Kategoriler
Borsa ve Yat?r?m Kitap Kitap incelemesi Kültür-Sanat

“Borsa Kralı” Nasrullah Ayan’ın “Macera Kitabı”

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan itibaren epeyce bir müddet kendisini batılı kapitalist sistemin sermaye piyasası araçlarından olabildiğince uzak tutmaya çalışan bir ülkeydi. Karma ekonomik model, devlet planlaması, yol verilen tacirler, el verilen sanayiciler derken bu “ucube” halini almış bir ekonomik sistem yüzlerce zengin yarattığı gibi milyonlarca kişinin sırtına da kalkınmanın bedelini yükledi.

Tabi bu yazıyı yazarken yakın Cumhuriyet tarihinin ekonomik ve finansal politikasını derinlerine inmeyeceğiz elbette. Ama 24 Ocak 1980’de açıklanan meşhur “24 Ocak Kararları” sonrasında yaşanan hızlı finansal dönüşüm sebebiyle sonraki yılalrda yaşanan finansal krizler ve “olaylar” -hatta trajediler diyebiliriz- hepsi bu karman çorman sistemi kapitalizmin kuralına uydurmak için yapılan ayarsız geçişin sonucu. Ülkemizin bu geçiş esnasındaki kanun ve mevzuat boşluklarını – eksiklerini futbol sahasında basketbol ve hentbol kurallarına göre maç yapmaya benzer bir durum olarak görebiliriz. Yöneticilerimizin “Biz artık tam anlamıyla Serbest Piyasa kurallarına göre oynamaya başlayacağız dedikten sonra”:

– “Aa bi dakika kuralların (Sermaye Piyasası düzenlemeleri) yazılı olduğu kitabın içi boş”
– “Olur mu insanlar bir şeyler yapmaya başladı, finansal ürünler çıkarıyorlar, piyasa gelişiyor”
– “Ses etmeyin, herkes halinden memnun ise ellemeyin, devam etsinler o zaman”
– “Efendim, işler karıştı, iş kontrolden çıkıyor. Şöyle şöyle düzenlemeler varmış bu işte biz yapmamışız, yapalım mı?”
– “O düzenlemeler vaktinde olması gereken düzenlemeler, biz durumu kurtarmak için ‘kendimize gerekli’ olan düzenlemeleri yaparız”
– “Ama efendim, sonuçları vahim olur”
– “Bize bir şey olmasın, sonrası Allah kerim, ilerde düzeltiriz”
(…20 Yıl sonra olması gereken gerekli düzenlemeler yapılır, oyun doğru kurallarla oynanır…)

Yakın piyasa tarihimizi birçok kişi benzer şekilde aktarmakta. İşte Nasrullah Ayan da bu dönemde yukarıdaki diyalogda bahsedilen kişilerden birisi.

Zamanında Borsada Önden Koşanlar adlı kitabı okumak için elime aldığımda Türkiye’de borsanın ilk kuruluşunda fırtınalar estiren bu kişiler  için “herhalde bu kişiler şu an çok zengindirler” diye bir fikre kapılmıştım. Fakat kitabı okuyunca durumun hiç de öyle olmadığını, birçok kişinin finansal piyasalarda hızlıca edindiği servetleri aynı hızda ve dramatik şekilde kaybettiği, diğer bir grubun ise açılan soruşturmalar nedeniyle ciddi miktarda parasal ceza ve “işlem yasağı” cezalandırıldığını öğrenince ülkemizdeki parasal piyasalarla ilgili fikirlerim değişmişti.

Nasrullah Ayan’da bu önde koşan kişilerden birisi olarak bir uçtan bir uca kendi hayatını ve “para kazanma” yolunda hızlı başlayan ve sonrasında talihsiz serüvenlerle kaybettiği servetini “kendi ağzından” anlatmak için bu kitabı yazmış.

