LibreOffice’in  kararlı sürümü Şubat 2013’te çıkması planlan 4 serisi ile ilgili çalışmalar hızlıca ilerlemekte. Yoğun geliştirmenin yanında, harika bir ürün ortaya koymak için iyi bir test ve kalite güvencesi politikası gerekmekte. Bu nedenle LibreOffice Kalite Güvencesi(QA) ekibi 14- 16 Aralık tarihleri arasında bir Test Maratonu düzenliyor.
LibreOffice Test Maratonu 2012
Maratonla ilgili wiki sayfasını Türkçeye çevirdim. Umarım Türkiye’den de bu maratona katkı verebiliriz, biz de varız der, eğlenceye katılabiliriz diye düşünüyorum. İngilizce bilmeyen veya kendini iyi ifade edemeyeceğini düşünen arkadaşlar hata bildirimlerini LibreOffice Türkiye forumlarundaki bu başlık altından yapabilirler.
Bizim Türkçe özelinde en önemli bileşenimiz Zemberek, bu nedenle Test Maratonunda Zemberek ile ilgili testleri yaparsak çok güzel olur.
LibreOffice’e test ve kalite güvencesi konusunda katkı verebilecek herkese açık çağrımdır. Özellikle yazılım ve ilgili bölümlerde okuyan genç arkadaşlar için hem çok güzel bir pratik hem de LibreOffice geliştiricisi olmak için güzel bir ısınma haftası olacağını düşünüyorum. Sadece kullanmak yetmez, gelişimine de olabildiğince katılmak lazım LibreOffice’in!
Dileğim o ki 2013 yılında LibreOffice’e Türkiye’den kod katkısı veren özgür yazılım sevdalısı arkadaşların sayısı artsın.
Geçtiğimiz 1,5 yıldır uğraştığımız LibreOffice çevirilerinde bugün arayüzde %100 seviyesindeyiz ve yardım içeriğinde ise %70 seviyesindeyiz.
Başladığımız yerden çok ama çok ilerideyiz. Yalnız unutmamak gerek ki Yardım İçeriği çevirileri hem toplam kelime sahyısı hem de nitelik olarak çok daha ağır ilerleyen zor çeviriler…
Şu ana kadarki en büyül Türkçe yerelleştirme çalışması LibreOffice, ve bu projenin başarılabilir hale gelmesinde en büyük pay kuşkusuz sevgili Necdet Yücel hocamıza ait.
Dün twitter’dan dile getirdiklerini okuyunca bu yazıyı yazmaya karar vermiştim. Aynı zamanda da kendisinin de yazmayı seven bir insan olduğunu bildiğimden, bir günlük yazısı yazacağını da tahmin ediyordum. Yanılmadım da, günlüğüne bugün düşen “Libreoffice çevirilerinde benden bu kadar” başlıklı yazısında durumu özetlemiş ve kendi adına “Yeteri kadar oldu” demiş. Tabi insanın kendi yaptıklarıyla övünmesi ve ön plana çıkarması alçakgönüllülük engeline takılmakta. O nedenle müsadeleriyle Necdet Hocanın yaptıklarını ben yazayım kısa kısa.
Necdet Hoca 5 aylık çeviri maratonunda 7.500‘ü aşkın sunuşla Türkiye ekibinin en çok sunuş yapan katkıcısı oldu. Fikir vermek gerekirse, 1 sunuş 1 dizi kelime, bu dizi 2 kelimeden de oluşabilir 242 kelimeden de. Ortalama kaç kelime olduğunu bilmiyorum ama çok olduğu kesin. Ayrıca en yakın takipçisi olan bendenizin 5050 kelimelik bir sunuş sayısı var. Şöyle ki 1,5 yıldır uğraştım bu. Yaşam süresi dolan sürümlerdeki çevirilerimi de sayarsak 7-8 civarı kelime eder. Benim 1,5 yılda toplam eforumu 5 ayda sergilemiş olmasıyla Necdet Hoca, bu 5 ayını dolu dolu katkı vermeye harcamış.
Necdet Hoca’nın sunuş yaptığı saatlere epeydir dikkat etmekteydim. Günün her saati desem abartmamış olurum. Yaz tatili mesaisi ve akşam aile mesaisinden büyük zamanını Hoca bu işe ayırdı. Umarım evden yana sıkıntı olmamıştır 🙂
Necdet Hoca sadece çeviri göndermekte değil, yapılmış çeviri önerilerini incelemekte de büyük bir çaba sarfederek, 763 incelemeyle Türkiye ekibinde 1. Dünya genelindeki isimler arasında da ilk 5’e girmeyi başardı. bakınız şu sayfanın en sonu: https://translations.documentfoundation.org/
Necdet Hoca, aşağıdaki bağlantı listesindeki yazılarda okuyabileceğiniz çeviri hareketiyle Türkçe Çeviri Ekibi’nin 2 kat daha büyümesini sağladı. http://wiki.documentfoundation.org/Language/%C3%87evirmenler/tr listesinin çoğu Necdet Hocanın çabalarıyla aramıza katıldı.
Çeviri Akşamları Necdet Hoca’nın girişimiydi. Bu akşamlar sayesinde çok önemli yol katettik. Çevirmenler olarak birbirimizle tecrübelerimizi aktardık, fikir paylaştık ve en önemlisi birliktelik hissiyle bu işi daha çok sahiplendik.
Necdet Hoca, Matematik alanında yüksek lisans yapmış olduğundan kelli Math bileşeniyle ilgili çevirilerin büyük kısmını tek başına halletti. Sağolsun olmasaydı bilen ve hevesli bulmak zor olacaktı.
Teknik terimler konusunda kendisine çok danıştık.
Kendi adıma söylemem gerekirse; harcağıdı yoğun mesai ve sonuç odaklı kararlı çalışması ile hem bana şevk verdi hem de örnek oldu. Önceden dağınık dağınık yaptığım çevirilerde oranların %1, %1 arttığını görmek büyük bir mutluluk yarattı bende.
Necdet Hoca’nın başladığında %40 seviyelerinde olan yardım içeriği çevirisi bugün %70 olmuşsa bunun en büyük payı kendsinindir, şayet bu değerli çabalar olmasaydı bugün en iyi ihtimalle %50’ye anca yaklaşırdık. Öyle yüzde rakamlar hafif gelmesin, %1 demek acı dolu 4.400 kelime demek!
Yine kendi adıma ve en önemlisi varlığıyla bana çok fazla destek oldu. Kendimi hiç yalnız hissetmedim, gerek çeviri gerekse LibreOffice alakalı diğer bütün konularda sağolsun beni hiçbir zaman yanıtsız bırakmadı, kendiyle alakalı olmayan konularda bile(LibreOffice Öykü Yarışması fikri gibi alakasızlıkta uç noktalarda) sağolsun destek olacağını söyledi. Diğer bir çok sayamayacağım konuda yol gösterici oldu.
