Kategoriler
Borsa ve Yat?r?m

Borsa için Genel Yatırım İpuçları ve Basit Teknikler

İşim gereği Borsa İstanbul ile ilgilenmekteyim. Borsa ile ortaokul yıllarımdan başlayan garip bir ilişkim var. Hisse senetleri, Viop ve diğer yatırım araçları konusunda hem öğrendiklerimi hem bu yazıya kısa kısa not düşerek  hem kendime hem de varsa meraklısına faydalı olmak istiyorum. Borsa için Genel Yatırım İpuçları ve Basit Teknikler başlığında notlarımı kendisini küçük yatırımcı olarak tanımlayan ve “ne yapsam zarar ediyorum” diyenleri göz önüne alarak tutmaya çalışacağım. Bu notlar genel çerçeve şeklinde olacak ve şu hisse iyi alın – bu hisse kötü satın gibi bir tavsiye kesinlikle içermeyecek, lütfen yorum yazarken bunu göz önüne alınız.

Notlarımı iki bölümde #Bist Hisse Senetleri ve #Viop Başlığında tutacağım. Sıra ve düzen olmayabilir, ileride düzenlerim umarım.

Bist Hisse Senetleri Genel Yatırım İpuçları ve Basit Teknikler

EÄžİTİM:

Öncelikle eğitim şart: Youtube’de komik video izlediğiniz sürenin yarısında Borsa ile ilgili çok değerli temel bilgileri elde edebilirsiniz. Az biraz biliyorum deseniz bile, 5 er dakikalık videolara vakit ayırın ve temelinizi sağlam tutun. Unutmayın bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz. O nedenle hem hisse senedi piyasası nasıl işlediğini hem de temel ve teknik analiz konularında “kendi analizinizi yapabilmenizi sağlayan” asgari bir bilgi birikimi şart. KanalFinans.com sitesindeki videoları tavsiye ederim (https://kanalfinans.com/egitim-videolari). İşe yarar şeyler.

BİLİNÇ:

  1. Spekülatif haberler, dost tavsiyelerine dikkat edin özellikle “şu hisseyi götürecekler” ” 5 kat artacak” “kağıtta grup varmış” şeklindeki haberlere mümkünse kulağınızı tıkayın. Şayet bu heyecanı seviyorsanız, borsa yerine iddaa oynamanız daha mantıklı olacaktır. Spekülatif hareketi yakalasanız dahi bu hareketin inişli çıkışlı ve tamamen psikolojik tepkilerle yaptığı şok hareketlerinde para kazanma olasılığınız çok düşük olacaktır.
  2.  Televizyonda gördüğünüz yorumculara çok güvenmeyin. Aracı kurumlardaki çalışanların yorumlarına çok güvenmeyin. Şöyle düşünün,  ve şu soruyu sorun Bu adamlar çok biliyorsa, dedikleri doğruysa neden çok zengin değiller de bir işyerinde maaşlı olarak çalışıyorlar?
  3. Twitter ve diğer sosyal medya ortamlarındaki yorumculara ve özellikle bir grafiğe 895 tane çizgi çekip teknik analiz yapan, fiyat bulan ve kendinden emin konuşan insanlara itibar etmeyin. Burada da şu soruyu sorun; Bu iş teknik analizle oluyorsa neden bu “usta” teknik analizciler Türkiye’nin en zengin kişileri değiller?” . Fakat şunu da unutmayın, Teknik analiz bütünleyicidir ve yeri geldiğinde hayat kurtarır fakat sizi zengin etmez!
    Ayrıca borsa forumlarında da yazılanlara çok fazla itibar etmeyin.

HESAPLILIK:

Borsa’ya ayıracağınız para miktarını iyi ayarlayın ve portföyünüzü takip etmek için mümkünse düz bir rakam olsun örneğin 10.000 ayırdınız. Borsaya ayırdığınız bu 10.000 TL’nin tamamıyla hisse senedi almayın. Borsayı izledikçe fark edeceğiniz üzere, borsa kestirilemez inişler ve çıkışlar üzerine kurulu. Tercih ettiğiniz hisse senedi çok iyi olsa da şok düşüşler görebilirsiniz.