Kitap samimi bir ağızla yazılmış bunun yanı sıra genelde sıkıcı ve karmaşık olarak algılanan finansal piyasa hikayelerini herkesin anlayabileceği dilde bir basitlikle anlatıyor. Kitapta olayların anlatılış biçimi keyifli ve akıcı bir dille yazılmış, gerek yerinde özeleştiri ve samimi itiraflar gerekse işin “incelikleri” basit ve pratik bir dille anlatılmış. Nasrullah Ayan’ın zekasını ve becerisini kitabı yazarken de göstermiş sanki.

Borsa, ticaret, Türkiye’nin yakın tarihi ve 24 Ocak Kararları, Banker skandalı, Altın kaçakçılığı, hayali İhracat, 90’lı yılların enteresan olayları gibi konularda ilgiliyseniz kesinlikle okumanızı öneririm.

Kitabın ve Nasrullah Ayan’ın serüvenlerinin kısa bir özerini yazmak gerekirse, dönemin sınır illerinin meşhur işi olan kaçakçılık ekosisteminde Antep’li bir ailenin gerçekten kıvrak bir zekaya sahip oğlu olan Nasrullah, mal ticareti ile başladığı hayatında fırsatları değerlendirerek çoğu zaman da yaratarak ciddi kazançlar elde ediyor. Bu süreçte, piyasanın fırsat pencerelerini kollarken piyasanın mevcut oyuncularını da zeka dolu hamlelerle devre dışı bırakmayı beceriyor genç Nasrullah. Ülkenin sıkı döviz ve kur politikası ise en büyük kar fırsatını yakalamasına izin veriyor. Bu fırsatları kullanmak için ise bazı abra kadabra numaraları ve uluslararası çevresini çok iyi kullanıyor. Tabi hiçbir fırsat  penceresi sonsuza kadar açık değil, bu fırsat pencereleri kapanırken Nasrullah ülkemizde yeni kurulmuş ve kara düzende yürüyen taze Borsa ile tanışıyor ve burada spekülasyon (üç yatırım beklentisinden biri) ile büyük miktarlarda para kazanıyor. Borsanın yeni oluşu ve hisse değerlemesi gibi kavramların zayıf olması burada inanılmaz fırsatlar yaratıyor, örneğin Ereğli gibi bir sanayi devinin ederini devletin bile bilmemesi şu an bize çok ilginç gelebilir (belki de gelmeyebilir ¯\_(ツ)_/¯ ). Sonrasında ise piyasadaki mevzuat eksikliği nedeni ile oluşan finansal bir balonun patlaması ve ardından devletin intikam almak için izlediği yol…

Kitabı anlattığı olaylar dışında bir de Nasrullah Ayan’ın kişiliği yönünden baktığımızda çok ilginç şeyler görmekteyiz. Nasrullah Bey’in kendini ve olaylar karşısındaki davranışlarını anlatışından yola çıktığımızda;

  • Zeki; okula devam etmese de konuyu kavrayıp üniversite sınavını kazanabilen, bir de gelecekteki eşine ders çalıştırabilen. Ki bunları yaparken bir yandan da bakliyat ihracatı peşinde koşturuyor.
  • Ticari refleksi yüksek; girişken ve “yerinde ve işe yarar bir hadsizlik” yapabilecek kadar cüretli ve yerinde nükteci.
  • Yurt dışı bağlantısı olan ve sermaye yönünden şanslı
  • O döneme göre çok uluslu işler yapabilecek kadar yabancılarla iletişim sağlayan – Birden çok yabancı dil biliyor mu yoksa tercümanlar sayesinde mi işleri yürütmüş, bu kitapta göremediğim fakat çok merak ettiğim bir husus. Şayet birden çok yabancı dil öğrenmiş ve kendi iletişim ihtiyacını kendisi sağlamışsa -ki ticaret dili vs- bu da büyük bir başarı.
  • Mevzuata ve diğer ülkelerin ihalat/ihracat rejimlerine hakim. Bu da hem danışmanlık hem de çokça okuma yapmayı gerektiren bir husus
  • Bir şekilde finansal okur yazarlık öğrenmiş, bilanço ve şirket değerleme konularına bugün bile Türkiye’de doğru düzgün ilgi gösteren yatırımcı yok.
  • Sadece al-sat işi yapmıyor aynı zamanda gerçek anlamda bir piyasa yapıcısı. Şöyle ki piyasadaki yatırımcı sayısının artması için Borsa Dergisi ve Türkiye’de bir ilk olarak Borsa Dizisi yaptırıyor. Bu da vizyon gerektiren bir girişim. Çoğu kişi bunu boşa para harcama olarak değerlendirir.
  • Bu işleri yapan birçok kişi aksine sağ/merkez-sağ görüşlü değil. Sol görüşlü “Kızıl” lakaplı bir borsacı
  • Açığa mal satma konusunda şanssız – takıntılı, belki de başarısız bir kumarbaz.