Tabi her şey böyle güzel devam edemiyor. Hoca’nın yazdığı yazıda da belirttiği üzere sıkılmamak içten bile değil:
Ofis yazılımı doğası gereği sıkıcı
Çeviri yapmak diyet gibi, ara ara sık sık bakmak gerek, hele yapılacak iş çoksa ve tünelin sonu görülmüyorsa bir ızdırap. Aşama kaydetmek güzel ama takılıp kalmak motivasyon düşürücü
İlgi alanı dışındaki bileşenlerde çeviri yapmak zorlayıcı
gibi sıkıcı nedenler var elbette, ama ben özgür yazılıma katkı vermenin bir bayrak yarışı olduğunu düşünmekteyim. Necdet Hoca’da LibreOffice’e katkı vermenin yollarından sadece biri olan çeviri konusunda, bayrak yarışının en güzel 100 metresini koştu. Gerçekten verdiği emek çok büyük. Bu nedenle yazısına kısa bir yorum yazmak yerine biraz daha uzun bir teşekkür yazısı yazmayı yeğledim.
Necdet Hoca ve Ben
Tabi, elbette Necdet hocam fazlasıyla katkıda bulunduğu çeviri işi dışında kalan işlerde yanımızda olacaktır, eminim. Yeni dönemde yeni öğrencilerine özgür yazılımı sevdirecek onları şimdi katkı veren diğer öğrencilerine katacaktır. LibreOffice ile ilgili yazılımsal konularda daha çok iş yapacağımızı düşünüyorum.
Biz ne yapacağız derseniz, çeviri yapmaya devam edeceğiz. Çok işi geride bıraktık, ama yapılacak iş de çok, bunca emeği en kullanılabilir hale getirmek ve de mümkünse çevirileri tamamlamak için uğraşmayı düşünüyorum. Zaten şu an yapabileceğim en iyi şey çeviri yapmak…
Tek ihtiyacımız olan zaman, birazcık boş zaman 🙂 Tüm çeviri ekibinin de aynı temenniyi taşıdığına eminim. Umuyorum ki uzun kış gecelerinde bu işi tamamlayacağız.
Bu bir bayrak yarışı, herkes gönüllü etabını koşuyor, ne mutlu Necdet Hoca gibi güzel koşanlara, darısı bize 🙂
Teşekkürler hocam!
Mutlu günler,
PS: Görünen o ki Necdet Hoca son turu ile genel listede ilk 5’e girmek niyetinde… ben bu yazıyı yazarken dahi çeviriyor. 7.586… 407 sunuş daha yaparsa Dünya genelinde en çok sunuş yapan 5. kişi olacak!
Necdet Hoca’nın çeviriyle ilgili yazılarını da derleyelim
Yeni Pardus’un Debian tabanlı olduğu ile ilgili daha önce yazmıştık. Bu “Yeni Pardus”un sadece “Kurumsal Sürüm” olduğunu düşünüyordum. 1Â – 2Â -Â 3
Özgürlükİçin.com forumlarında  ve sevgili Coşkun Aktaş’ın Camia listesinde attığı mesajda gördüğüm üzere http://lists.pardus.org.tr/pardus-camia/2012-August/000946.html 2011.3 RC1 diye adlandırılan Debian seçkisi(?) Pardus KDE dışında diğer masaüstü ortamlarıyla da sunulmuş. (Adrese artık erişilmiyor sanırım)
Daha önce de bir çok kişinin defalarca yazdığı gibi, aslı Debian olan bu çalışmanın Pardus olarak adlandırılması doğru değil. Ben orasında değilim işin…
Benim asıl söylemek istediğim; TÜBİTAK yönetiminin doğru yolda olmadığıdır. Danışma Kurulu hala bir resmiyet kazanmamış, resmiyeti beklemeden hiç bir fikir ve temasta bulunmadan, bir özgür yazılım projesinde camiadan katkı almadan… Daha da kötüsü, ne kodu ne de hata takip sisteminde bileşeni olmadan ve testi yapılmadan bir özgür yazılım projesi yönetilmeye çalışılmakta.
Kapalı kapılar ardında birilerine Debian’ı Pardus diye sundurmak. Ki kimler yapıyor, nasıl bir iş modeliniz var diye sormuyorum artık. Çünkü duyduklarım ve başkalarından duyduklarımın kesişiminde yalanlar var… Beni de ilgilendirmiyor aslında…
Bu özgür yazılım değil! Bu iş böyle olmaz! Dışarıdan da böyle bir modele ben kendi adıma ne olursa olsun katkı vermem söz konusu olamaz. Camia’yı geçtim, Danışma Kurulu’nu yok sayan bir yönetim anlaşıyla TÜBİTAK bir yere varamaz.
TÜBİTAK yönetimine, Pir Sultan Abdal’ın “Güzel Aşık Cevrimizi” isimli  eserinden şu dizelerini yazmak istiyorum:
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi…
Bu gönüllülük işi, rıza işi… Yoksa olmaz…
Bu eserin bestelenmiş halini dinlemek isteyenler için de şöyle iki bağlantı vereyim: Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nın performansı
Özgür yazılıma katkı vermenin elbette bir çok yolu var. Kullanılabilecek yazılımlar geliştirmek bu katkı çemberinin merkezinde yer alan en temel öğe elbette. İnsanlar inandıkları değerleri ve gerçekleşmesini savundukları düşüncelerinden ilhamla özgür yazılımlar geliştirip tüm insanlığın özgürce kullanımına sunuyor…
Bir yazılımı geliştirmek ve kullanıma sunmak işin sadece başlangıcı bence. Bu başlangıçtan sonra yazılımın nasıl üretildiğini belgelemek, insanlara bu yazılımı kullanabilmeleri için yardım belgeleri ve rehberler hazırlamak da tamamlayıcı işler olarak yazılımı kullanılabilir hale getiriyor.
Bu yazılımlar bütün insanlığın kullanımına sunulduğundan ve Babil Kulesi’nin yıkılmasından ötürü dünya üzerinde birçok farklı anadil olması sebebiyle bu kullanımı doğru ve tüm işlevlerden faydalanır bir halde sağlamak için yerelleştirme yapılması gerekmekte.
Dünya çapında ortak kabul gören dil olan İngilizce üretilen bu yazılımları kullanmak isteyen farklı anadilleri olan insanlar üretim dışındaki tamamlayıcılar olan; belgeler, yardım rehberleri ve rehberleri kendi dillerine çevirerek bu dili konuşan insanlara bu yazılımları kullanma imkanı vermekte.
