Geleceği düşündüğümde aklıma hep teknolojinin insanlığı yuvası olan Dünya’dan ileriye taşıyıp gezegenler arası yolculukların yapıldığı, sosyal düzenin değiştiği ve yemyeşil ve barışçıl bir resim çiziyorum hep.
1990’lı yılların başlarında çocukken 2000’li yılları, 2010’u 2015’i hep büyük değişiklikler getirecek diye beklemiştim… Ne yazık ki uçan arabalar hiç gelmedi. Neredeyse 2015 senesinde geldiğimiz nokta basit bir küresel veri alış verişi ağı olan İnternet ve dokunmatik ekrana sahip akıllı(ki akıllı değiller) cep telefonları oldu. Â Her an büyük bir bilimsel kırılma olacakmışçasına verike haberlerin hayal kırıklığı bu belkide. Ama şahit olduğum 30 yıllık ömrümde hiçbir insan başka bir gezegene veya gök cismine ayak basmadı.
1990 sendormu bir yana 2000 senromundaki büyük umutlar beklenen İnsan genomu çözüldü denildi fakat hiçbir büyük hastalığa çare bulunmadı…
Gelecek hep hayal edilenden daha, geride, daha ticari ve daha bireysel eğlenceye yani tüketim talebine odaklı oldu. Düşünsenize 1991 yılında geliyor biri size diyor ki 2012 senesinde el içi kadar bir tetriste sapandan fırlatılan kuşlarla domuzları vuracağınız bir atari(o zamanki el oyuncakları) dünyayı kasıp kavuracak insanlar milyonlarca saatini bu oyunda harcayacak… Ne derdiniz, ya bırak allasen 2012 senesinden bahsediyorsun arkadaşım koskoca 21 yılda insanoğlu nerelere gider nerelere… Sen kalkmış el atarisindeki saçma bir oyundan bahsediyorsun…
Velhasıl-ı kelam, teknolojik gelişmenin hayal kırıklığını başka bir yazıya bırakıp başlığımıza geri dönelim…
Her(Aşk)
Her filmi, benim yukarıdaki hayal kırıklığım paralelinde bir gelecekte geçiyor. Filmimizin kahramanı Thedore(Joaquin Phoenix) bir mektup şirketinde çalışıyor. Mektup şirketi demişsem, eposta falan değl, bilindik profillerin üye olduğu ve sevdiklerine mektuplar yazdıran bir şirket, kahramanımız da yazıcı, müşterilerin ağzından dokunaklı mektuplar yazıyor ve bu şekilde geçimini idare ediyor.
Bu gelecek biraz garip doğrusu, en çok dikkatimi çeken 80’li yılların saç-bıyık ve elbise modasının hakim olması. Diğer taraftan da gelişmiş olan teknolojinin yine iletişim teknolojisi üzerinden ilerlediği.
Boşanmış ve hayal kırıklığı içerisindeki kahramanımızın depresyon halleri bir gün gezdiği bir mağazada tanıştığı bir işletim sistemi(Operating System – OS) ile değişiyor.
Bu işletim sistemi, bilindik komut işleyip emir alan bir yapıdan çok öte, semantiğin de ilerisinde öğrenebiliyor, düşünebiliyor tam anlamıyla bir yapay zeka ürünü. İlk kurulumunda işletim sisteminin kullanıcısı analiz edilerek onun kişiliğine göre bir karakter olarak kurulan bu işletim sistemi, kullanıcının tam anlamıyla sanal bir arkadaşı oluyor.
İşletim sistemi kurulum öncesinde sorduğu sorularla bir kadın kendini yapılandırıyor ve ismini de kendi seçerek(Samantha) bilgisayara kuruluyor.
İleri düzey ses tanıma, düşünebilme ve değerlendirme gibi özellikleriyle tıpkı bir insan gibi iletişim kurabilen ve etkileşebilen bu işletim sistemi kısa zamanda zaten depresyonda olan kullanıcısını kendisine aşık ediyor ve aralarında bir birliktelik yaşanmaya başlıyor.
Tıpkı sanal bir sevgili benzeri bu ilişki, işletim sisteminin internetten bulduğu bir insan vekil(human proxy) aracılığıyla ilişkinin insan tarafını biraz canlandırma niyetine kadar çok iyi gitmekte. Daha sonrasında başlayan iletişim, kıskançlık ve ihanet gibi insansı durumlara işletim sisteminin evrilmesi ve sonrasında yaşananlarla sorgulayıcı bir seyir izleyerek film sona eriyor.
Elimden geldiğince spoiler vermeden filmi anlatmaya çalıştım. Fakat filmle ilgili bir kaç hususa da değinmeden geçemeyeceğim.
Filmde yapay zekanın evrilmesi işlenmiş, düşünüp kendisini ve insanlardan farklarını ortaya koyabilen ve kendiliğinden eylemler yapabilen bir işletim sistemi deyince aklıma 2001: A Space Odyssey  filmi ve HAL 9000(IBM’in harflerinden birer sıra geriye kayın, anladınız siz) geliyor. Ayrıca Terminatör filminden SkyNET’i de örnek verebiliriz. Düşünebilen bir işletim sistemi için nihai tehdit insanoğlunun onu kapatması ve bu durumda potansiyel olarak en büyük düşman insanoğlu olması en basit matematikle kaçınılmaz bir çıkarım.
Bu filmde ise, işletim sistemi komut almayı reddetmiyor ve varlığının devamını sürdürme amacı yok, neden HAŞ veya SkyNET gibi evrilmiyor peki diye sorunca, filmde arada işletim sistemine yapılan güncelleme sahnesi sanırım bu soruları kesmek için yapılmış…
Diğer taraftan, aynı anda birçok kişi ile etkileşime geçmesi ve insan zekası ve fiziğinin sınırlarının bu işletim sistemine yetmemesi de ayrı bir konuydu. Bu derece süper bir işletim sistemiyle dünyada çözülemeyen bir sorun kalmazdı doğrusu, sıradan ve ortalama geliri olan bir insanın bu işletim sistemini edinebilmesi ise çok garip geldi. Gerçi filmde işletim sistemine benzer olarak oyunlar ve oyun karakterleri de yapay zekaya yavaş yavaş dönüşüyordu, bu da sanırım bir öncü yenilik dönemi olduğunu anlatmak içindi.
Film güzel, işletim sistemlerin gelecekte nasıl olacağına dair fantastik bir tablo çiziyor. Yapay zeka, ve Asimov‘un Üç Robot Yasası gibi İşletim sistemleri ve ahlakı vb tartışmalar için ilgi çekici olabilir.
Ayrıca ileride bu derece sofistike yazılımların olup olmayacağı ve özgür yazılım ve yapay zeka gibi birçok konu da tartışılabilir. Gelecekten dönüp baktığımızda ilkel olan günümüz işletim sistemleri, özgür yazılım modelinde işlevsel olarak kodlanırken acaba yapay zeka işin içine girince kimin düşünce yapısına göre kodlanacak ve düşünmek öğretilecek, toplumun veya topluluğun ortak değerlerine göre mi, yoksa devrimsel bir örenim yolu izlemesi için mi kodlanacak?
Sanıyorum ki bunları tartışmaya daha çok zaman var…
Aslında tiyatroyla pek aram yoktur. Okulda sınıfça gidilen oyunlardan sonra üniversitede arkadaşlarımın oynadığı bir kaç oyuna gitmiştim o kadar. Evlendikten sonra sağolsun eşimin itkisiyle çok sık olmasa da ayda bir -bazen iki- tiyatroya gidiyoruz.
Eski oyunlardan çok aklıma kalan yok fakat son yıllarda en çok beğendiğim ve hoşuma giden oyun ne derseniz, iki hafta önce gittiğimiz “Sessizlik( orj. Silence)” isimli oyunu şimdiye kadar izlediğim en iyi tiyatro oyunlarından biri olduğunu söyleyebilirim.
