise artık 95’i Camia üzerinde olacak. Tübitak’tan artık talepte bulunmak yerine topluluk kolları sıvayacak!
Pardus’un bireysel sürümünün devam etmesi ancak, topluluk katkısıyla mümkün. Tübitak sadece destek ve bir kaç kritik ihtiyacı sağlayacak. O nedenle laf yerine iş üretmezsek Pardus’un bireysel sürümü ÖLECEK!
Özetle, Pardus’un bireysel sürümü elinize bakar, yükü sırtınızda! Ya taşırsınız, ya da sırtınızdan atarsınız. Devamını istiyorsanız taşımak zo-run-da-sı-nız!

Durum budur.

Bunun dışında Pardus’u LKD devralsın. LKD işe yarasın diye beklentiler var. Bu da ortak sesle söylendiğinde talepkarlıkta zemin kaydırmaktan başka bir şey değil. Açık söyleyim.

Ben yapmam, Tübitak yapmalı, olmadı LKD devralmalı demek, yine bir yere varmamak demek. Neticede de LKD, sınırlı sayıda insanın özverisi ile yürümeye çalışan bir dernek. Katılımcılığın artırılması gerekiyor.

Sahada iş görmek istiyorsanız, sahaya çıkmalı ve sorumluluk almalısınız…

O nedenle, yine söylüyorum, öncelikle, üzerimize düşen en temel şeyleri yapmalıyız. Bir şey yapamıyorsak da yapanlara destek olmalıyız. Ben ne yapabilirim demeyin. herkesin yapabileceği bir şey var.

Ben bir LKD üyesi olarak, sizi LKD’ye üye olmaya ve sorumluluk almaya davet ediyorum. nasıl üye olabileceğinizi şuradan öğrenebilirsiniz: http://www.lkd.org.tr/uyelik/nasil-uye-olabilirim/

Havalı olmak istiyorsan LKD'ye Katıl
Havalı olmak istiyorsan LKD'ye katıl

 

Kategoriler
Pardus

Pardus’un Yarını Çalıştayı

Pardus projesinin geleceği(!) ile ilgili 23-24 Mart tarihlerinde gerçekleştirilecek olan “Pardus’un Yarını” çalıştayına katılmak için davet edildim. Bir aksilik olmazsa katılmayı düşünüyorum. Cuma gündüz yetişemesem de akşamına ve Cumartesi sabahına giderim. Öyle idareten ki, Cuma ve Cumartesi yarım gün. Bu kadar önemli bir çalıştaysa neden mesai saatleri içerisine gömüldü. Cumartesi Pazar iki koca günümüzü seve seve verirdik. Çoğumuzun çalışıyor olması ve işyerlerinden izin almanın zorluğu hele iş kanununa tabi çalışanlarda Cuma günü çıkılan izinde Cumartesinin de sayılarak 14 işgünü olan yıllık iznimizden iki gün götürmesi göz ardı edilemeyecek bir husustu ya neyse…

İçimde küçük bir heyecan kıpırtısı bile kalmamış, bir şeylerin düzelebileceği, yenilenebileceği ve yeniden bir rotaya sokulabileceği ile ilgili en ufak umudum dahi kalmadı.

Belki üç ay önce olsa, ya da bir 6 ay çok büyük heyecan ve umutla bu çalıştaya hazırlanırdım. Ama her şeyin bitmiş olduğunu hissettikten sonra ve en kötüsü bir şeyleri değiştirmek için ne TÜBİTAK tarafında ne de özgür yazılım camiası tarafında bir istek olmadıktan sonra içimden hiç birşey yapmak gelmiyor.

Katılımcı olarak kendim dışında bildiklerim, Sevgili Sezai, Hakan Hamurcu ve Necdet Hoca.

Tek söyleyebileceğim, Necdet Hoca’nın günlüğünde yazdığı önermelere katılıyor olduğumdur. Bunun dışında pek bir şey söyleyebileceğimi sanmıyorum. Eğer sizin söylenmesini istedikleriniz var ise, yorum kısmına yazarsanız dile getirmeye çalışırım.

Daha karamsarca duruşumda, şayet Pardus’un bireysel sürümü topluluğa(bir dernek veya vakfa) devredilirse, bunu sürdürebilecek bir heves ve kararlılığın bu işi kotarabilecek kişilerde olmadığıdır.

Gördüğüm şudur i, ne yazık ki bu ülkede topluluk güdümüyle yaşamına devam edebilmiş bir özgür yazılım projesi bulunmamaktadır. En somut örnek, her platformda Türkçe konuşan insanlar olarak ihtiyacımız olan yegane araç olan Zemberek projesinin zombi halinde yaşamını sürdürmesidir. (Bilmediğim iyi giden bir şey varsa yazınız)

Bu konuda bir diğer ispat ise, TÜBİTAK tarafında işlerin iyice sarpa sardığı ve Pardus’un geleceğinin karardığı dönemde bile camia olarak ciddi bir inisiyatif geliştirememiş olmamız ve herkesin suskunluğuyla bu işin bittiğinin teyit etmesi…

Pardus güzel bir hayaldi, bugüne kadar çok iyi yönetilmedi, daha iyi yerlere varabilirdi, olmadı… Projenin ev sahibinin bu projeye emek vermiş geliştiricileri adeta mobbing derecesinde projeden uzaklaştırmasıyla da işin sonu geldi.

Yaklaşık bir ay önce Teknokedi.com sitesinde yazdığım “Pardus 2011 sona erdi, peki ya sonrası” başlıklı yazımda belirttiğim hususların üzerine, şunu söylemek isterim ki Pardus bitti…

Kurumsal alanda ne olur bilemiyorum. Bu konunun takipçisi var mı ondan da emin değilim. Fatih Projesi’nin pilot uygulamalarına bakan oldu mu, varsa onlar daha iyi bilir. Diğer kamu müşterilerinde ise işler nasıl gidiyor hiç bilemedik ki geleceğini görelim…

İyiydi, güzeldi, çok insana çok şey kattı, ama olmadı… Tavsiyem, bu gerçeği yavaşca kabul edip yola devam etmek.

Özgür yazılım büyük bir dünya, hobi, kişisel gelişim, eğlence… Size uyan bir tarafından tutabilirsiniz.

Ama bu konuda da mobil platformlar ve getirdikleri tüketim çılgınlığının devasa gölgesi üretim güdülerini ve ortak çaba süreçlerini yavaşça öldürdüğünden, geride kalan (kapalı kodlu, lisansının bile ne olduğu bilinmeyen)uygulamalar çöplüğü içerisinde özgür yazılım serüvenleri küçülerek yok olmakta…

Bedavacı tüketmek veya zor şekilde üretmek. Tercih size kalmış.