Elbette bu yerelleştirme çalışması olmasa da üretilmiş bu yazılımlar kullanılabilir. Kullanılabilirlik göz önüne alınarak üretilen yazılımlar bir arayüze sahipse sezgisel yolla ve deneme yanılmayla öğrenilebilir. Fakat bu kullanım asla temel işlevler ötesine geçemez. Bu yazılımın işlevlerinden yararlanılamaz ve karşılaşılan sorunlar ve nasıl yaparım soruları hiçbir zaman kullanıcı tarafında bir yanıt bulamaz. Bu yazılımı sadece İngilizce bilen kişiler, bildikleri İngilizce seviyesinde kullanabilir…
***
Daha somut konuşmak gerekirse, bildiğiniz üzere epeyce bir süredir LibreOffice’in ürkçe çeviri çalışmalarını yürütmekteyiz. Neden bu işi yapıyoruz sorusuna bir cevap vermek için bu yazıyı kaleme alıyorum aslında…
Kendimden bahise, iyi derecede İngilizce bildiğimi ve bir nebze olsun bilgisayar okur-yazarlığına sahip olduğumu söyleyebilirim. Şunu tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki, iyi derecede İngilizce bilsem bile, kullandığım yazılımın Türkçe olmasını isterim, kesindir ki arayüzünde sezgisel ve İngilizce bilgimle aradığımı bulabilirim fakat nasıl yapabileceğimi anlamam için kendi dilimde yazılmış olan anlatımlar benim ihtiyacımı daha iyi görür. Bana anlayacağım dilden anlatır olayı…
Hiçbirimiz doğuştan bilgisayar-okur yazarı doğmadık ve kullandığımız yazılımları bize o yazılımla tanışırken kimse detaylı şekilde anlatmadı. Bu yazılımları tam anlamıyla kullanmak istiyorsak öğrenmeliyiz, öğrenmek için de okumalıyız!
Ofis yazılımıyla bugün belki pek işiniz olma, olursa da Writer’ı açar 1 sayfalık mecalinizi yazarsınız, veya Calc’ı açar 3-5 hücredeki toplamı yapar işinizi görürsünüz. Ama iş hayatınızda bu yazılımları kullanacaksanız, üzülerek söylemek durumundayım ki bu siz 0 noktasından sadece 2 adım ileridesiniz. Ciddi belgeler, karmaşık hesap tabloları, detaylı ve cafcaflı sunumlar yapmak durumundasınız. Yoksa kimse sizi ciddiye almaz… Siz kendinizi bırakın, size böyle bir belge gelse siz bunu yapanı ciddiye almazsınız. Eğer sizin işiniz buysa, bunu iyi yapmanız gerekmekte… Yapamıyorum asla kabul gören bir söz değildir, öğrenmelisiniz.
“Samuel, bir baksana şu Word’de yeni paragraf yazmak istiyorum ama hala noktalı listeye geri geliyor… Samuel bu tabloyu yazdırıyorum ama 2 sayfada çıkıyor ben 1 sayfada istiyorum bi baksana…” gibi sorular asla bitmez… Bu soruları soran kişi olmak yerine sorulan kişi olmak her zaman daha iyidir. Çünkü bu sizin en azından bir şeyi öğrendiğinizi ve hayatta bir adım olsa ileri gittiğinizi gösterir. Evet siz basit de olsa bir şey biliyorsunuz ve öğrenme yetisine sahipsiniz! Siz ilerleyen birisisiniz ve ihtiyacınızı kendiniz öğrenerek görüyorsunuz. Enseniz kalın olacaktır merak etmeyin…
Konuya dönersek, öğrenmenin en kolay yolu kendi dilinizde okumaktır. Peki bu nasıl olacak. İşte biz bunu sağlamak için çalışan insanlarız diyelim…
Eee biz niye herkes öğrensin diye yırtınıyoruz? Herkes yırtınsaya… Demiyoruz, bunu dersek konunun başındaki özgür yazıılımın neden üretildiği konusuna geri döneriz. Ama tartışmayı kesici olarak şunu söyleyeyim ki biz bencil değiliz ve paylaşımcıyız, en kolay paylaşacabileceğimiz şey ise bilgimiz ve boş zamanlarımızdaki emeğimiz…
Biz insanız ve bir bütünün parçasıyız. Biz ne kadar verirsek o bütün de o kadar iyi olur… Başkaları vermeyip sömürsün, varsın öyle olsunlar…
Daha fazla yükseklere çıkmadan, “neden bu işi yapıyoruz”un nedenlerini sayalım:
Bu iş yapılmalı
Birileri bu işi yapmalı
Yapabiliyorsam ben yapmalıyım,  sen de yapabiliyorsan birlikte yapmalıyız
Bu yapılan işten herkes faydalanacaksa bu işi iyi yapmalıyız
Çok uzatmaya gerek yok. Temel nedenlerim bunlar…
Bugün Türkçe için gelmiş geçmiş en büyük özgür yazılım yerelleştirme çalışmasını yürütüyoruz. Yaptığımız iş 92.000 kelimelik bir arayüz ve 440.000’lik bir yarım içeriğinin çevirisi. Şuana kadarki tamamladığımız haliyle bile bir özgür yazılım için bugüne kadar en kapsamlı Türkçe çeviri çalışması… Çok yol aldık… Arayüzü tamamen Türkçeleştirdik yardım içeriğindeyse şapkadan çıkaracağımız tavşanı yaptık.
Bu işler kolay olmuyor elbette. Bugüne kadarki çalışma, bizim yaptıklarımız… Hepsi kan ter ve gözyaşıyla olmasa bile, çoğumuzun yoğun iş hayatından bile artırarak gün içerisinde 3-5 kelime biriktirdiği emeğinin işi… Özetle hayatımızdan büyük fedakarlıkta bulunuyoruz.
Elbette akıl vermek kolay olurdu bizim için; LibreOffice tamamen Türkçeleştirilmeli… Birileri bunu yapmalı…. Para toplanmalı, yaptırılmalı… Gibi onca -meli, malı söylerdik elbette. Eminim söylerdik çünkü çeviri yapmaktan daha kolay. Ama dediğim gibi “Yapabiliyorsam ben yapmalıyım, sen de yapabiliyorsan birlikte yapmalıyız”.
Biz bu işi başarmakta kararlıyız. Elimizden geleni yapacağız. Yaptığımız bu iş sayesinde, insanların LibreOffice’i daha iyi kullanmalarını sağlayacağız. Yüzbinlerce kelimelik bir yardım içerinden bahsediyoruz, bu içerikte elbette Türkiye-Letonya maçı anlatılmıyor. En basitinden karmaşık ihtiyaçlara yazılımın bütün özellikleri bir güzel kaleme alınmış. Çevirirken bile insan bir sürü şey öğreniyor -aaa bu böyleymiş- diyor…
Unutmayın ki LibreOffice, özgür yazılım filosunun amiral gemilerinden birisi. Bugün ortaokul öğrencilerinin korsan yazılım kullanmadan, TTNET ve Micrsoft Office işbirliğine minnet etmeden ödevlerini yapabilmesi için LibreOffice var. Hepimizin parası hatta tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan kamu kaynağının kısıtlayıcı lisans bedelleri olarak yurtdışındaki tekellere akmaması için LibreOffice var. Üretici ve girişimcilerin kısıtlı sermayelerinden  paraların yıl be yıl lisans bedeli olarak çıkmaması için LibreOffice var. Bunlar maddi nedenler elbette. Maddi nedenler önemli olsa da, tek neden değil, daha önemli bir neden var;
Özgürlük için LibreOffice var!
Eğer biz bu işi nihayetine erdirebilirsek, işte o zaman sırtımız pek ve ayağımız yere basarak “Sizin için LibreOffice var!” diyebileceğiz.