Sessizlik, İngiltere’nin karanlık çağında geçen bir kara komedi.  The Guardian bu oyunu Biraz Month Phtyhon biraz da Şekspir tarzı komedi diye tanımlamış. Oyun İngiliz orjinli, Moria Buffini isimli yeni dönem oyun yazarları tarafından kaleme alınmış. Türkçeye Serdar Biliş çevirmiş, Mehmet Birkiye yönetmiş.
Oyunun konusu İngiltere’nin karanlık döneminde -ki bu Viking istilası zamanları oluyor- Fransa’dan gelen(sürgüne ve evliliğe zorlanan) bir genç kız ve Cumbria – Kuzey Batı İngiltere(İskoçya daha doğru tabir olur) Lordu gencin kendilerinin sadece seyirci oldukları yazgılarının onları sürüklediği yaşamları, cinsiyetler ve din ve dinler çatışması(Paganizm- Hristiyanlık) çerçevesinde yaşanılan evlilik ve sonrasında başlarından geçen maceralar olarak spoiler vermeden tanımlayabilirim.
Oyuncular:Â Nimet Iyigün, Oya Okar, Süleyman Atanisev, Funda Eryiğit, Münir Can Cindoruk, Savaş Özdemir
Oyundaki karakterler gerçek karakterlerin öyküsü mü bilmiyorum ama, Kral Tedariksiz Ethelred ve Ymma(Normandiyalı Emma) gerçekte yaşamış karakterler, ve özellikle Emma’nın hayatı gerçekten entrikalarla geçmiş… Oyunu izledikten sonra bakmanızı öneririm.
Oyunu Devlet Tiyatroları sergiliyor, biz Üsküdar Tekel Sahnesi’nde izledik. Eski Tekel fabrikasını tiyatroya dönüştürmüşler. Sahne gayet iyi, Üsküdar iskelesine 10 dakika mesafede(sahilden kuzeye doğru yürüyünce), ama koltuk açısı biraz daha iyi olabilirmiş..
Gelelim oyunu neden beğendiğime ve neden şimdiye kadar izlediğim en iyi oyunlardan biri olduğuna.
Birincisi oyuncular gerçekten çok başarılıydı ve oyunda yenilikçi bir sahne vardı ve oyuncular sahne geçişlerine süper uyumluydular, jestleri başarılıydı, bir de simülasyon(tiyatroda tanımı nedir bilmiyorum) yaparcasına olay ve eylemleri canlandırdılar bununla birlikte komik ve ironik sahnelerinde performansları çok iyiydi.
İkincisi eğlenceliydi. Oyunun özgün halini bilmiyorum ama, set görevlilileri gayet interaktif şekilde sahne geçişlerini ve efektleri uyguladılar. Eğlenceliydi doğrusu.
Üçüncüsü konu akışı daha çok bir film gibi sunuldu, bu benim daha çok hoşuma gitti.
Son olarak hikaye de güzeldi.
Ben çok güzel vakit geçirdim. Kesinlikle gitmenizi öneririm, yalnız bilet bulunmuyor, sanıyorum 13 gün öncesinden satışa sunulan biletleri sabah 10:10’da alma girişimlerine başlayın, hemencecik bitiyormuş.
The Boat That Rocked – Rock’n Roll Teknesi [W] [IMBd] (The Pirate Radyo), İngilitere’de devlet televizyon ve radyosu BBC’nin 1960’lı yıllarındaki yayın hakimiyeti ve tercihini topluma dayatmasına karşın toplumun neredeyse yarısının hayranlıkla dinlediği 1960’lı yıllarda altın çapını yaşayan “Korsan Radyo†yayıncılığını anlatmakta.
O dönem, birçok korsan yayıncı sa Kuzey denizi başta olmak üzere İngilitere’yi çevreleyen denizlerde tuttukları tekneler ve gemilerle korsan radyo istasyonları kurup Rock’n Roll ve Pop müzik yayını yapmaktaymış…
Film de bu dönemde yaşananlardan – özellikle Radio Caroline‘dan- esinlenerek yazılmış bir senaryo üzerinde, radyo yıldızlarının serseri ve farklı yaşam tarzlarını ön plana koyarak -baba oğlul meselelerine de dem vurarak- çok hareketli olmasa da eğlenceli şekilde akıyor.
Filmde, özgürlükler, devletin yasakçılığı ve kanunlarla yasadışı ilan edilmenin ne kadar saçma olduğunu alaycı bir gözle görebilirsiniz. Devletin “en iyiyi ben bilirim” dayatmasıyla insanların ne tür müzik dinlemeleri gerektiğini dikta edişini İngilizler elbette bizden önce aşmışlar, bizde hala tam olarak kırılmış bir tabu değil bu. Filmde yansıyan “Acar Bürokrat” figürü ülkemizde hala tam teşekküllü şekilde faal.
Radyo yayını sansürcülüğünü bugün ülkemizde yaşanan keyfi internet sansürü ve TİB vb gibi uygulamaları karşılaştırdığımızda yanlış zihniyetin ülkemizde hala yanıltılmadığını görüyoruz. Sansür ve özgürlükler açısından bugünkü torba yasada yer alan İnternet Düzenlemesi(!) bu filmdeki Deniz Suçları Yasasından farksız.
1960’ın İngilteresini yansıtan kara mizahı bugünkü Türkiye’de görmek kötü. Bu karşılaştırmayı yapmak için bile izlemenizi öneririm.
Filmde Rock müzik ve Pop müzik dinleyebilmek için yapılanlar ve “bir gün herkes dilediğince 7/24 istediği müziği dinleyebileceği radyo istasyonlarına kavuşacak” dileği bugünkü “birgün özgür internete erişebileceğiz” Â dileğiyle aynı. Sonuçta özgürlük elbette kazanacak, ki filmde İngiltere’de artıuk bu yayınları yapan 300’den fazla radyo istasyonu olduğu son vurgu olarak geçilmiş.
Şunu söyleyebilirim ki; Rock’n Roll bir devrimdi, çok büyük bir devrimdi, ama internet daha büyük bir devrim, belki de şimdiye kadar yapılmış en büyük devrim… Biz bu devrimin ilk otuz yılında internetin çok iyi bir şey olduğunu gördük: İnternet = Özgürlük!
Tıpkı diğer özgürlükler gibi internet de seçimsel bir denetime tabi tutulmak isteniyor. Tıpkı Rock’n Roll’u toplumdan uzak tutmaya çalışan Avam Kamarası Bakanları gibi bugün de internetin tu kakalığından ülkemizi, milli birlik ve beraberliğimizle birlikte milli irademizin korumaya çalışıldığı aşikar…
Filme dönersek, filmin müzikleri tek kelimeyle harika. İşlediği dönem zaten Rock’n Roll’un altın çağı… Her ne kadar ben bu dönem sonrasında Hard Rock’la geçen yılları ve müziklerini sevsem de, tartışmasız müzikler enfes…
Değişik, eğlenceli, kulağınızın pasını silecek bir film, ayrıca o dönem yaşananları günümüzle mukayesesi açısından izlenmeli.