  1. İyi hisse senetlerini normal bir piyasada ucuza bulamayacağınızı aklınızdan çıkarmayın, bu nedenle her düşüş sizin için bir alış fırsatı olabilir. Alış maliyetizi düşürerek hem zaman kazanıp hem de kar miktarınızı artırabilirsiniz.

DOÄžRU ALIM:

  1. Borsa pazar demek, yani alım satım yapılan yer. Türkiye’de ise  algı “borsa oynamak” “tüyo” kelimeleri üzerine kurulduğu için genelde borsa = kumarhane gibi yanlış bir önyargı oluşmakta. Bu yanlış algıyı lütfen bir kenara bırakın. Yabancıların dediği gibi “stock trading” yani “hisse senedi ticareti” olarak değerlendirin. Bu doğru algı emin olun zihninizi rahatlatacaktır. Çünkü olay gerçekten basit, ticaret = alım - satım. Ucuza al, pahalıya sat.
  2. Ucuza al, pahalıya sat… “Demesi kolay hangi fiyatın ucuz hangi fiyatın pahalı olduğunu nasıl anlayacağız?” diyebilirsiniz ve bu soruyu sormakta son derece haklısınız. Dünyadaki bütün yatırımcıların sorduğu bir soru. Bu soruya cevap vermek için birçok iktisatçı, teknik analist, matematikçi, fizikçi, psikolog onyıllardır uğraşmakta ve hepsi çeşitli teoriler ortaya koymakta. Bilimsel yöntemler konusunda bilgi sahibiyseniz teori ve kanun arasındaki farkı bilirsiniz. Kanun evrenin her yerinde kesindir ve ispat edilebilir, teori ise ispat edilmemiş bir düşüncedir. Borsada kanun yoktur. O nedenle mevcut teoriler içinde kendinize bir yatırım yöntemi seçebilirsiniz veya birkaç teoriyi harmanlayıp kendi önsezilerinizin önerliğinde bir yatırım stratejisi belirleyebilirsiniz. Benim kendi tercihim ve önerim XU30 veya xU100 hisse senetlerini:
    1. Temel analizde iyi bilanço / kötü bilanço takibi
    2. Teknik analizde ise hareketli ortalama: 233 günlük ortalamasının altında ise ucuz, üzerinde ise primli olarak görmek ve konuma göre 5, 21 ve 55 günlük hareketli ortalamaların küçükten büyüğe alttan kesişimi (Bu ne demek derseniz KanalFinans.com’da Teknik analiz – hareketli ortalamalar videosunu izleyiniz (https://kanalfinans.com/egitim/teknik-analiz/teknik-analize-giris).)
      olarak takip etmek olacaktır.

TAKİP:

  1. Tüm hisseleri takip etmeyin, belirli hisseleri seçin ve sürekli olarak o hisseleri izleyin. Bir hisse senedini sürekli olarak takip ederseniz fiyat hareketleri ve haber akışısındaki davranışının uzmanı olursunuz ve bu sayede beyniniz size o hisse senediyle ilgili hiçbir bilgisayarın sunamayacağı bir öngörü sağlayabilir.
  2. Takibe aldığınız hisse senetleri aynı sektörde olmasın. Diyelim 10 adet hisse senedi takip edeceksiniz, en az 4 tanesi banka hisse senedi olsun, 3-4 sanayi şirketi, geri kalan ise gıda ve teknoloji şirketleri olsun. Şöyle ki; bankalar endeksin öncü kağıtlarıdır, endeks bankalarla artar bankalarla düşer. Trendlerin sektörel sıralaması olduğu da söylenebilir, önce bankalar, sonra sanay, diğer sektörler derken en son taş-toprak endeksinin arttığı söylenmektedir. Kısa bilgi olarak bankaların Beta katsayısı yüksektir. Bu sırayı bir kenarda aklınızda tutmak faydalı olabilir. Temel Analiz ilginizi çektiyse Risk ve beta tablolarına da göz atabilirsiniz: http://www.bigpara.com/analiz/risk-getiri-tablosu/A-harfi-ile-baslayan-hisseler/
  3. “Sürekli fiyat mı takip edeceğiz arkadaş” diye sorabilirsiniz. Borsada işlem gören her kağıt farklı bir karaktere sahip. Hem fiyat hem de haber akışına ara ara bakımınızın gerekiyor. Bu zahmetli bir iş mi, hayır. Markete veya semt pazarına gidiyor musunuz? Sürekli aldığınız ürünlerin fiyatını takip ediyor musunuz? Büyük ihitmalle evet. Domates 5 liraya çıksa, patates de 10 liraya çıksa alır mısınız? Hayır! Tabi bu fiyat afaki, büyük ihtimalle orta sınıfa dahil bir vatandaşsanız siz  de 2 liraya satılan domatesin  2,50’ye çıkmasını moral bozukluğuyla takip etmektesiniz. Domates, patates, markette derterjan… Bir sürü takip ettiğiniz ürün var zaten, 10 tane hisse senedi takip etmek kapasitenizi zorlayacak bir şey değil. İyi bir semt pazarı avcısı olsanız bu yeteneğinizle senede en fazla 100 lira kar edersiniz. Ama bu eforla ve fiyat hakimiyetiyle bu parayı günde bile kazanabilirsiniz. Gün, hafta ay, size bağlı ama özetle aynı eforla borsada çok daha fazla para kazanabilirsiniz.
  4. NEREDEN İZLEYECEÄžİZ: Borsayı, Hisse senetlerini, ilgili haberleri ve kurları izlemek için birçok yol mevcut. Bilindiği üzere artık canlı veriler ücretsiz verilmiyor. Ücretsiz veri sunan yerlerin çoğu 15 dakika gecikmeli sunmakta. Bazı bankalar ve aracı kurumlar cep telefonundan ücretsiz bist veri paketi sunmakta. Bunun dışında Bloomberg HT kanalı ise az bir gecikme ile hisse fiyat akışı yayınlamakta.
    • Investing.com – > Gecikmeli Borsa İzleme, İyi Grafikler, Özet Teknik Analiz, Cep Telefonu uygulaması harika
    • bigpara.com  -> Gecikmeli Borsa İzleme, İyi Grafikler, Temel ve Teknik Analiz Araçları
    • finans.mynet.com

İYİ FİYATTAN ALIM:

  1. Ticarette öncelikli kural, malı alırken kazanmaktır. Bu hisse bence ucuz deyip aldığınız hisse senedi büyük ihtimalle siz aldıktan sonra biraz daha aşağı düşecektir. Benzer şekilde siz bir hisse senedini karlı şekilde sattıktan sonra da hisse değerlenmeye devam edecektir. “Bak ulan, işte ben aldım düştü” veya “Bak biz sattık nasıl arttı” “Lan bizi bekliyormuşlar” gibi serzenişte bulunma olasılığınız neredeyse %98. Unutmayın, kimse en dipten alıp en tepeden satacak kadar başarılı değil. En iyi traderlar (alım satımı meslek edinmiş kişi) arasında dipten alıp tepeden satma oranı %2 imiş! Bu nedenle hiç moralinizi bozmayın.
  2.  Yukarıdaki maddede hisse senedini belirledik, fiyatın ucuz olduğunu gördük fakat dipten alıyor olmadığımızın bilincinde olarak kademeli alış yapıyoruz. Örneğin A hissesi için 5.000 TL para ayırdık, 4,50’lik güncel fiyatı bizce iyi ama aşağıya da gelirse diye 5.000 liranın hepsiyle hisse almıyoruz, ya yarısı ya da %25’lik kısmıyla kademeli olarak hisse senedini alıyoruz. 90’lı yılların borsacılarının tabiriyle mala kademeli giriyoruz.