Dün ODTÜ Teknokent’te “Pardus İşbirliği Çağrı Toplantısı” yapılmış. Aynı toplantı bir önceki gün ise Bilkent Üniversitesinde yapılmış… Çok güzel…
Bunları twitter’da Orçun Madran’ın iletilerinden öğrendik… Bununla kalmamakla birlikte, 23-24 Mart tarihlerinde yapılan ve katıldığım Pardus’un Yarını Çalıştayı’nda oluşturulumasu kararlaştırlan Danışma Kurulu ve yapılan seçimler üzerine Göç ortağı temsilcisi seçilen  sevgili Doruk Fişek’in de bu toplantılardan haberinin olmayışı ve bunu twitterdan öğrenmesi diğer bir “aaa” dediğim olaydı.
Benim bu yazıyı yazma sebebim ise, Sezai’nin yazısına toplantı katılımcılarından Bora Güngören’in yazdığı yorum. Bora bey, toplantının katılımcısı olarak, gördüklerini aktarmış ve kastedilen ifadelerin aslında öncülleriyle ve bütünüyle kastının farklı olduğunu belirtmiş…
Tamam, güzel toplantı, küçük firmalara özgür yazılım üretimini teşvik de güzel, teknokent yerleşiklerine özel orası da güzel… Her şey güzel… Ama kazın  ayağı benim adıma öyle değil, nedeniyse toplantının içeriğinden öte şekil ve anlam açısından…
Benim kafama takılan kısımlara gelirsek…
Pardus’un  sitesinde gösterilen 8 adet Göç Ortağı(Başlığı Çözüm ortağı) var… Bu göç ortaklarının görevi sadece Pardus kurmakla sınırlı bir çerçevede değil elbette, göç projesi de sadece basit kurulum ve yapılandırmadan ibaret değil. Ki hiçbiri öyle büyük “entegratör” değiller…
Biz Çalıştay’da bu firmaların da karar süreçlerinde sözü olsun, ihtiyaçları dile getirilsin ve karar mekanizmasında söz sahibi olsun diye Göç Ortağı temsilcisinin olmasını oyladık.
Geçtiğimiz haftalarda yapılan pre-mature Danışma Kurulu toplantısı ve bir iki gün öncesinde öğrendiğimiz Yeni Pardus’un aslında Debian üzerinde logosu bulunan bir Pardus olduğu üzerine, Danışma Kurulu’na bir şey danışılmadığı ve pek de danışılmayacağı görülmekte…
Saksı
Doğrusu Pardus’un  paket sistemi, temel teknolojileri bu kurulu bırakın kimsenin dahi haberi olmadan iki yöneticinin kararıyla bir anda çöpe atılması üzerine bu toplantıya Danışma Kurulu’nun ilgili temsilcisinin – ki Ankarada ikamet eder- davet edilmemesi, daveti geçtim haber verilmemesi *ne diyeyim* Saksı muamelesinin devam ettiğinin kanıtıdır.
Hemen, icazet mi alınacaktı gibi bir fikir aklınızdan geçmemiş olsun, elbette ki hayır, TÜBİTAK dilediği yerde dilediği kişilerle her istediği toplantıyı yapabilir, kimseye ne haber verme ne de davet etme yükümlülüğü var. Ama burada soru şu;
Siz böyle kendi politikalarınızı oluşturup uygularken ve bunu Çözüm Ortağı temsilcisini dışlayarak yapmanız durumunda, bu temsilci görevini nasıl yapacak, politikalarınızdan nasıl haberdar olacak, firmalar ile ne üzerinde hangi hedef ve vizyonda görüşerek çözüm ortaklarının koordinasyonunu sağlayacak, herşeyi geçtim bilmediği faaliyetler hakkında nasıl fikir sahibi olacak? Böyle dışlanmış bir temsilciye gerek var mı?
Toplantıda Bora bey art niyet olmadığını söylemiş. Bundan eminim, hatta Pardus’un adeta gömülmesi ve Debian’ın kullanılmasında da bir art niyet yoktu. Bu kararı verenler kendilerince en doğru ve en iyi olacak kararı vermişlerdir kuşkusuz. Ama bu demek değil ki her art niyetsiz karar ve uygulama en doğrusudur. Karl Marx’ın şöyle bir sözü var;
–The way to Hell is paved with good intentions, and he might just as easily have intended to make money, without producing at all.
–Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir, ve hiç üretmeden para kazanmak için kolayca niyetlenebilir
(Koyu kısma aşinayız, ama geri kalan kısmı daha iyi toparlanabilir * )
Yönetim:
Bahsettiğim gibi, TÜBİTAK ve ULAKBİM bu projeyi dilediği gibi yönetebilir, gördüğüm o ki öyle de yapmaktalar. Fakat şöyle büyük bir sorun var ki, bu bir Özgür Yazılım projesinin yönetim biçimi olmaktan çok uzak, daha farklı bir proje oldu artık.
Bu kadar kapalı işleyen bir yapının bir özgür yazılım projesini yönetebilmesi ne teoride ne de uygulamada gerçekçi değil.
Kendi adıma bu yapıdaki bir Özgür yazılıma katkı vermek için hiçbir nedenim yok. Eğer bir neden bulursam kendimle çelişmiş olurum…
Ki şeffaflığı bırakın, daha kodlarını ortaya koymayan, bir hata takip sistemi  olmayan bir ürün ortaya koyan bir özgür yazılım dünyada TÜBİTAK’tan başka bir yerde yok. Şüphem o ki yönetimin anlayışı, bizim Açık Kaynak – Özgür Yazılım farkında takıldığımız yerlere getirecek konuyu.
Böyle özgür yazılım projesi yönetilmez. Eğer sırf fiziki imkanlara ve paraya(destek teşvik)’e güvenirseniz ve özgür yazılımın ilkelerini dışlarsanız hiç bir şey kazanamazsınız.
Şayet bu yukarıda saydıklarım işe yarasaydı, bugün ORACLE dünyanın en önde gelen özgür yazılım işlerini yürüten bir şirket olurdu. Oysa, ORACLE sadece bir şirket, özgür yazılım ürünlerini uygulayan bir şirket olmanın yanında, sabıkalarından dolayı büyük bir nefreti de adının yanında taşıyan bir şirket.
TÜBİTAK eğer bu anlayışta giderse ve Pardus topluluğunu ve çevresiylebirlikte seçtiği Danışma Kurulu üyelerine saksı muamelesi yapmaya devam ederse sonu yukarıdaki örnekteki kötü nam ile tescillenecektir. Daha hala Danışma Kurulu’nun akıbeti belli değilken, fırtına gibi ediyoruz, daha da eseceğiz görüntüsünün verilmesi beni Kurul’un geleceği adına çok kaygılandırmakta.