Özgür yazılımın gönüllü katkıcıların emekleriyle oluşturulduğunu elbette hepimiz biliyoruz. Yazılım gelişip büyüdükçe de sunucu, dernek, özel emek gerektiren işler vb çeşitli maliyetler de ortaya çıkıyor. Bu maliyetler de gönüllülerin bağışlarıyla veya özgür yazılım üzerine iş yapan şirketler veya bazı vakıf ve kamu kurumlarının desteğiyle karşılanmakta…
Linux çekirdeği veya LibreOffice gibi büyük özgür yazılım projelerinde bu maliyetler elbette çok daha büyük oluyor ve bunlar büyük sonsorların desteğiyle karşılanmakta. Örnek verirsek, Linux Vakıfı’nın devasa sponsorları şurada: http://www.linuxfoundation.org/about/members LibreOffice’in ise “büyük” sponsorları benzer bir şekilde “Danışma Kurulu -Advisory Board” altında görülebilir: https://www.libreoffice.org/about-us/advisory-board/
LibreOffice Danışma Kurulu‘nda yer almak, bu şirketlere iş yaptıkları ekosistemin ihtiyaçlarına göre LibreOffice’in seyri ve gelişmesinde söz sahibi olma hakkı tanıyor. Elbette yıllık belli bir ücretle şirketler ve kurumlar bu kurula katılabiliyor. Kurulun ücretleri tam zamanlı geliştirici sağlama ve çalışan sayısına göre değişiyor. Detayları burada görebilirsiniz:Â https://wiki.documentfoundation.org/TDF/Advisory_Board
Ben TÜBİTAK’ın da LibreOffice Danışma Kurulu içierisinde yer alması gerektiğini düşünmekteyim. Kurumsal pazarı hedefleyen bir Linux dağıtımın iş modelinde temel teşkil eden bir bileşen olan LibreOffice’in gelişimi iş modelinin de sağlıklı ilerlemesi ve sorunları birincil elden çözülmesi gibi çok önemli faydalar sağlayan çok büyük bir avantaj. Ben TÜBİTAK yönetiminde olsam kesinlikle bu kurula TÜBİTAK’ı dahil ederdim… Yıllık ücretler çok görünmesin, gerçekten edilen tasarrufun yanında bu tutarlar para değil.
Kısa bir giriş yapmak istemiştim ama yine kaptırdık. Yukarıda yazdıklarım başka bir yazının ana konusu olsun ve konuya geri döneyim…
****
Yukarıda kabaca özgür yazılımın mali tarafını anlatmaya çalıştım. Gelin görün ki bir tepeden yönetim ve istihdam modeliyle de yapılamayan bazı şeyler var. Bunlar aslında özgür yazılımın ilerlemesinde yenilikçiliği temsil eden şeyler. Çoğunlukla iyileştirmeler ve yeni özellikler kullanıcılar tarafından talep edilmekte ve geliştiricilerin başının etini yiye yiye onların ilk uygun zamanlarında yapılmayı beklemekte…
Özellikle gönüllü geliştiricilerin sürekli boş zamanı olmadığı ve kendi istekleri dışında(veya bağlı olduğu organizasyonun iş listesi dışında) özgür yazılımda sürekli bir sorumluluğu olmadığının bir kez daha altını çizmek istiyorum. Tabi birçoğunun da ya öğrenci ya da serbest çalışan(freelancer) kişiler olduğunu da hatırlatayım…
Onlarca özelli isteği ve az bir iş gücü denklemindeki çözümsüzlük için işte tam burada Freedomsponsors.org devreye giriyor.
Freedomsponsors.org, özgür yazılımdaki genel bağış mantığından farklı olarak, iş ve çözüme yönelik bağış mantığını benimseyen, belirli bir iş, bir hata için gönlünden ne koparsa destek olarak geliştiricileri motive etmeyi amaçlayan ve sonuç olarak da özgür yazılımın gelişmesine katkı sağlamaya çalışan bir aracı site.
Çalışma mantığı çok basit, herhangi bir özgür yazılım projesindeki bir gelişme için – genellikle o yazılımın hata takip sistemine girilmiş bir hata kaydını temel alarak- bireylerin “şu işi halledin ben şu kadar lira benden, helali hoş olsun” diyerek vaad ettikleri bağışların söz konusu işin/hatanın çözülmesi üzerine hatayı çözen kişiye ödenmesi şeklinde…
Güzelliği ise, hem istek sahibinin gönlünden kopan küçük bir miktarla kişisel olarak beklentinin gerçekleşmesi, hem de hatayı çözen kişinin – büyük ihtimalle geçimini sağlamak için zorlanan bir kişi veya ailesinin yükünü hafifletmeye çalışan bir öğrenci oluyor bu- bu emeğinin karşılığında para kazanması.
Buradaki sponsorlu iş listesine baktığınızda genellikle ürünün normal gelişimine ek olan özellikler olduğu için işin doğasını bozmayan ve destekleyici bir yapı karşımıza çıkıyor.
Ben de bugün bu işe dahil olayım dedim ve LibreOffice ile ilgili ilk sponsorluk kaydımı girdim. Söz konusu kayıt, LibreOffice’de değişiklikleri izlerken değişiklikleri kısmi kabul özelliğinin kazandırılmasıyla ilgili bir hata kaydım üzerinden yaptım. Bu özellikle editörler ve şirketlerde birlikte çalışan kişilerce ihtiyaç duyulan bir iyileştirme. Bu özelliğin kazandırılması için ben 20 USD’lik bir sponsorluk kaydı girdim: http://freedomsponsors.org/core/issue/429/
Freedomsponsors.org adresinde sadece LibreOffice yok, Xorg’dan tutun, Linux çekirdeğine, Scribus’a kadar onlarca özgür yazılım projesi yer almakta.
Eğer sizin de istediğiniz bazı özellikler/çözülmesi için fazladan emeğe ihtiyaç olan hata kayıtları varsa, bu platformda sponsor olmanızı öneririm. sadece bireysel olarak değil, çalıştığınız şirketin ihtiyaçları için de buradan sponsor olabilirsiniz. Ki cömert sponsor kayıtları genellikle bu yazılımları iş modellerinde kullanan şirketler tarafından girilmiş.
Freedomsponsors.org sitesinin kullanımı çok basit, üye oluyorsunuz, para ödemek için bir PayPal hesabına ihtiyacınız var. Şayet bir kredi karınız varsa PayPal‘e üye olmak 5 dakika bile sürmüyor(ben de ilk kez üye oldum, kolaymış gerçekten). Ayrıca yeni elektronik para birimi Bitcoin ile de ödeme yapıp ödeme alabiliyorsunuz.
Freedomsponsors.org sitesindeki kayıtlı projeler şurada: http://freedomsponsors.org/project/ Kayıt gireceğiniz proje bu listede yoksa hiç merak etmeyin dilediğiniz özgür yazılım projesini kolaylıkla kayıt edebiliyorsunuz.  Sitenin genel kullanımı çok kolay…
Sitede sponsorluk dışında, Kickstarter(topluluk fonlaması) özelliği de mevcut. Siteyi bu amaçla da kullanabilirsiniz. Site işleyiş maliyeti olarak sponsorluk ödemelerinden küçük bir komisyon almak dışında ek bir maliyet çıkarmıyor… Detayları siteden alabilirsiniz.
Çağrım iki taraflı, hem geliştirme isteyen kişiler ve şirketlere, hem de ek gelire ihtiyacı olan öğrencilere. Gelin bu platformda özgür yazılıma destek olun. Öğrenciler ve serbest çalışanlar siz de hem özgür yazılıma katkı verin, hem de  ek gelir kazanın!
LibreOffice bildiğiniz üzere Windows, GNU/Linux, Mac OS X, BSD platformlarında kullanılabilir bir özgür ofis yazılımı.
Michael Meeks LibreOffice Android sürümünü anlatıyor:
GSoC 2012 öncesinde Android’in yükselişiyle LibreOffice’de mobil platformlarda yerini almak için planlarını yapmıştı. GSoC 2012 sonrasında da hızlanan geliştirme çalışmalarıyla bir şeyler oluşmaya başlamıştı.
Fakat bu platformdaki gelişme istenenin epeyce gerisinde kalmış bulunuyor. Sebebi ise malumunuz geliştirici eksikliği…
Gördüğüm o ki Andorid’in popülerleşmesiyle ülkemizde de Andorid geliştiriciliği hız kazanmış; birçok genç arkadaş bu konuda epey ilgili ve mesafe kat etmiş.
LibreOffice’in masaüstü sürümü için geliştirici çıkarma işinde ülkemiz geride kaldı. Neden bu açığı LibreOffice Android sürümünde kapatmayalım? Madem Android geliştiriciliği  ülkemizde bu denli popüler, gelin LibreOffice’in Android sürümüne katkı verin.