Nasrullah Ayan çok görüldüğü kadarıyla çok kıvrak bir ticari zekaya sahip, çok uluslu işleri kotarabilecek kadar iletişim becerisi yüksek, bunun yanı sıra sürekli gelişime açık ve sürekli öğrenen bir insan. Bunu geçmişinde sınır ticareti yapan bir basit tüccardan çapraz parite işlemleri yapabilen bir “trader” a dönüşmesinden ve sonrasında ise sermaye piyasalarını yoktan oluşturan bir kurucu olmasından görebiliyoruz. O dönemde bunları yapabilmek müthiş… Kelimelerle tarifi yok.

Kazık yediği kişiler bölümü ise 80’li yıllarda doğan insanların iyi tanıdığı “meşhur simaların” geçmişlerine güzelce ayna tutmakta.

Tabi kitabın sonu aslında en büyük hayat dersini vermekte, hepimizin aç olduğu başarı ve paranın göreceli olduğunu anlamamızı ve kişinin hayatta alacağı en büyük faydanın -mutluluk diyelim-  zenginlikle değil kalıcı mutluluk ve refahla oluğunu çok güzel anlatıyor.  Zenginliğin “yaşanacak yıllarımızı” feda edip elde ettiğimiz bir sabun köpüğü olduğunu bilseydiniz, yine paranın amansızca peşinden koşar mıydınız?

Borsa Kralı Nasrullah Ayan
“Borsa Kralı” Nasrullah Ayan

Nasrullah bey, elbette kendiyle barışık bir kişi olarak geçmişiyle ilgili bir topyekün bir pişmanlık duymamakta, mutluluğun sırrı da bu tabi, ama aradaki küçük “keşke”lerin ağırlığı sanki “pişman değilim”lerden çok daha fazla bir özgül ağırlığa sahip.

Nasrullah Ayan kitabında olayları anlatırken okuyucuya kendisini hakkında epeyce fikir veriyor. Öyle kendine övünç satırları değil bunlar, daha çok okuyucuyu kendisi yerine koyarak, okuyucuya olaylar ve sonrasındaki durumla ilgili eylem ve yargıda bulunma imkanı da veriyor.

Özetle bu yılları Nasrullah Ayan’ın birinci ağzından dinlemek ve görme imkanı veren başarılı bir kitap. İlk basım olduğu için bazı yerlerde bölüm tekrarı bazı yerlerde ise tarihlerde birtakım hatalar var ama önemsenecek kadar büyük değil.