Başarılı olur mu olmaz mı, orası başarından ne anladığınıza bağlı, eğer tabana yayılan bir özgür yazılım çevresi hedefliyorsanız sonu hüsran, ama özgür yazılım ürünlerini kullanarak KAMU TEDARİKÇİLİÄžİ yapacaksanız, bu modelde başarılı olunabilir. Ama daha önceki yazımda da belirttiğim üzere bunun için TÜBİTAK’a gerek yok, kurumlar bünyelerinde de bu işi görebilirler, ha illa merkezi koordinasyon olsun diyorsanız, bu işi Devlet Malzeme Ofisi daha iyi yapar, neticede ortada yazılım tedarikinden başka bir şey yok…
Bunları neden yazıyorum derseniz, neticede katıldığım bir Çalıştay oldu ve üzerime düştüğü kadarıyla alınan kararların takipçisi olmak vazifem. Gördüğüm yanlışları yazmak da aynı şekilde sorumluluğum.
– Bora bey Pardus ile iş yapan başka ortaklar olduğunu da söylemiş, iş ortağı olarak ODTÜ’de yerleşik bir firma var  http://www.pardus.org.tr/topluluk/cozum-ortaklari/ Sisoft Sağlık Hizmetleri. Diğer firmaların göç/çözüm ortağı değil sanırım. Bu firmaların teknokent yerleşik firmalar olduğunu ve dediği gibi ilintili işler yapan firmalar olduğunu varsayıyorum…
Uzun zamandır Pardus ile ilgili bir şey yazmaktan çekiniyorum. Yazacak hevesim, heyecanım kalmadığı gibi, yapabileceğim bir şey de yok…
Lakin gelişen olaylar insanı ister istemez yazmak durumunda bırakmakta. En son yapılan basın toplantısında söylenenler üzerine yaşadığım şaşkınlıkla, söylenenlerin takipçisi olunması gerektiğini yazmıştım. Bugün ise gündem Pardus Danışma Kurulu toplantısı.
Masada olmadığımdan ve herhangi bir topluluk sürecinde yer almadığımdan hatta epeydir de Pardus kullanmadığımdan, yazacaklarımı sokaktaki vatandaş olarak yazacağım.
Pardus Danışma Kurulu’nun İlk Toplantısı
Kurulun toplantısıyla ilgili sevgili Sezai[1], Doruk Hocam[2] ve Necdet Hoca[3] gayet güzel ve detaylı yazılar yazmışlar. Toplantı esnasında Sezai’nin twitter yayını ve akşamında telefon görüşmemizle yazılanları da birleştirerek kendi görüşlerimi, daha doğrusu sorularımı Â sıralayayım.
Pardus mu yoksa Pardus logolu Debian mı?
Toplantıdan önce, Necdet Hoca’nın gidip tespit etmesiyle Pardus logolu Debian yüklü akıllı tahtaları gördük. Doğrusu bunun hikayesi biraz daha karışık. Şöyle ki; 23-24 Mart’ta yapılan Pardus’un Yarını Çalıştayı’nda gelen yabancı misafirler ve Ahmet Kaplan(ve birkaç kişi daha) *deb paket sistemi veya Debian türevi veyahut bir Fedora Spin’i gibi bir yol üzerinde adeta kulis yapmaktaydılar. Tarih önemli 23- 24 mart, altını çizelim.
Akabinde yaşanan geliştirici ayrılıkları, sessizlik bir iki ay sürdü. O arada bir duyum aldım(Sarı çocuk senden) ki Dr. Ahmet Kaplan Pardus’u Debian tabanlı yapacakmış. Duyumdur dedim, bir iki kişinin kulağına çıtlattım, yok yani teyit gelmedi… Derken çalıştayda konuşulan gibi 0 geliştirici hedefine varıldı ve yaklaşık 1 ay sonra Hoca’nın paylaştığı 28 Haziran tarihli fotoğraf karesi:
Pardus Logolu Debian, a.k.a Yeni Pardus
Burada tarih önemli, burada sistem kurulum tarihi gösteriliyor sanırım, bu da 15 Nisan tarihi… Şimdi şöyle basit bir matematik hesabı yaparsak, bu tahtalar yurdun dört bir tarafına dağıtılıyor ve ilk parti pilot okullara dağıtım 20 Şubat 2012’de başlamış: http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/duyuruincele.php?id=14 Pilot okullardaki böyle miydi bilmiyorum ama Çanakkale’ye gelen tabletin ilk Pardus görünümlü Debian olmadığı kesin… Şöyle az biraz geriye alırsak, üretim sürecinde 15 Mart’a geliriz… Ki daha öncesinde bunun  olduğundan şüpheliyim. Yani olay şu ki:
– Biz o Çalıştay’dayken  Vestel Fabrikasında tahtalara Pardus görünümlü Debian yüklenmekteydi… Öyle midir?
Sorularımı sormadan önce, olayı değerlendirmek isterim:
Debian’ı alıp Pardus diye adlandırmak ahlaki(etik demek daha mı kabullenir bir ifade?) bir davranış değil. Önünde bir engel olmasa bile ahlaki değil. Sadece bir kandırmaca o kadar.
Öyle ki, yarın LibreOffice’i alıp TürkOfis veya KamuOfis adında dağıtmaktan ne farkı var. Buyrun yolu da göstereyim, şu anki LibreOffice paketine dahil olmayan Zemberek yazım denetleyiciyi alın, Windos, Mac OS X ve Linux kurucularına katın, buyurun mis gibi Türkiye için özelleştirilmiş ofis paketi. Uygulaması ise işletim sistemiyle uğraşmaktan daha karlı. Bal yağ sür ye…!
Böyle iş olmaz…!
Açık söyleyimi bu bir skandaldır. TÜBİTAK ve ULAKBİM adına bir skandaldır. Hem skandaldır hem de kandırmacadır. Kesinlikle çözüm değildir.
Yani hangi cesaretle böyle bir karara varılmış, anlamak imkansız. Olabilir, Debian Türevi yapılır, ama bunu Pardus diye satmaya kalkmak nasıl bir cesarettir anlamıyorum…
Sorularım şunlar:
Bu karara ne zaman varılmıştır?
Bu Pardus Görünümlü Debian’ı kim yapmıştır?
Neden mevcut hiçbir Çözüm Ortağı’na danışılmamıştır, bu firmalar ile iş yapılmamıştır?
Bu bir özgür yazılım projesiyse kodları nerededir?
Hata takip sisteminde kayıtlı bir ürün var mıdır?
Bu ürün yaptırılırken, hali hazırda Pardus projesinde çalışan(henüz istifa etmemiş) personelin bu işten haberi var mıdır?
Lise öğrencilerinin yaptığı şekilde bir dağıtımın adını değiştirmek TÜBİTAK’a yakışmış mıdır?
Bilim ve teknoloji üretecek bir kurumun vizyonu bu kadar mıdır?
Debian’ın adını değiştirme işi sizce bir proje yönetimi midir? Sofistike çözümünüz bu mudur?
Teknik sıkıntılarımız oldu derken bir yandan da projedeki geliştiricileri tek tek projeden uzaklaştırmanın gerçekçi bir açıklaması var mıdır?
TÜBİTAK hem geliştiricileri uzaklaştırırken “bir sürücüyü” halledemeyecek kadar acz içinde midir? Olduğunu hiç sanmıyorum!