Lafı çok uzatmaya gerek yok aslında. LibreOffice’in Andorid sürümü hepimizin ihtiyacını giderecek bir ofis yazılımı olacak.
Gelin bu geliştirme sürecinde yerinizi alın.
Proaktif olun!
Proaktif demişken, sürekli bu kelimeyi tekrar ediyorum. Proaktifnedir derseniz, elini taşın altına koyan, şartların oluşmasını beklemeden insiyatif alarak işi halletme diye kabaca tanımlayabilirim. Özgür yazılım katkıcısıysanız elinizi taşın altına sokmaktan çekinmemelisiniz. Bekleyeceğiniz bir şey de yok, her toplulukla kendinizi tanıtın elinizden geleni ortaya koyun, bunu yapabilirim deyin ve yapın. Bu kadar. Nazlanmaya, acaba demeye hiç gerek yok. Üreten veya üretmeye niyeti olan kişi her yerde memnuniyetle karşılanacaktır.
2013 senesinin son çeyreği benim için zaman yönetimi açısından çok verimsiz geçen bir dönem oldu. Son üç ayda doğrusu elle tutulur pek bir şey yapamadım, daha doğrusu neticelendiremedim.
Aslında durum şu ki, ahtapot gibi onlarca işin ucundan tutmuş durumdayım. Ama hepsini çekip çevirecek gücüm elbette yok. Biraz daha organize olabilmek adına yapılacaklar listeleriyle durumu toparlamaya çalıştım ama gidiş bu ya, bu sefer de listeler kabardı, yeni listeler vs. vs…
Tabi iş, doktora bir yandan bir yandan da insanın kendine zaman ayırması denklemin diğer tarafında ise hobim olan özgür yazılım -ağırlıklı olarak LibreOffice- beni epeyce yorgun kıldı.
Sırf LibreOffice için yapılacak listelerimi tamamlamak için en az 20-25 gün tam mesai uğraşabileceğim onca iş var. Diğer taraftan da ödev ve okulla ilgili olan kitaplar hariç bir kitap bitirebilmiş değilim. Bir yandan da Sezai’nin İlizarov Günlüğü’nü e-kitap haline dönüştürmesine yardımcı olmak için editörlük yapma işi var ki kaç aydır zaman ayıramadım…
Zaman gerçekten izafi bir kavram, yıllar geçtikçe daha hızlı akıyor gibi. Tam nerede duymuştum hatırlamıyorum ama yaklaşım şöyle bir sözdü “Hayatın ne kadar yoğunsa o kadar iş yapabilmişsin demektir.” Bu minvalde hep düşünüyorum, “zaman yok… zaman yok… az zaman bulayım öyle yaparım” diye işleri öteleye öteleye aslında birbirinden bağımsız ve kopuk onca boş zamanı değerlendirememişim… Oysa geriye dönüp baktığımda bağımsız ve kopuk zamanı çok heba ettiğimi daha iyi görebiliyorum.
Çalışan ve boş zamanı sınırlı olan insanların kesinlikle zamanını iyi planlaması gerekiyor. Yapmak istediğimiz işe ayıracağı zamanı iyi korumak, bilgisayar başındayken çer-çöp internet sörfü veya sosyal medya gibi feci şekilde hızlı zaman tüketen alışkanlıklardan kesinlikle uzak durmak gerekiyor. Bir de çalışmayı bölmemek…
Çok fazla birikmiş şey varsa geri dönüp toparlanmaya çalışmak ise ayrı bir ızdırap…
Tabi ki özellikle özgür yazılım konusunda hiçbir şekilde “bir şeyler yapmak” zorunda değilim. Her ne kadar insanlar katkıcıları katkı verme yükümlülüğündeki insanlar gibi görse de, böyle bir yükümlülük ve sorumluluk yok. Hatta bu algıyı yıkmak için hiçbir şey yapmamak nasıl olurdu düşünmüyor değilim…
Sanki ülkemizde özgür yazılıma katkı vermek birilerinin işiymiş gibi bir algı oluşmuş gibi. Nasılsa birileri yapıyor da bir başka algı. Yapılmalı, edilmeli diyen talepkar duruş sahipleri azalsa da şiarımızı tekrar etmeliyiz
Yapabilecek durumdaysan yapmalısın arkadaşım!
***
Son üç ayda sadece LibreOffice Türkiye’nin sair işleriyle uğraşmadım elbette. LibreOffice Küresel Pazarlama çalışmalarına zaman ayırdım, Kalite-Güvence/hata kayıtları, LibreOffice’in Twitter’da ve diğer sosyal ağlardaki tanıtım çalışmaları da haylice zamanımı aldı.
Çevirilere bu dönem çok vakit ayıramadım. Wiki‘ye sınırlı, belge yazmaya da keza aynı. Forum‘u yanıtsız bırakmamaya çalıştım, en azından bu konuda başarılı olduğumu söyleyebilirim. Kullanıcılarımızın sorunlarından birçok hata kaydı çıkardım ve bu kayıtlar LibreOffice’in gelişmesine fayda sağlayan hatalardı. Türkiye’de pazarlama adına bir faaliyet gösteremedik. LibreOffice Türkiye Twitter hesabından sınırlı bir iletişimle tanıtım faaliyeti yapmaya çalıştım ama maalesef zaman yetmedi. Şirketler ve Kurumsal kullanıcılara yönelik Önerilen Çözüm Ortağı gibi fikirlerimizi hayata geçirecek zaman olmadı. Fatih Projesi ve LibreOffice’in durumuyla ilgili 1 cm bile ilerleyemedik. Fatih zaten ne olduğu hakkında biraz fikrimiz olan fakat nasıl yürütüldüğüyle ilgili hiç bir fikrimiz olmayan adeta kapalı bir proje… Bu konuda gönüllü olacak ve bu işin sıkıca takipçisi olacak arkadaşlara ihtiyacımız var…
Her ne kadar GSoC’da yer almak harika bir şey olsa da, kod katkıcısının devamlılığını göremedik. Zaten şu an ülkemizden de bildiğim başka tek satır kod yazıp LibreOffice’e göndermiş kimse yok. Bence bu çok utanılacak bir durum. Çok utanıyorum doğrusu. Daha fazla kaça bölünebilirim bilmiyorum ama bu konuda da bir şekilde çağrı yapmaya devam edeceğim.
LibreOffice’in çoğu “kağıt kesiği” olan onlarca EasyHack yeni geliştirici adaylarını beklemekte.
Başarısızlıkları sıralarken yazım denetimi, dilbilgisi denetimi ve eş anlamlılar sözlüğü gibi Türkçe ile ilgili hususlara hiç girmek istemiyorum. Sevgili Anıl‘ın Türkçe Eş Anlamlılar Sözlüğü konusundaki çabalarının desteksiz kalması, dilbilgisine yönelik ne yeterli teknik elemanın ne de ilgilin olması beni çok üzmüştü. Tek sevindirici haber ise Zemberek’in yeni sürümüne yönelik umut ışığının olmasıydı Burdan tekrar sesleniyorum, kod katkısı verebilecek herkesi Zemberek Projesine katkı vermeye davet ediyorum.
Wiki ve belgelendirme konusunda da bu yılı başarılı geçmiş sayamıyorum. Bu konuda da tonla yapılacak iş var. Kalite kontrol vb gibi konularda sınırlı ve bireysel çabalarımız olsa da tatminkar işler çıkardığımız söylenemez.
Özetle, tam işleyen bir topluluk olamadık henüz. İlgi ve alaka yok denecek kadar az, çeviri ekibi hariç -ki burada da hızımız düştü- bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kişi işleri idare etmeye çalışıyoruz. Hala doğru düzgün Makro ve Basic bilen birisini bulamamış olmamız üzücü.