 

İYİ FİYATTAN SATIŞ:

  1. Ticarette alırken kazanmanın öneminden bahsetmiştik ama bir gerçek var ki, bu daha sert bir gerçek olarak duruyor: Satmadan para kazanılmaz! Hisseyi ne kadar iyi bir fiyattan da almış olsanız, primli şekilde satmadıktan sonra para kazanamazsınız, 4,50’den aldığınız hisse 7 lirayı görmüş olsun siz satmadığınızda o hisse 4,10’a geri düşünce elinizden sadece yakınmak gelir. Hem zaman hem vakit kaybı olarak canınız sıkılır. Peki hangi fiyattan satmalıyız? Bunu kendiniz belirlemelisiniz. Hisse senetleriyle ilgili birçok araştırma raporu çıkmakta ve birçok aracı kurum tarafından Hedef Fiyat önerileri yapılmakta. Bu fiyatlara ve araştırma raporlarına hisse senetlerini izlediğiniz internet sitelerinde, veya borsa uygulamalarında senet sayfasında ilişkili haberler bölümünden erişebilirsiniz. Bu raporlar değişkendir, ve genellikle vade bağımsız bir fiyat hedefi sunarlar. O nedenle zamansallık sorunu sizin çözmeniz gereken bir sorun. Gözlemlediğim kadarıyla birkaç gün içerisinde %5 civarı bir artış kar satışı için iyi bir fırsat sunmakta. Orta ve uzun vade hedefini takip etmek istiyorsanız o da saygı duyulan bir tercih olarak durmakta. Ama unutmayın “Kar cebe yakışır”. 

TEKRAR ALIM:

Siz bir hisse senedini karlı olarak sattıktan sonra iyi bir fiyattan tekrar almak isteyebilirsiniz. Bu doğal ve çoğu durumda mantıklı bir tercih olacaktır. Fakat genellikle siz sattıktan sonra hisse senedi artmaya devam ettiyse “Ah, şu fiyatan sattık, şimdi daha yüksek fiyattan geri mi alalım” diyebilirsiniz. Almamak mantıklı olabilir fakat il belirlediğiniz hedef fiyatınız hala cazip ise, ve hisse senedi güçlenerek artıyorsa tekrar almak mantıklı olur. Genellikle küçük yatırımcı tercihini almamaktan yana kullanıyor. Bunun yerine alıp şans denemek daha stratejik bir tercih olarak durmakta.

MALDA YAKALANMA:

Çoğu zaman işler planlandığı gibi gitmez, alırsınız, düşer tekrar alırsınız kötü bir haber gelir endeksin tamamı göçer. Hisse bazında kötü haber gelince hiç durmamak lazım, fakat endeks bazında şok etkisi yaratan bir kötü haber gelince şok satışı fiyatları satmaya kıyamayacağınız kadar aşağı çeker. Burada bir bekleme süresi devreye girer. Sağa sola kıpırdayamazsınız, borsada da işlem hacmi düşüktür çünkü çoğu kişi sizinle aynı durumdadır. Burada elinizdeki hisse senedi A kalite bir şirkete aitse, beklemek doğrudur. Ama şirketin durumu çok iyi değilse elden çıkarıp iyi durumda fakat fiyatı şok satış nedeniyle düşen hisse senedine geçmek çok mantıklı bir hareket olacaktır. Burada banka hisselerini kısa vadeli arbitraj yapmak için kullanabilirsiniz.

ORTA VE UZUN VADELİ YATIRIM:

Son madde, bu maddeye kadar okumuşsanız sabırlı ve makul bir kişisiniz demektir. En doğru ve en geçerli yatırım orta ve uzun vadeli yatırımdır. Burada olay uzun vadede güveneceğiniz, düzenli büyüyen bir şirket veya gelecekte işinin çok daha iyi olacağını düşündüğünüz iyi bir şirkete ortak olmaktır. Düzenli olarak fiyatı artan senetleri seçmek için iki şeye bakmanızı öneririm:

  1. 5 ve 10 yıllık grafiklerindeki sürekli artan görünüm. Hisse senetlerinin grafiklerine bakarken periyot olarak 3 – 5 – 10 yıllık grafiklere bakınız. finans.mynet.com‘da hisse grafiklerinde hızlı şekilde görebilirsiniz.
  2. Yıllara göre temettü verimliliği (Bknz. Temettü nedir)

orta ve özellikle uzun vadeli yatırım yapmayı tercih ettiğinizde dikkat edilmesini önemli bulduğum bir husus var, Banka hisseleri, banka hisselerini uzun vadeli şekilde tutmak geçmiş yıllara bakıldığında pek mantıklı görünmüyor. Bunun yerine A Kalite sanayi hisselerini uzun vadeli taşımak ise hem fiyat hem de temettü verimliliği göz önüne alındığında daha mantıklı görünmekte.