***
Anlamadığım bir çok nokta var…
Madem Kamu’da Debian’a geçmek için bir istek var, bunun için TÜBİTAK’a neden ihtiyaç var? Hali hazırda piyasada bu işi yapabilecek firmalar var, SGK buna geçmek istiyorsa, kendi bütçesinden ihale ederek bu geçiş için hizmet alır. TÜBİTAK’ın rolü nedir? Yani görevi özgür yazılıma göç için şevk ve destekse, bunu yapmak için destek programları yapılsın, KOSGEB, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı hem göç ortağına hem de göç edecek KOBİ ve Kamu kuruluşlarına maddi fırsat sağlasın. Burada Bilim ve Teknoloji üretimi nerede?
Kamu Temsilcisi, bu Debian-Pardus ile yola devam demiş, Çalıştay’da uzun süredir TÜBİTAK’tan destek alamadıklarını söylemişlerdi, acaba Debian olursa kendi işimizi de kendimiz görürüz, göbekten bağlı olmayız diye mi düşündü?
Yine Kamu temsilcisi, hangi cesaretle tek bir geliştiricisi olmayan TÜBİTAK ile sözleşme imzalar, nesine güvenir? Ben olsaydım, kesinlikle böyle bir imza atmazdım. Bu derece belirsizlik içerisinde ve bir işe girmek çok riskli… Geri planda ne sunuldu hangi hedefler ve planlamalar yapıldı bilemiyorum elbette…
Düşünsenize, kimin yaptığı belli olmayan, hiçbir yerde kodu olmayan ve hiç geliştiricisi olmayan bir işletim sistemine 85.000 bilgisayarı göç ettirmek için sözleşme imzalıyorsunuz… Her şeyi geçtim, ya o kodların arasında farklı bir kod varsa, nereden bileceksin, üretim aşaması şeffaflığı nerede… Özgür yazılımın en önemli güvenlik sübabı olan kodları herkesin görebilmesinden feragat ederek nasıl güvenildi? Bunun kaç gün testi yapıldı, testçisi kimdi… Çok merak ediyorum ve yanıtını bekliyorum…
Kurul Üzerine:
Doğrusu Kurul’un mevcut hali, daha doğrusu TÜBİTAK tarafında görülen hali beni hiç memnun etmedi. Bu kurul aslında Pardus için değil, TÜBİTAK için son şanstır. Şayet bu kurulun işlevi olmaz ise, açık söylüyorum, şu an camia gözünde eksilerde seyreden TÜBİTAK’a olan güven asla olumluya çıkmaz, topluluktan destek alamaz ve başarısızlığa mahkum olur. Ne olursa olsun, ne kadar para harcarsanız harcayın, özgür yazılım dinamikleri dışında hareket edip hazır ürünlerden menfaat bekleyip ve başarı sağlamaya çalışırsanız sonunuz büyük düş kırıklığı olur. Elinizde kalan tescilli bir başarısızlık olacaktır.
Toparlamak gerekirse, ben de şunu düşünüyorum, deb ise deb, rpm ise rpm, bunun kararını Danışma Kurulu vermeli. Debian türevi olarak da yola devam edilir, biz Pardus’u çoktan öldürdük, üzerine toprağı da attık, mermer mezarıysa TÜBİTAK bu Fatih projesiyle kurarken bir ZOMBİ yarattı. Bu Pardus değil… Buna Pardus dememek gerek…
***
Toplantının karar vermeye karar vermek sonucu ve Danışma Kurulu’nun Bilim Kurulu onayına sunulması, ve şayet böyle bir kurul onay verecekse bu onayın neden önceden alınmamış olması, demo toplantıda “Kafamızı bozmayın, Bilim Kurulu’ndan olumlu netice çıkmazsa ‘-Biz burdaydık ve siz hiç olmadınız ki!’ deriz” gibi bir aba altından sopa göstermek miydi? Bu da kafamda ayrı bir soru işaret olmadı değil.
TÜBİTAK basın toplantısı akabinde de bu kurul ile bozuk bir yolda son sürat gitmeye çalışan bir araba gibi, her an takla atıp uçurumun dibine yuvarlanabilir. Kurulda konuşulanlar üzerine gördüğüm, yönetimin bu kurula şiddetle ihtiyacı olduğudur. Parayla böyle bir danışman bir ekip tutulamaz.
Ben danışma kurulundaki TÜBİTAK dışı üyelere sonuna kadar güveniyorum. Pardus -şimdilik- olmasa da, özgür yazılımın gelişmesi için çok doğru şeyler ortaya koyacaklardır.
Geçen hafta yaptığımız çeviri akşamı etkinliği çok güzel geçmişti. Bu hafta ve sonraki diğer Çarşamba akşamı toplanmaya devam ediyoruz. Tabi ki, fırsatınız varsa katılmanız çok faydalı olacaktır.
Bu haftaki akşamdan önce bir kaç noktanın altını çizmemiz daha etkin bir saat geçirmemizi sağlayacaktır.
– Sormak istediğiniz çevirileri, çevirilerin bağlantılarını vererek sorarsanız daha kolay olacaktır. Çevirinin bağlantısını vermek için, çeviri satırının solundaki karakter dizisi(string) numarasına bağlantısına(mavi) sağ tıklayarak “Bağlantı Adresini” kopyala dedikten sonra IRC’deki sohbet satırına yapıştırabilirsiniz.
– Hali hazırda “Çevirmenler için İpuçları maddemiz” var: http://wiki.documentfoundation.org/Lang … siyeler/tr Bu maddeye göz atarak, bu maddeye eklenmesinin faydalı olabileceğini düşündüğünüz diğer ipuçlarını not edip paylaşabilirsiniz.
– Çeviriye yeni başlayanlar için daha basit içeriğe sahip olan:: https://translations.documentfoundation … lp/shared/Â adresindeki guide.po ve optionen.po dosyalarına göz atabilirsiniz:
*guide.po: LibreOffice’de F1’e basarak ulaştığımız ana yardım rehberinin kaynak dosyasıdır ve önceliklidir.
*optionen.po: LibreOffice’deki seçenekler, menüler ve diğer işlevler içinn açıklama içeriğidir.
– UNUTMAYIN: LibreOffice 3.6.x serisini çeviriyoruz. Eski sürümlerde vakit kaybetmeyelim.
– IRC’de sohbet esnasında konuştuğunuz kişinin takma adının ilk bir kaç karakterini yazdıktan sonra klavyenizdeki “TAB” tuşuna basarak konuştuğunuz kişiye seslenebilirsiniz, bu sayede ekranında renkli uyarı görecektir.
– Geç kaldım diye girmemezlik etmeyin. Etkinliğin her dakikası dolu dolu  Bir saati yine geçeriz gibime geliyor.
– Çeviri akşamı dışında kafanıza takılanları her zaman forumdaki Yerelleştirme konusunda başlık açarak sorabilirsiniz:http://forum.libreoffice.org.tr/
IRC kanalına katılmak için tarifleri tekrar yapıştırıyorum:
IRC istemcisi kullananlar sunucu olarak : irc.freenode.net’e bağlanıp kanal ismi olarak LibreOffice-tr seçerek kanalımıza katılabilirler.