***

Aslında böyle kitaplar bireylerden çok toplumu da anlamakta çok faydalı oluyor. Sermaye piyasası’nda “zengin olmak” isteğini sonsuz getiri olaslığıyla iradenin aç gözlüğe, alın terinin ise kolay paraya tercih ediliği toplu bir “çılgınlık hali” olarak değerlendirebiliriz. Ne hikmetse (!) tam da bu “çılgınlık hali” insanlara para kaybettiriyor, sonrasında da kaybedilen parayı kazanmak için tüm birikimlerini daha riskli araçlarda tükeniyor. Bir de buna ek olarak “fırsatçı şark kurnazları var” ki onlar da işin sonunda mağdur oluyor. Bir zamanlar Deli Yürek diye bir dizi vardı, orada 500.000 TL ederi olan bi evi 200.000 TL’ye  almak için dolandırıcıya para kaybeden insanlar mafya’dan yardım istiyordu, mafya ise bu insanları kovuyor ve “500.000 ederli vi 200.000 TL’ye alırken uyanıktınız da dolandırılınca mı saf mağdur” oldunuz diyordu. Borsada da benzer bir “mağdur” yatırımcı kitlesi daimi olarak var. Alın terim, kazanırken çok zorlandım dedikleri birikimlerini para yatırınca birden 10 kat gideceğini zannettikleri hisselere yatırıp sonrasında da paraları batınca mağdur olan bir kitle bu. Ah be kardeşim, çok zor kazandım diyorsun işte, kazanmak kolay değil işte, birden zengin olma hevesiyle onca yılını heç ettin işte… İş işten geçtikten sonra ise gerçekle yüzleşmenin acısı ve alın terine karşı açgözlülüğün sebep olduğu iç ihanetin pişmanlığı.

Bir diğer grup ise daha yüksek bir sermaye ve biraz daha iyi bir finansal okur yazarlığa sahip, üstüne üstük bir de piyasa oyunları yapamasa da bu oyunlara katılan, yukarıda andığımız geniş toplum kitlesini de peşine takan kişiler.

İşte “Borsa Kralı” kitabında Nasrullah Ayan ve diğer Kralların karşısındaki mağdur kitle de bunlar. Bir kurt sürüsü düşünün, birlikte avlanıyorlar ama sürünün liderini devirerek bütün avı kendileri yemek istiyorlar. Veya kontlar ve lordların hem krala sadakat sunmaları hem de halk desteğiyle onu devirmek istemeleri gibi… Açgözlülüğün felakete sürüklediği onca örnek.

Benim düşüncem genelde şu oluyor orta ve küçük ölçekli yatırımcıysanız “Yatırım amacı dışında” finansal piyasalara para koymayın, diğer bir deyişle “Paranız kıymetliyse spekülatif işlere girmeyin”. Ne siz üzülün ne de size başkası üzülsün. Ya peki ne yapalım derseniz, en basit ve en gene lyatırım tavsiyesi olarak  “Yatırımcı olun, düzenli temettü ödeyen iyi şirketlerin hisselerini uzun vadeli bir hedefte elinize para geçtikçe azar azar toplayın.”.

Mutlu günler.

Kendime not: Okuduğum her kitapla ilgili kısa bir yazı yazayım diyorum, ne zaman yazsam uzun oluyor, sonraki yazılar için üşengeçlik doğuruyor. Neyse şurası Goodreads hesabım, siz de açın iyi oluyor.

Kategoriler
Kitap

Kitap Tanıtımı: İlizarov Günlüğü

Dostum Sezai Yeniay ilk kitabını ‘İlizarov Günlüğü’nü geçtiğimiz hafta Google Play Kitaplar’da yayımladı. Zor bir zamanında yazdığı ve el birliği ile hazırladığımız bu kitabın burada tanıtımını yapmaktan da kıvanç duymaktayım.

İlizarov Günlüğü
İlizarov Günlüğü

“Sanıldığının aksine doğa en mükemmele evrilmiyor, en kolaya evriliyor…” – Sezai Yeniay, İlizarov Günlüğü

Sezai’nin kitabı bir günlük… Çocukluğunda geçirdiği bir trafik kazası neticesinde yaşadığı onca ameliyattan sonra bir son ameliyatın hikayesi. İlizarov tekniği ile kemik uzatımı sürecinde yaşadıklarını teşvikimizle, başkalarına da faydalı olsun diye, bir internet günlüğünden (http://ilizarovgunlugu.wordpress.com/) yazmaya başlamıştı. Bittiğinde bunu kitaplaştırmak için kendisine söz vermiştim. Geç de olsa eşimin yardımı ve özgür yazılım araçlarıyla bunu başardık.