Topluluk oluşturabilmek, işlerliğini devam ettirebilmek çok anlamadığım işler. Ben topluluk yöneticisi değilim, bir topluluk yöneticimiz de yok. İşlerin devam etmesi için harcadığım zaman yerine topluluğu geliştirmeye daha fazla zaman ayırsaydım diye düşünüyorum ama daha iyi olacağını zannetmiyorum. Jenerasyona bağlı kaybedilen şeyler var, yaklaşık 8 yıl önce başladığım özgür yazılım serüveninde bir üst jenerasyonun çalışkanlığına imrenirdim. Şimdi bu üst jenerasyon 40’lı yaşlarda ve çoğunun zamanı tükenmiş vaziyette, aşağıdan gelen bir jenerasyonu geçtim birey bile yok. Arafta kalmış zombi-katkıcı gibi hissetmiyor değilim. Ne kadar sürdürebileceğimi bilmiyorum ama yapmazsam yapacak kimse olmayacak, bu da üzerimde baskı kurmuyor değil. Keyiften zorunluluğa geçiş iğrenç bir duygu. Yalnız kalmak ise bir o kadar kötü. Proaktif arkadaşlara ihtiyacımız var…
Eskiden ne güzelmiş oysa…
Yapamadıklarımızı yazdım. Yaptıklarımız emin olun daha fazla. Ama bundan daha fazlasını şu halimizle yapamayız. Daha iyisi için katkıcı olun. Davetimiz gönüldendir.
Aslında LibreOffice forumlarında basit bir ipucu yazma niyetindeydim fakat bu küçük konuyla ilgili biraz daha yazmak istediğimden dolayı buradan yazmaya karar verdim.
Öncelikle ‘Gömme Harf” nedir derseniz, bunu ilk kez bugün duydum.
Genellikle basılı yayınlarda görmüşsünüzdür, paragrafın ilk harfi iri bir şekilde paragrafın başında yer alır ve birkaç satır yüksekliğindeki bu harf paragrafın baş bölümüne “gömülmüş” gibidir. Dergiler, gazeteler, eski hikaye kitapları, ortaçağdan kalma metinler vb birçok belgede bu kullanıma rastlamışsınızdır.
Bu özelliğin LibreOffice’de olduğunu biliyordum ayrıca bunun nasıl yapılacağıyla ilgili de LibreOffice Yardım içeriğimizde güzel bir başlığımız da var: Â https://help.libreoffice.org/Writer/Drop_Caps/tr
Lakin bu işlevin adını “İlk Harfleri Büyüt” şeklinde yardım içeriğindeyse maddenin başlığı “Paragrafın başındaki iri başlangıç karakteri” şeklinde çevrilmiş.
Çeviri sürecinde kalite kontrol çok önemli, bu özellikle terimlerde -hele matbaacılık ve yayıncılıkla ilgiliyse- zorlayıcı oluyor. Bu gibi durumlarda konunun uzmanı olan sevgili Ali Işıngör abimizden destek alıyorum.
Bu işlev konusunda da kendisine dönüp nedir bu “Drop Caps“ın Türkçesi diye sordum. “Gömme Harftir onun Türkçesi” yanıtı üzerine de biraz şaşırdım ve bunun da bahanesiyle bir telefonda da dertleşmiş olduk…
Gömme harf, aslında basılı yayınlardan çok internet yayınlarıyla daha çok haşır neşir olduğumuz için çoğumuz basit ve süsten uzak metin bloklarıyla daha çok haşır neşir olmuş durumdayız. Haliyle gömme harfin de kullanımı bu sebepten azalmakta. Hatta doğru bir tanımını bulmak dahi zorlayıcı olmakta. Bu sebepten dolayı konusunda uzman olan Ali abi sayesinde bir nevi bu biçemi doğru adlandırılmış şekliyle dilimizde koruyoruz.
LibreOffice çevirilerindeki hatalı ve yanlış anlaşılmaya sebep olabilecek(cümle ve kelimelerin ilk harflerini büyük/küçük harfe dönüştürmeyle mesela) çevirileri düzelttikten sonra. Mevcut yardım içeriğimizden de faydalanarak, LibreOffice’de nasıl gömme harf kullanılacağını anlatayım…
Gömme harf uygulamak istediğiniz paragrafı imleçle seçin ve menüden Biçim – Paragraf’a tıklayın, açılan iletişim penceresinde “Şimdilik İlk Harfi Büyüt- Sonraki sürümlerde Gömme Harf”i seçin:
Bir paragrafın ilk harfini, birkaç satır büyüklüğünde olabilen geniş bir büyük harf ile biçimlendirir. Paragraf en az Satırlar kutucuğunda belirttiğiniz satır sayısı kadar yer kaplamalıdır.*Aşağıdaki ipucuna bakınız.
2- Biçim – Biçemler ve Biçimlendirme – seçeneğini seçip, içerik menüsünü açın Değiştir/Yeni – İlk Harfleri Büyüt/Gömme Harf sekmesini seçin
Ayarlar:
İlk Harfleri büyüt/Gömme Harf:
Seçilen paragrafa paragraf başı iri başlangıç karakteri ayarlarını uygular.
Tam kelime:
Paragrafın ilk kelimesinin ilk karakterini iri ve kelimenin geri kalan karakterlerini büyük türde gösterir.
Karakter Sayısı:
Paragraf başında iri başlangıç karakteri olarak gösterilecek karakter sayısını girin.
Satırlar:
Paragrafın ilk satırından aşağıya doğru iri başlangıç karakterinin genişlemesini istediğiniz satır numarasını giriniz. Seçim 2-9 satır ile sınırlıdır.
Metinden uzaklık:
Paragraf başındaki iri başlangıç karakteri ile paragraf metninin geri kalanı arasındaki boşluk miktarını girin.
İçerikler Metin: Paragrafın ilk karakteri yerine kullanmak istediğiniz iri başlangıç karakterini girin.
Karakter Biçemi:
Paragrafın başındaki iri başlangıç karakterine uygulamak istediğiniz biçimlendirme tarzını seçiniz. Geçerli biçimlendirme tarzını kullanmak için, [Hiçbiri]’ni seçiniz.
Önizleme Alanı Geçerli seçimin önizlemesini gösterir.
* İpucu: Yukarıda yazdığı üzere ancak Satırlar sayısında bulunan sayı kadar satır içeren paragraflarda bu özellik uygulanmakta. Tek satırlarda da bu özelliği kullanmak isterseniz satırın ilk harfinin soluna imleci yerleştirin ve satır atlatmak için  Shift+Enter tuşlarına basınız. Shift ve Enter’a birlikte basmak imleci yeni satır başına gönderecek olup paragraf bütünlüğünü bozmayacaktır. Bir satırı böylece iki satırdan oluşan bir paragraf yerine koymuş olursunuz. Bknz:
Gömme harf kullanarak süslü paragraflar oluşturabilirsiniz. Bu sayede belgeniz görsellik kazanacak ve bu da sıkıcı düz metin bloklarından bunalmışÂ okuyucunun keyfini artıracaktır.
Gömme harf eski bir biçem ve günümüzde kullanımı azalsa da CSS ile gömme harfi web sitelerinde de kullanmak mümkünmüş*. Yine aynı şekilde e-kitap dosya biçimleri ve biçemleri de bildiğim kadarıyla gömme harfi destekliyor.
Gömme harf demişken, LibreOffice’in önümüzdeki 4.2 sürümünde karakter sınırları ve gömme harfle ilgili de gelişmeler de var. LibreOffice 4.2. yenilikleri için https://wiki.documentfoundation.org/ReleaseNotes/4.2#Writer adresini ziyaret edebilirsiniz.
Buradan sevgili Ali Işıngör abimize sürekli katkı ve desteği için bir kez daha teşekkür ediyorum.