IRC istemcisi olmayanlar için daha kolay bir yol ise Web tabanlı IRC arayüzü.
http://webchat.freenode.net/Â adresinden ulaşabileceğiniz web istemcisiyle LibreOffice-tr kanalına girebilirsiniz.
Burada bağlantı detaylarını şu şekilde doldurunuz:
Nickname:(takma adınızıyazın- Tercihen Pootle kullanıcı adınız)
Channels: LibreOffice-tr
yazıp doğrulama kodunu girmeniz bağlanmanız için kafidir.
Örnek giriş ekran görüntüsü: https://blog.bluzz.net/wp-content/upload … enode.jpeg
Çarşamba akşamı saat 21:00’de #LibreOffice-tr kanalında görüşmek üzere!
Pardus’un yeni dönemiyle ilgili 19 Haziran 2012 tarihinde bir basın toplantısı düzenlenmiş. Bu toplantıda birçok şey söylenmiş. Doğrusunu söylemek gerekirse söylenenler ve yaşanan gerçekler aynı evrendeki gerçekliklerde değil… Bırakın daha farklı şeyleri; geliştiricisi dahi olmayan, aylardır tek bir satır kod yazılmamış bir projenin basın toplantısı bir sağ yanaktan bir de sol yanaktan tokat yemişe çevirdi beni.
Basın toplantısıyla ilgili haberler, yine gerçekliğin ötesinde bir çok büyük gazete ve internet sitesinde[S] [H] süslü manşetler ve hala anlayamadığım “Pardus’u Herkes Kullanabilecek, Halkla Buluşuyor[Z], Tabana Yayılacak vb” Â ifadelerle sunuldu. Bir çok kişi -çoğu güncel durumdan bir haber, hatta Pardus ne bilmeyen- büyük başarı adıyla bu haberleri paylaştı. Bir de Fatih projesinde ‘sadece’ Pardus kullanılacak gibi bir ifadeyle yansıması da böyle bir algı oluşturdu ki, bu da yanlış, Pardus bu şartnamelerde akıllı tahtalarda yüklü olacak, ama Microsoft Windows’un yanında(Kim Pardus’la açarsa artık). Fatih proje sitesinden gerekli bilgiyi alabilirsiniz Ekran görüntüleri ise tercihi ortaya koymakta…Â http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/index.php
Bu basın toplantısı ve Pardus ile ilgili daha fazla yorum yapamayacağım. Buna enerjim ve hevesim de yok. Sevgili Ali Erkan İmrek’in günlüğünde derlediği toplantı notlarını ben de buraya aktarıyorum.
Dr. Kaplan Pardus’un sadece kamu kurumlarının kullanımına sunulan bir işletim sistemi olmaktan çıkıp, halk tarafından da tercih edilen bir sistem olmasını dolayısıyla da gerçek anlamda “milli işletim sistemi” haline gelmesini hedeflediklerini belirtmiş.
Pardus Danışma Kurulu’nun ilk toplantısı en kısa zamanda yapılacak.Â
Pardus’un güncellenmesi ve yeni sürümünün 1-2 ay içinde sunulması çalışmaları hızla devam ediyor.Â
Bu yıl içerisinde yeni kurumsal sürüm çıkacak.
Sunucu ve Mobil sürümler çıkacak.
FATİH’in 620 bin akıllı tahtasında Pardus kullanılacak.
Yeni sürümün devreye girmesi ile birlikte tanıtımlara da ağırlık verilecek. Pardus Tema yarışması yapılacak.
Özel sektörle işbirlikleri yapılacak.
Sertifikasyon programları oluşturulacak.
Kamu ve özel sektör ile halkın rahat kullanımı hedeflenecek, KOBİ’lerin ihtiyaçları için Pardus tabanlı ticari yazılımları artırmak istiyoruz.
Bilişim sektörüne yeni çalışma alanı açılmış olacak.
Yerelleştirme için üniversitelerden ve firmalardan destek alınacak.
Mobil sürüm çalışmalarının tümü TÜBİTAK bünyesinde gerçekleşmiyor, bir eko-sistem oluşturulmuş, firmalarla ortaklık yapılarak geliştiriliyor. Elbette bu hemen yakın zamanda yani bir kaç ayda gerçekleşmez.
Linux mobilleşmede geç kaldı. Pardus da bir Linux tabanlı işletim sistemi olarak mobilleşmede geç kaldı.
1512 Girşimcilik Desteği’ne çok önem veriyoruz. Pardus tabanlı yazılımlar üretilmesi için her tür desteği vereceğiz.
Bakanlıklardan, SGK’dan, DDY’den Pardus kullanmak için talep geldi.
Pardus’un sanal makinelerde açılma süresi 0.8sn yani 1 saniyeden bile az. (Muhtemelen bir yanlış anlaşılma var)
LibreOffice çevirilerinde önemli aşamalar kaydetmeye devam etmekteyiz. LibreOffice 3.6 serisi daha yayınlanmadan arayüz çevirilerinde %100’e ulaştık. Yardım içeriğindeyse %50 psikolojik barajını geçmenin keyfi içerisindeyiz, anlayacağınız yolu yarıladık ama daha bir bu kadar daha yol var 🙂
Bu yolu daha güzel geçmek adına yaz boyu her Çarşamba saat 21’de Çeviri Akşamları düzenlemeye karar verdik. Konuyla ilgili Necdet Hoca günlüğünden duyuyu yaptı. Bende bu akşam LibreOffice Türkçe Kullanıcı Listesine attığım mesaj ile konuyu detaylandırdım.
Buradan da aktarayım:
——————————
LibreOffice Çeviri Akşamları
Arkadaşlar merhaba,
Uzunca bir süredir birbirimizden bağımsız sürdürdüğümüz LibreOffice çeviri çalışmalarını artık daha sosyal ve daha zevkli bir halde sürdürmek için, sevgili Necdet Hoca’nın önerisiyle biraz sohbet, biraz çeviri, biraz yardımlaşma ve tanışma maksadıyla  haftada 1 gün IRC kanalında toplanarak uzun yaz geceleri boyunca “Çeviri Akşamları” yapmaya karar verdik.
Çeviri akşamlarını -birçoğumuzun çalışıyor olmasından ve haftasonlarımızın çok kıymetli olduğundan, hafta içi Çarşamba günü birçoğumuzun eve dönmüş olduğu saart21-22 arası yapmanın daha uygun olacağını düşündük. Çeviri akşamlarını yaz boyu elimizden geldiğince sürdürürsek umuyorum ki LibreOffice çevirilerinde ve yavaşça başlanan LibreOffice Kitapları çevirilerinde çok önemli yer aşama kaydedebileceğiz.( Bu arada LibreOffice 3.6 serisi daha çıkmadan arayüzde %100 yaptık, yarım içeriğindeyse nihayet %50 barajını aştık :))
Elbette bir zorunluluk yok, işi olan, ailesiyle vakit geçirmek isteyene söz söylemeye hakkımız yok, daha önce de dediğim gibi bu işi bir hobi, bulmaca çözmek gibi hayatımızda bir yere koyalım. Hem öğrenelim hem de mümkün olduğunca keyif alalım. Her hafta toplanacağımızdan ara ara devamsızlık yapmayı hiç dert etmeyiniz.