Kitabı değerlendirmek gerekirse, İlizarov Günlüğü ameliyatı ve teknik-tıbbi yaşananları anlatan bir kitap değil. Kitabı okuduğunuzda kader, talih ve hayatın ne kadar çileli olabileceği ve insanın bir şekilde bu zorlu engeller karşısında kendine bir yol çizebileceğini ve başarabileceğine dair inancınız pekişecektir.

İki gün önce hayatta ortalama bir insanın sahip olabileceği birçok şeye sahip bir insan olan Mehmet Pişkin’in intiharı üzerine hayatı sorgulamış olabilirsiniz… Benzer bir çok örnek gibi, İlizarov Günlüğü ve Sezai’nin hayatını önümüze koyduğumuzda, insanın en temel içgüdüsü olan yaşama güdüsünün ne kadar doğal ve doğru olduğunun görüleceğini düşünüyorum. Mutlak içgüdümüz olan yaşamın asla bize mutlu tarafını garanti etmediğini ve hayat oyununda kuralları biz belirlemesek bile mücadele gücümüzün tahminimizden de üstün olması sayesinde kazanacağımızı düşünüyorum. Galiptir bu yolda mağlup da diyebiliriz. Türümüz böyle… Yoksa alçılanmış kırık ayağı ile kağıt toplamaya çalışan çocuğun yaşam mücadelesini nasıl açıklayabiliriz ki?

En zor en umutsuz anlarda bile zaman içerisinde -bazen ‘o zaman’ durmuş ve geçmiyorcasına can yaksa bile- bir çıkış muhakkak vardır.

Bu nedenle İlizarov Günlüğü’nü okumanızı öneririm.

Kitabın hazırlanışı ile ilgili teknik kısma gelelim. İlizarov Günlüğü tamamen özgür yazılım kullanılarak yazılmış ve e-kitap biçimine dönüştürüldü; GNU/Linux tabanlı özgür işletim sistemleri üzerinde LibreOffice Writer ile yazıldı, LibreOffice için Writer2epub eklentisi ile e-kitap biçimine dönüştürüldü ve e-kitap yönetim yazımları Calibre ve Sigil ile son şekli verildi. Lisans olarak ise özgür bir lisans olan CC BY-SA 4.0 ile lisanslandı.

Eşim ve benim için bu ilk editörlük ve e-kitap oluşturma deneyimimiz oldu.

İlizarov Günlüğü’nü serbest şekilde dağıtmanın yanı sıra, bir sayısal yayıncılık platformunda yayımlamak kitabı daha bir kitap havasında görmemizi sağladı. (Eh biraz eski kafa bizde de var, kitaplar sanal da olsa bir raf üzerinde görülmeyi hakediyor diye düşünüyoruz…)

Nihayet Sezai kitabı Google Play Kitaplar‘da da yayımlamayı başardı.

lİlizarov Günlüğü Google Play'de
İlizarov Günlüğü Google Play’de

Kitabı Google Play Kitaplar‘dan ücretsiz indirebilirsiniz, Google Books uygulaması ile cep telefonunuzda ve tabletinizde veya web okuyucusu ile masaüstü bilgisayarınızda okuyabilirsiniz. Kitabı okuduktan sonra yorum ve değerlendirmenizi kitabın sayfasından yapmanız güzel olacaktır.

Kitabın epub, mobi ve PDF biçimleri de dilerseniz şurada mevcut.

Neyse çok uzatmadan, kitabı indirebileceğiniz bağlantıları paylaşarak yazıyı sonlandırayım.

Son olarak, birçok kişinin faydalanacağı bir birikimi sunduğu için Sezai’yi tekrar kutluyorum. Kitabın editörlüğünü devralarak sürüncemeden kurtaran eşime buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

İyi okumalar.