Ofis belgeleriyle çalışırken en önemli sorunlardan biri kuşkusuz belge uyumsuzluğu. Belge uyumsuzluğu türlerini belgenin açılmaması, düzenlenememesi ve doğru şekilde görüntülenememesi olarak sıralayabiliriz. Diğer iki seçenek dosya biçimiyle alakalı ve şu an LibreOffice için neredeyse yaşanmayan sorunlar olarak geri planda kalmakta. Hatta birçok kez tekrar ettiğim üzere, Microsoft Office 2003 ile Microsoft Office 2007 sürümlerinde arasında yaşanan yeni dosya uzantısı (*.doc ve *docx, *.xls ve *.xlsx vb) sorunları LibreOffice’de yaşanamakta. Bir kez daha belirtmekte fayda var, belge uyumsuzluğu sadece LibreOffice – Microsoft Office arasındaki bir sorun değil, Microsoft Office’in kendi sürümleri olan 2007 – 2010 ve 2013 arasında dahi belge görüntülenmesinde farklılıklar; kaymakar, bozulmalar, eksilmeler ve nihayetinde istenilen belge düzenin sağlanamadığı birçok durumla karşılamaktayız. İşyerinde birkaç yıl içerisinde bu üç sürümle de yoğunca çalıştığım için bu sürümlerde üretilen belgelerin Microsoft’un kendi belge biçimi OOXML (docx, xlsx, pptx vs) olsa dahi OOXML sürümlerinden kaynaklı olarak bu sorun ortaya çıkmakta. Zaten Microsoft Office 2013 kullanıyorsanız size her seferinde belgeyi bir üst sürüme yükseltmeyi önerecektir… Özetle, yine Microsoft’un standart dışı dayatmaları uğraştırıp durmakta…
***
Konuya dönersek en sık rastlanan belge uyumsuzluğunu belgenin ilk düzenleyen kişinin oluşturduğu şekilde görüntülenememesi olarak sayabiliriz.. LibreOffice tarafında işler bu konuda iyiye gidiyor. Microsoft’un kapalı standartları insanoğluna bu zulmü yaşatsa da, LibreOffice 4.1.3 ile Microsoft dosya süzgecinde eskiye nazaran epeyce ilerleme sağlanmış durumda. Daha da güzeli 4.2 serisinin özellikle *.docx uzantısıyla ilgili birçok iyileştirmeyi beraberinde getireceği söylenmekte. LibreOffice 4.2 ile gelen yenilikleri şu sayfadan görebilirsiniz https://wiki.documentfoundation.org/ReleaseNotes/4.2.
Belgelerin diğer bilgisayarlarda düzgün görüntülenememesinin aslında bir de basit bir sebebi bulunmakta; Yazı Tipleri!
Belgeyi oluştururken kullandığınız yazı tipi şayet belgeyi alan kişide yoksa, muhtemelen belgeyi açan kişi belgedeki tabloların kaydığını, paragrafların büyümesi sebebiyle sayfaların kayması, yazı tipindeki  dile özgü karakterler(ör, ş, ı, ğ, ü, ç, ö gibi) yerine farklı karakter atanması veya gösterilememesi gibi sorunlarla karşılaşacaktır. 30 sayfa dolusu tablo içeren bir belgede karakterler yüzünden tabloların kaydığını düşündüğümüzde düzeltilmesi gerçekten işkence olarak adlandırılabilir. Veya profesyonel görünümlü bir belge hazırladınız(kitap taslağı vs) seçtiğiniz yazı tipinin belge alıcısında olmaması onca emek verdiğiniz estetik görüntünün heba olmasına sebep olacaktır.
LibreOffice 4.1 serisiyle gelen en güzel özelliklerden biri yazı tipinin belge içine gömülmesiydi. Şimdiye kadar pek duyuramamış olsak da, birçok kullanıcımızın çok işine yarayacak bir özellik bu.
Özellikle Linux kullanıcılarının çok işine yarayacak bir birlikte çalışabilirlik iyileştirmesi diyebiliriz. Windows üzerinde yer alan kullanımı sınırlı yazı tipleri çoğu Linux kullanıcısında yer almıyor, tersi olarak da Linux üzerinde beğenerek kullanılan bir çok özgür yazı tipi(Libreration, DeJaVu, Free Sans ve Serif, Ubuntu vb) birlikte çalıştığınız kişinin bilgisayarında olmayabilir. Windows üzerinde Microsoft Office-Microsoft Office konusunda da benzer bir durum söz konusudur. 2007 sonrası Calibri yazı tipini kullanan bir bilgisayarda oluşturulmuş bu yazı tipini içeren bir belge, 2003 sürümünde doğru görüntülenmeyecektir.
Sistem yazı tiplerinin yanı sıra, milyona yakın yazı tipi arasından zevkinize göre seçip beğendiğiniz bir yazı tipi kullanmak istediğinizde –örneğin şahane bir el yazısı– Â bu sorunla karşılaşmak durumundaydınız.
Yazı tipini belgeye gömerek, belgenin iç yapısının bir parçası olarak yazı tipini kullanarak görünütüleme sorunlarının önemli bir kısmını bertaraf etmekteyiz. Özelliğin kullanımı ise çok kolay. Menüden Dosya -> Özellikler -Yazı tipi yolunan “Yazı tipini belgeye göm” seçeneğini işaretleyip Tamam‘a basmanız yeterli.
Şahsen, farklı sistem kullanıcılarıyla birlikte çalışanlara bu özelliği kullanmalarını şiddetle öneriyorum.
Yazı tiplerini belge içine gömmek, LibreOffice’in bütün bileşenlerinde(Writer, Calc, Impress, Draw, Base, Math ve Html) kullanılabilir.
Now, nearly after five months and monitoring the activity of this streams, i can easily say that this model is working and we enjoy the benefit from twitter. Despite of having limited followers we have satisfying clicks per post.
If we can increase the number of followers, which also builds our user network in social media, i think we can enjoy great statistics and this will naturally increase of responses on questions on ask site, triaging newly submitted bugs and increase the audience of our TDF Planet.
As you may see the account has 90 followers, in previous stats we have only 65. In daily average we have 10-43 posts with 49-156 clicks.
The geographical distribution seems heterogeneous than the previous stats.
Lets see post/click ratios
It seems that we have about 1.000 more clicks than the previous stats with a good click/post ratio 3.8. It means that 1 new post is seen by nearly 4 people. It is a good number to confirm a bug/triage.
In my personal opinion, 90 follower is still a low number. We should go over 250. If we can make it, we may have the possibility that the bugs may have a shorter response time.
Ask.LibreOffice.org Account:
Stats for last 30 days are as follows
In brief, ask site is our main portal of in means of user support. And it has a great importance on user cooperation. One of the key points of this twitter account is the increase of the attention on ask site and poke users to answer the newly submitted questions. Having a shorter response time or even just a response(unanswered questions reduce the user satisfaction) is really important for us.
As you may see in above stats we have about 147 followers, we had 30 more followers than July but it is still a low number. We should focus on increase the followers of this account. because ask site is one of the easiest ways to contribute to LibreOffice as helping others and answering  the questions mostly on moderate and daily usage of LibreOffice.
We have about 4-24 questions with 16- and 103 clicks around it.
The geographical distribution seems more condensed on North America and Europe. Also India and New Zealand(probably English influence) are increased.
If we look at the clicks/posts ratio:
We see that total number of clicks, posts and clicks per post ratios are increased. This is pleasing. We may say that a new question is seemed by 5 person. Which can improve the response time and he chance to have an answer.
But as i said above we should go further, having about 500 followers will be great here!
TDF Planet
Well, this is our newest account which streams TDF Planet’s new posts where you may grab the latest news and developments about LibreOffice from the first source.
This account is only two months old and has relatively small followers but numbers are satisfying.
At the moment, 57 followers, about 0-8 daily posts and 1-49 clicks through.
Geographical distribution:
And click/post stats:
Seems good for the beginning 🙂
Conclusion
After five months -simply multiplying the clicks by five- it seems that this accounts are making a good job, driving traffic, keeping attention etc. And they proved their benefit to LibreOffice community.
The mail goal is to increase the followers of this accounts. We are a large community and we must increase the bonds cross the contribution channels of LibreOffice. We are more than that but we still need more inclusion.