Ben kendi adıma heyecanlıyım, birbirimizden pek bir habersiz takılsak da yavaş yavaş topluluk olmamız ve ortak emeğimizin keyif vermesi benim için çok mutluluk verici.
Neyse lafı çok uzatmadan,
Yaz boyu her Çarşamba Saat 21:00 sularında Freenode sunucuları üzerindeli LibreOffice-tr kanalında Çeviri Akşamlarına davetlisiniz. Katılımınız ve sohbetiniz hepimizi şereflendirecektir.
IRC kanalına katılmak için kısa bir tarifte bulunmak gerekirse,
IRC istemcisi kullananlar sunucu olarak : irc.freenode.net’e bağlanıp kanal ismi olarak LibreOffice-tr seçerek kanalımıza katılabilirler. IRC istemcisi olmayanlar için daha kolay bir yol ise Web tabanlı IRC arayüzü.
http://webchat.freenode.net/ adresinden ulaşabileceğiniz web istemcisiyle LibreOffice-tr kanalına girebilirsiniz.
Burada bağlantı detaylarını şu şekilde doldurunuz: Nickname:(takma adınızıyazın- Tercihen Pootle kullanıcı adınız) Channels: LibreOffice-tr yazıp doğrulama kodunu girmeniz bağlanmanız için kafidir. Örnek giriş ekran görüntüsü: https://blog.bluzz.net/wp-content/uploads/2012/06/web-irc-freenode.jpeg
Sevgili Sabri’nin daha önce yaptığı duyuruda belirttiği üzere LibreOffice Türkiye Forumlarını açmış bulunuyoruz. Forumla ilgili işleri hal-i yoluna koyduk. Şık bir forumumuz oldu! Üyeliğinizi bekliyoruz! Şimdi sıra Wiki’de!
LibreOffice Türkiye Forumları http://forum.libreoffice.org.tr adresinde yayında!
Son durumla ilgili bugün Türkçe Kullanıcı Listesine bir e-posta attım. Aşağıya aktarıyorum:
—————————————————–
Merhaba,
İki maddede yazayım:
1- Forum:
Sevgili Sabri’nin çabalarıyla, LibreOffice Türkiye forumunu yayına geçirebildik.Yapılacak işleri elbette var fakar, küçük şeyler ve iyileştirmeler günden güne, el birliğiyle halledeceğimiz şeyler 🙂
Bundan sonra forum için yapabileceğimiz en güzel katkı, foruma ara ara göz atmak olacaktır. Forumu RSS beslemeleriyle takip etmek bildiğiniz üzere çok daha kolay. Firefox, Google Reader veya farklı bir rss okuyucusundan forumu takip edebilmek için:
Diğer RSS beslemelerini alt forumlarda görebilirsiniz. RSS beslemelerinina adreslerini görebilmek için Firefox’da yer imleri sekmesine tıklayıp Abone ol seçeneğiyle beslemelerinizi seçebilirsiniz. (Konu dışı Not: Firefox’da daha önce bu RSS simgesi adres çubuğundaydı, kim neden kaldırdı anlamadım- Firefox’da Araç çubuğuna sağ tıklayın-> Özelleştir yoluyla RSS singesini alıp araç çubuğunda dilediğiniz yere bırakabilirsiniz. Bu simgeye tıkladığınızda sayfadaki mevcut RSS bağlantılarıyla ilgili menü açılacaktır.)
Bence gereçkten güzel görünen temiz bir forumumuz oldu. Wiki için de umarım aynı şekilde devam ederiz.
2- Wiki
LibreOffice Türkiye wikisi için yapılması gerekenler Forum’dan biraz daha fazla ve zor. Öncelikle bir teknik yöneticiye ihtiyacımız bulunmakta, ve henüz MediaWiki yazılımına haklim bir teknik yönetici bulamadık.
Yöneticide aranan özellikler:
– MediaWiki yazılıma hakim olmak, yama uygulayabilmek, eklenti kurabilmek vb — Ör. Şu anda engelleyici bir hatamız var Wiki’de küçük resimler gösterilemiyor. Şurada anlatılan yamanın uygulanması lazım: https://bugzilla.wikimedia.org/show_bug.cgi?id=36475 . Bunun dışında anti-spam eklentilerinin de kurulması ivedi bir ihtiyaç – Veritabanı konusuna bilgisi olan: — Eski OpenOffice Türkiye Wiki’sinin dosyaları ve SQL veritabanı elimizde(Doruk hocam ve Rail’e teşekkürler) bu eski dosyalar ve Veritabanını kullanarak eski OOo Wikisini eskiwiki.libreoffice.org.tr gibi bir adreste yayına sokmak istiyoruz. Neticede OOo ikisinde onlarca kıymetli madde var. Bu maddeleri yeniden yazmak yerine güncelleyerek LibreOffice Vikisine aktarmak çok daha mantıklı. Wiki katkıcılarının bu aktarım için faydalanmaları amacıyla bu eski wikiyi yayına almalıyız. Ben denedim ama veritabanını mevcut veritabanının içine aktarırken hata aldım… – Bize zaman ayırabilecek olması: — Neticede sürekli bir ihtiyacımız olmayacak, ilk kurulumda birkaç saat, işler yolunda giderse de nadiren hal hatır sormak için aradığımızda bize “İyiyim sağol” diyebilcek kadar bir vakit 🙂 Ama en azından ulaşılabilmesi çok önemli 🙂
Özetle, Wiki için teknik yönetici arıyoruz!
——————–
Forum, soru cevap şeklinde ilerleyecektir, ama wiki için yavaştan ve sürekli şekilde maddelerimizi yazmamız gerekmekte. Tabi bir de LibreOffice Kitaplarının Türkçeleştirilmesi var(http://wiki.documentfoundation.org/Documentation/Publications). Hem wiki hem kitaplar ayrı iki koldan işgücü israfı yapmamalı. Bir şekilde belgelendirme politikasını da ilerleyen zamanlarda oluşturacağımızdan ve eşgüdümü sağlayacağımızdan emimim.
Saygılar, selamlar Zeki
—————————————————–
Umarım kısa sürede bir teknik yönetici bulabiliriz. Eğer bu işi yapmaya gönüllüyseniz lütfen bize ulaşın 🙂
Not: Eğer E-posta listemize üye değilseniz, üyelik için:users+subscribe@tr.libreoffice.org adresine boş bir e-posta gönderebilirsiniz. Size gelecek otomatik cevaptaki yönerge doğrultusunda boş bir yanıt yazıp göndererek üyeliğinizi tamamlayacaksınız. Listenin arşivlerine ise http://listarchives.libreoffice.org/tr/users/ bağlantısı ile ulaşabilirsiniz.Listeye ileti göndermek için yukarıdaki anlatıldığı gibi üyelik işlemlerini tamamladıktan sonra, listeye göndermek istediğiniz e-postayı users@tr.libreoffice.org adresinde gönderilmesi kafidir.