Kategoriler
Genel

Kitap Tanıtımı 2: “Kaç Yıl Oldu?” 2011 ve 2012

(-Bir pazar günü daha kültür-sanat köşemizle birlikteyiz…)

Karikatürü ve mizahı severim. Ortaokul yıllarından bu yana hep en büyük eğlencelerimden biri olmuştur mizah dergileri. Mizah dergileri içerisinde son yıllarda Uykusuz Dergisi’ni takip etmekteyim. Her hafta, aldığım dergiyle biraz eğlenir biraz da düşünürüm. Hem gülerim hem düşünürüm, vay halime…!

Uykusuz Dergisi’nde Umut Sarıkaya dışında çok sevdiğim köşelerden biri de Fırat Budacı‘nın hazırladığı “Kaç Yıl Oldu?” isimli köşe. İç 2. sayfada yer alan bu köşe birçoklarının dikkaini çekmemiş olabilir, ama yıllardır bakar ve vay(-yerine göre de vah) be der gülerim…

Toplumsal hafızamızın çok zayıf olduğu aşikar. Çok enterasan olaylar, talihsiz söylemler -asla unutulmayacakken günlerimizden geçip gidiyor… İşte tam da burada ihtiyacımız olan “Hafıza Defterini” Fırat Budacı bize “Kaç Yıl Oldu?” diyerek sunmakta… Bu haftaki sayıda yine vurucu bir köşe olduğunu söyleyerek, bu haftadan bir adet olmak üzere geçmiş sayılardan bazı örnekler verelim:

– İzzet Yıldızhan, “Sabahın Sedası” programında, hamilelik koçu Ayşe Öner’in gözetiminde oyuncak bir bebeğin altını değiştirirken “G.tünü yerim ben onun!” diyeli 1 yıl..

– Tayyip Erdoğan, Bingöl’de yaptığı miting’de kalabalığa “Diyarbakır… Diyarbakııııır… Cevap vermiyorsunuz Diyarbakır…” diye sesleneli 1 yıl…

– Yapımcı Türker İnanoğlu “Ne oynayacağım Senaryoya bakayım” diyen Nuri Alço’ya “Senaryo falan yok. Karı pazarlayan, uyuşturucu satan, pezevenk bir adamı oynayacaksın” cevabını vereli 28 yıl…

– Dalyan Caretta Caretta Kültür ve Turizm Festivali’nde ”Buradaki kurbağaları herkes biliyor” diyen İbrahim Tatlıses saz arkadaşı tarafından “Kurbağa değil caretta caretta” diye uyarılınca ”Bırak, sen de sosyete olmuşsun.” cevabını vereli 7 yıl…

– Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, yoğun kar yağışı karşısında ”Bizim planımız ABC planı değil; H planı. Yani ”Hepimizin planı” açıklamasıyla İstanbullulara duygusal anlar yaşatalı 8 yıl..

– Murat Kekilli, albümüne verdiği “Yedialtı” adının anlamı sorulunca, “Bu toplum henüz bunu öğrenmeye hazır değil! “cevabını vereli 8 yıl…

– David Copperfield’in gösteri sırasında sahneye çıkarak yok ettiği Atilla Taş, geri döner dönmez nasıl kaybolduğunu açıklayarak şovu yok edeli 12 yıl…

– Pink Floyd, “The Wall” albümleri ile yaptıkları katkı nedeniyle, İngiliz Milli Tuğla Dağıtıcıları Birliği tarafından şeref listesine alınalı 20 yıl…

– Melih Gökçek Kızılay Meydanı’na dev bir disko topu astıralı 8 yıl…

Melih Gökçek demişken, her daim gündemdeki zat-ı muhteşem için Fırat Budacı 17 Mayıs tarihli Uykusuz Dergi’sinde “Melih Gökçek ve Hayvan Sevgisi” konulu özel bir sayı hazırlamıştı. Tam köşeyi aktarıyorum. Sıkı durun:

– Melih Gökçek, katıldığı bir programda kedi kostümü giymiş iki dansçıyla misket havası oynayalı 1 yıl..