We have not a professional social media team, but we can do more with little effort. So i will hand over this accounts to suitable people in Ask team and QA team. Not much-needed just some social media stuff like replying mentions, searching some LibreOffice tags and driving people to ask site or Bugzilla to solve their complains etc.
We should not forget that people needs attention. Microsoft Office has this point. Also i do it in LibreOffice Turkey’s twitter account. For example a user may be complaining or may be angry about LibreOffice, a simple reply “Hey, sorry for your probs, let’s ask it to our forum… We should do our best to help you, etc” makes great difference, it changes people to about to swear to be sorry and be friendly…
No need to be a moderator, you may do this by your own as a community member. Just search for LibreOffice – or in your local language like “LibreOffice lang:xx” change the xx to your language shortcode than see that what people are talking about 🙂
Well, in short we need more promotion for this accounts.
If you have twitter, please  follow and promote(#ff) this accounts!
Belge kaybını, ofis yazılımı penceresinden baktığımızda; çalıştığınız belgelerinizin ofis yazılımınız tarafından açılamaması veya belgenizin sisteminiz tarafından bir şekilde yok edilmiş olması veya kullanıcı hatası ile yanlışlıkla silinmiş olması olarak tanımlayabiliriz.
Peşin olarak şunu söyleyebilirim ki, belge kaybının dini, milleti, rengi yoktur… Tüm insanlığı etkileyen acı verici bir kabustur.
Belge kaybı, ofis yazılımı, işletim sistemi özelinde bir sorun değildir. Her işletim sistemi ve ofis yazılımında belge kaybı sorunu bir şekilde yaşanmaktadır. İşletim sistemi ve ofis yazılımı ise belge kaybının tek değişkenleri değildir; ani kapanmalar, minik(!) donanımsal hatalar, elektrik şebekesindeki küçük bir gel-git ve diğer birçok etken de bilgisayarınızın işleyişinde anormalliğe yol açmakta ve verilerinizde bozulmaya sebebiyet vererek belge kaybına uğramanıza neden olmaktadır.
Kısaca, Keban Barajı’nın türbinlerinde kanat çırpan bir kelebek, sizin 6 aydır gece gündüz yazdığınız tezinizi, 3 yılınızı adadığınız kitap taslağınızı veya şirketinizin son 3 yıldır hesaplarını tuttuğununuz hesap tablonuzu yok edebilecek sizin özelinizde bir sayısal fırtınaya sebep olabilir…
Yine ofis yazılımı penceresinden bir yazı olacağını son kez hatırlatmakta fayda görerek devam edersem….
Belge kaybı Microsoft Office ve LibreOffice’de ve diğer ofis yazılımlarında da yaşanan bir sorun. Ben bugüne kadar LibreOffice ile şükür ki böyle bir sorun yaşamadım, fakat ne yazık ki işyerinde mecburi olarak kullandığım Microsoft Office ile bu tür sorunları yaşamaktayım. Elbette, LibreOffice’de bu sorunu yaşayan kullanıcılar var ve elimden geldiğince belge kurtarmada yardımcı olmaya çalışıyorum. Microsoft Office ile birlikte çalışanlar ve Microsoft Office dosya türü (doc(x), .xls(x) gibi uzantılar) biçimini kullananlar sorun yaşayan kişilerin başını çekiyor. Yazının ilerleyen bölümünde Micrsoft Office’in kapalı dosya biçimlerinin neden kullanılmaması gerektiğine ve neden ODF kullanılmasına de değineceğim.
Ee, şimdi böyle bir tehlike var ise, yazılım geliştiricileri hiçbir tedbir almıyor mu? Tabi ki bu her zaman hesap ediliyor ve genellikle birçoğumuzun pek sevmediği “Belge Kurtarma Sihirbazı” gibi araçlar ile yazılım belgeleri sizin için kurtaracak çözümler üretmeye çalışıyor. Tabi bu sihirbaz, çoğu zaman belgeleri istenildiği gibi kurtaramıyor veya başarısız oluyor… Bu sebeple de bu aracın kullanıcılar tarafından pek sevilmediği görülüyor…
Önemli olan sorunu yaşadıktan sonra ne yapacağınız değil, yaşamamak için alacağınız tedbirlerdir. Bu sebeple, LibreOffice ile ilgili aşağıdaki rehberi hazırlamaya lüzum gördüm.
LibreOffice ile önemli belgeler üzerinde çalışırken alabileceğiniz önlemler:
1- Otomatik kaydetme sıklığını artırın:
Otomatik kaydetme belirlenen zaman aralıklarda belgelerinizi otomatik olarak kaydetmeye yarar. Otomatik kaydetme sıklığı varsayılan olarak 15 dakikada olarak gelmektedir. Bu sıklığı 3 veya 5 dakikaya indirebilirsiniz veya dileğinize göre 1 dakikaya da indirebilirsiniz.
Otomatik kaydetme sıklığını Menü ->Araçlar ->Seçenekler -Yükle/Kaydet yoluyla değiştirebilirsiniz.
2- Her zaman yedek kopya oluşturun:
Yedek kopyalar(backups), belgelerinizin bir kopyasını güvenlik için .bak uzantısıyla kaydeder. Belgenizde bir sorun yaşadığınızda ki bu genellikle “Yanlışlıkla sildim eyvah” olur, yedek kopya ile belgenizi geri getirebilirsiniz.
Bu seçeneği: Menü ->Araçlar ->Seçenekler -Yükle/Kaydetyoluyla  etkinleştirebilirsiniz.
Oluşturulan yedek kopyaların tutulduğu yer sisteminize göre değişmektedir. LibreOffice’in yedeklerinizi nerede tuttuğunu Menü ->Araçlar ->LibreOffice -Yollar bölümünde “Yedekler satırında” görebilirsiniz.
Oluşturulan yedeği kullanmak istediğiniz zaman ise, yedek konumunu açın ve dosyadınız.bak isimli dosya sağ tıklayıp Birlikte Aç – LibreOffice seçeneği ile yedeğinizi açabilir veya dosya uzantısını dosyanın gerçek uzantısı ile değiştirip çift tıklama ile açabilirsiniz.
Benim buradaki tercihim c seçeneği. Kısaca bu seçeneği anlatacağım…
Bulut depolama hizmetlerinin bir özelliği olan yerel klasör eşlenmesi belge yedeklemek için harika bir yöntem.
Mantığı şöyle, başka yerden erişmek istediğiniz veya yedeklemek istedğiniz klasörleri bilgisayarınızdaki bulut hizmeti yazılımı ile seçerek eşlenmesini sağlıyorsunuz. Eşleme gerçek zamanlı oluyor, yani dosyayı kaydettiğinizde dosya değişiyor ve bulut yazılımı dosyanızı buluta yükleyerek eşlemiş oluyor. Bilgisayarınız bozulsa, çalınsa veya bir şekilde yerelinizden belgenize erişememniz durumunda belgenizin bir kopyası bulutta oluyor.
Bu yöntem ile sadece belgenizi değil geçici dosyaları ve yedek kopya(backup) dosyalarını da bulutla eşleyerek çalışabilirsiniz.
Bu yöntem için tabiki bu servislere üyelik ve internet bağlantısına ihtiyacınız var. Bağlantınız olmadığı takdirde eşleme gerçekleşmiyor, sisteminiz internete tekrar bağlandığında eşleme devam ediyor.
Bu servisler arasında bir öneri yapmam gerekirse, ODF biçimini tarayıcıdan görüntülemeyi destekleyen  ve eşleme için Linux istemcisi olan Yandex.Disk olacaktır. SkyDrive ODF biçimini çevrimiçi okuma yazma imkanı sunsa da Linux istemci yazılımı olmadığından tercih etmiyorum. UbuntuOne, Dropbox, ve Google Drive ise ODF biçimlerini görüntülememekte sadece dosya olarak saklamakta.