– Melih Gökçek, Güven Park’a omzunda belediyenin logosu olan devasa boyutlarda şişme bir goril yerleştireli 2 yıl…

– Melih Gökçek, “Ankara’yı temsil eden 3 hayvan vardır. Bunlar tavşan, keçi ve kedi” diyeli 2 yıl…

– Melih Gökçek, Ankara kedisini logo olarak neden seçtiklerini anlatmak için 3 yavru Van kedisiyle canlı yayına katılalı 2 yıl…

– Ellerinde tabanca ve tüfeklerle dolaşarak sokak hayvanlarını katleden Ankara Büyükşehir belediyesi itlaf ekipleri polisler tarafından gözaltına alınalı 4 yıl…

– Melik Gökçek, bütün hayvanların kumaştan veya peluştan yapılmış maketlerinin bulunduğu 30 bin metrekarelik ‘peluş hayvanat bahçesi’ için 5126 adet ‘ses çıkaran maket hayvan’ ihalesi açalı 7 yıl…

– Peluş hayvanlarla yetinmeyen Melih Gökçek, ‘Dinazor grubu satın alınacaktır’ ibares,ye ‘1 takım’ maket dinazor için ihale ilanı vereli 7 yıl…

– Melih Gökçek, yurtdışından ithal edeceği 1000 adet bronz keçi heykeliyle kenti donatacağını söyleyeli tam 12 yıl olmuş.

İşte böylesi unutulmuş, atlanmış veya kanıksanmış “anomalileri” hatırlatan Fırat Budacı, bu köşesini kitaplaştırarak iki yıldır yayınlamakta: “Kaç Yıl Oldu 2011” ve “Kaç Yıl Oldu 2012”. Epeyce vakittir Uykusuz alsam da, bu iki kitabı alışveriş listeme ekledim. Eğer gülmeyi seviyorsanız(sevmiyorsanız doktora görünün) bu iki kitabı size şiddetle öneririm. Fiyatları, neredeyse bedava. İdefix’te KYO 2011 6,38 TL (KDV Dahil), KYO 2012 ise sadece 7,65 TL (KDV Dahil) özel fiyatlarıyla satılmakta. Vereceğiniz bu paranın bin katı güleceğinize eminim 🙂

Kaç Yıl Oldu? 2011
Kaç Yıl Oldu? 2011 - Etiket Fiyatı 7,50 TL (KDV Dahil)
Kaç Yıl Oldu? 2012
Kaç Yıl Oldu? 2012 - Etiket Fiyatı 9,00 TL (KDV Dahil)

Bunların yanı sıra, Fırat Budacı’nın Uykusuz Dergisi’nde “Bir Şeyler Duydum” ve “Kendimi Durduracak Değilim” adında iki güzel köşesi daha bulunmakta. “Kendimi Durduracak Değilim” köşesinin serisi de ayrıca Kitap olarak da basılmış. İlgilisine duyrulur 🙂

Mutlu günler.

Kategoriler
Pardus

Kitap Tanıtımı: İşimdeyim Gücümdeyim – Umut Sarıkaya

Eğer gülmeyi seviyorsanız ve cebinizde 12-13 lira varsa, bu karikatür kitabını almanızı şiddetle öneririm:

http://static.ideefixe.com/images/340/340468_2.jpg
İşimdeyim Gücümdeyim - Umut Sarıkaya

Yıllardır Umut Sarıkaya’yı severek takip ederim. Bu kitabı Kadıköy’den aldım 13TL verdim, 13.000TL’lik güldüm-güldük, gülüyorum-gülüyoruz 🙂

Umut Sarıkaya ve karikatürleri hakkında bir fikriniz yoksa Google’a sorabilir veya şu bağlantıdan kendiniz devam edebilirsiniz.

Mutlu Pazarlar…

(Ne zamandır aklımda olan bir şeyi yapmanın vermiş olduğu hafifleme… Ohh!)