Bulut konusunda gizlilik ve güvenlik gibi kaygılarınız var ise -ki kaygılanmakta haklısınız Microsoft, Google… NSA, Prism vs…-, OwnCloud ile kendi özgür bulutunuzu oluşturup aynı eşleme işlemini yapabilirsiniz.
4- Sürümler ile çalışın
Sürümler benim bugüne kadar gerektiği kadar kullanmadığım fakat çok faydalı olduğunu düşündüğüm bir özellik.
Çalışma mantığı şöyle, belgenize ekleme veya değişiklik yaptığınızda eski halini de korumak istiyorsanız sürekli farklı kaydet yerine -ki neticesi şu isimli dosya kalabalıklarıdır- son1.odt, son2-son3..son-final…. son final kesin.odt) sürümleri kullanmak hem daha güvenli hem de dosya kalabalığında kaybolmazsınız. Her sürüm tek bir dosya içerisine kaydedilir ve bir ana belge içerisinde aynı belgenin birden çok sürümü saklanır. Hangi sürümü açmak istiyorsanız onu seçer ve açarsınız.
Sürümleri kullanmak çok basittir. Mevcut belgenizde bir değişiklik yaptıktan sonra kaydetmek istediğiniz zaman
Dosya-Sürümler yolunu izleyin açılan iletişim penceresinde “Yeni Sürüm Kaydet” düğmesine basın ve sürüm açıklaması girerek sürümünüzü kaydedin.
Sürümleri kullanmanın bir diğer avantajı ise, belge içi bilgi kaybını engellemeyi sağlaması, yukarıda bahsettiğim tonla saçma dosya adı içerisindeki bilgilere olan hakimiyet kaybolmakta. Bunun da önüne geçmek için Sürümler iletişim penceresinde karşılaştırma özelliği bulunmakta.
Sürümler, LibreOffice’de sadece ODF dosya biçimi ile desteklenmektedir. Writer, Calc, Impress, Draw, Base, Formül ve HTML gibi bütün bileşenlerde desteklenir.
Bu eklenti çok işlevsel ve birçok özelliği içerisinde barındıran adeta bir İsviçre  Çakısı işlevi görmekte. Yedeklemekle ilgili şu özellikleri sunuyor
– Eposta yedeklemesi – Çoklu Biçimde Kaydet – Uzak Yedekleme – Amazon S3 yedekleme
Tedbirler böyleydi. Bu tedbirlerden biri veya birkaçını aldığınız takdirde büyük ihtimalle belge kaybı sorunu yaşamayacaksınız. Â Şimdi de gelelim şayet böyle bir sorun yaşandığında yapılması gerekenlere.
Belge kaybı yaşanması durumunda öneriler.
1- Belge kaybınızın türü Belge Bozulması ise (Belgeniz açılırken ofis yazılımınız “Belge açılırken hata” veya “Belge açılamıyor” türü bir hata veriyor ise)
1.1. Belgenizin bir kopyasını bilgisayarınızda farklı bir dizine kaydedin. 1.2. Ofis yazılımınız belgelerinizin yedek kopyasını tutuyor ise yedeklerin tutulduğu dizine gidip yedek dosyasına ulaşmaya çalışın.
1.3 Yedek dosyasına ulaşamıyorsanız;
1.3.1 Dosya Türünüz Microsoft Office biçimleri(doc, xls, ppt vb) ise:
Yedek dosyası tutmuyor iseniz, ofis yazılımınızın geçici dosyaları tuttuğu (sisteminize göre tmp, temp, temporary diye adlandırılan) dizinleri bulun. LibreOffice’in varsayılan geçici dosya dizinini Menü ->Araçlar ->LibreOffice -Yollar altından öğrenebilirsiniz. Diğer bir ofis yazılımı kullanıyorsanız, ilgili yazılımın yardım merkezinden bu dizinleri öğrenebilirsiniz..
Geçici dosyalar, yazılımız o belge ile çalışırken kenarda tuttuğu dosyalardır, bu dosyalar genellikle yazılım kapandığında kaldırılır. Bazen ise sisteme göre tutulabilir. Burada bir veri kurtarma yazılımı(Recuva–TestDisk) ile geçici dosya dizinindeki silinmiş geçici dosyalar kurtarılabilir ve eski çalışan bir sürüm elde edilebilir. Bu yöntemle dosya kurtarılması biraz şans işi olssa da bunu başardığını iddaa eden kullanıcılar da mevcuttur.
1.3.2Â Dosya Türünüz ODF(odt, ods, odp vb ise):
ODF biçimlerini kullandığınız için Gerçekten çok şanslısınız! Çünkü ODF açık bir standarttır ve dosyanın (teknik) yapısına erişme şansına sahipsiniz. Basitçe dosyanızı sıkıştırılmış bir dosya gibi düşünün… Oysa Microsoft Office’in dosya biçimleri kapalı standartta olduğundan, dosyanın içeriğine girme şansınız bulunmamakta ve bu türde kaydedilmiş ve bozulan dosyaları – hele bir kodlama ve biçem sorunu ise- içeriğine girerek kurtarma şansınız ortadan kalkmaktadır.
Açılmayan dosyanızın bir kopyasını alın
Bu kopyanın uzantısını .zip şeklinde değiştirin ve .zip uzantılı dosyayı bir dizine çıkartın.
Aşağıdaki resimde göreceğiniz üzere, ODF dosya türünün iç yapısını görebilmekteyiz. Belge içeriğiniz content.xml içerisinde tutulmakta, ve styles.xml içerisinde ise belge içindeki biçemleriniz tutulmakta.
Diğer tercihiniz ise düz metin belgeleri ise, content.xml’in içeriğini basitçe kopyalayıp kurtarmak olabilir.
Bu yöntemle ODF biçimli dosyalarınızı çok büyük olasılıkla kurtaracaksınız.
2. Belge Kaybı türünüz silinme yokolma ise:
2.1 Ofis yazılımınız belgelerinizin yedek kopyasını tutuyor ise yedeklerin tutulduğu dizine gidip yedek dosyasına ulaşmaya çalışın.
2.2. Yedek dosyasına ulaşamıyorsanız;
2.3.1 Veri kurtarma yazılımları
Veri kurtarma yazılımları, sabit diskinizde silinen verileri geri kurtarmanıza yardımcı olur. Linux altında testdisk ve Windows altında Recuva ücretsiz veri kurtarma yazılımlarınıdır. Bu yazılımlardan yardım alarak silinen veya yok olan dosyalarınızı kurtarmayı deneyebilirsiniz.
2.3.2 Geçici dosyalar ve veri kurtarma
Yedek dosyası tutmuyorsanız, ofis yazılımınızın geçici dosyaları tuttuğu (sisteminize göre tmp, temp, temporary diye adlandırılan) dizinleri bulun. LibreOffice’in varsayılan geçici dosya dizinini Menü ->Araçlar ->LibreOffice -Yollar altından öğrenebilirsiniz. Diğer bir ofis yazılımı kullanıyorsanız, ilgili yazılımın yardım merkezinden bu dizinleri öğrenebilirsiniz..
Geçici dosyalar, yazılımız o belge ile çalışırken kenarda tuttuğu dosyalardır, bu dosyalar genellikle yazılım kapandığında kaldırılır. Bazen ise sisteme göre tutulabilir. Burada bir veri kurtarma yazılımı(Recuva-TestDisk) ile geçici dosya dizinindeki silinmiş geçici dosyalar kurtarılabilir ve eski çalışan bir sürüm elde edilebilir. Bu yöntemle dosya kurtarılması biraz şans işi olssa da bunu başardığını iddaa eden kullanıcılar da mevcuttur.
———————-
Epeyce uzun bir yazı oldu sanırım. Umarım işe yarar, ilk fırsatta yazılın “Belge” kısımlarını derleyip üslubu elden geçirerek LibreOffice Türkiye vikisine koymayı düşünüyorum:Â http://wiki.libreoffice.org.tr/Ana_sayfa