VİOP Genel Yatırım İpuçları ve Basit Teknikler

Viop kısmı da başka güne kalsın…

Kategoriler
Genel Tamirat - Tadilat

LG G4 Bootloop: Çözüm ve geçici çözüm

LG G4 Bootloop Güncelleme: 21.11.2016

Telefonum 1 ay 10 gün sonra Medcell servisinden geldi, anakart değişimi olmuş (fakat imei değişmemiş). Şu anda çalışıyor bir sorun görünmüyor. Zannediyorum ki LG dünya çapında yeni anakart temini işiyle uğraşıyor ve önceliği de kendi distribütörlerine veriyor. İthalatçı firmalar bu nedenle gecikiyor. Söylenene göre Delta gibi büyük ithalatçı firmalar bile 2 ayda anca anakart tedariki sağlıyormuş. Sıkıntılı bir süreçti, umarım tekrar sorun yaşamam.

LG G4… Güçlü, hızlı, harika bir ekrana ve piyasadaki en iyi kameraya sahip güzel telefonumuz… Ama ne yazık ki her güzelin bir kusuru var, LG G4’ün -hele hele belli üretim serilerinin- kusuru çok büyük: “Bootloop

Canım telefonunuz günün veya gecenin bir vakti ansızın kendi kendine kapanıp tekrar açılmaya çalışıyorsa geçmiş olsun ya da klübe hoş geldiniz!

Nedir bu “Bootloop” arkadaş?

Telefonun başlangıç (boot) sürecinin döngüye (loop) girip bir türlü telefonun işletim sistemini başlatamaması, sürekli açışış ekranına geri dönmesi diyebiliriz.




Neden olur bu “Boot Loop”

Bu sorunun iki nedeni var, birincisi donanımsal nedenler, ikincisi ise yazılımsal nedenler. Genellikle bootloop donanımsal sorunlardan kaynaklanmakta. Bazen yazılımsal sorunlar nedeniyle de oluşabilmekte olsa da aynı telefon yazılımsal sorun çözülse de bir müddet sonra donanımsal hatadan dolayı aynı sorunu yaşatabilmekte.

Bootloop birçok telefonda yaşanabilen bir sorun, konumuz LG G4 – H815’te boot loop sorunu olduğundan, bu telefon özelinde yazmaya devam edeceğim.

LG G4 modelinin tasarımında veya üretiminde bir mühendislik hatası var, grafik işlemci çok ısındığında onu anakart entegresine bağlayan bağlar gevşiyormuş ve temassızlık nedeniyle telefon yeniden başlayarak açılış ekranından öteye gidemiyornuş. Bu donanım kaynaklı sorun. yazılım kaynaklı sorun ise telefonu başlatmanıza engel olan bir yazılım hatası, genellikle güncellemelerden sonra kullanıcılar bu sorunu yaşadığında sorunun yazılım kaynaklı olma ihtimali öne çıkmakta. Ki benim “ilk bootloop” sorunum da yazılım kaynaklı idi.

Böyle büyük bir üretim hatasını LG firması kabul etti (bknz: http://www.androidauthority.com/lg-admits-g4-bootloop-problem-hardware-fault-669603/)  ve servislerde tamirat ve değişim yapılacağını söyledi — Tabi ki resmi distribitörlerde bu süreç daha sorunsuz ve kolay oldu. İthalatçı garantili telefonlarda ise iş sizin paralel ithalatçı firmanın iş adabına ve dürüstlüğüne kalmış. Benim telefonu aldığım ithalatçı Medcell sorunu ilk kez yaşadığımda sağolsunlar hallettiler, bir tek 20 işgünü tamir süresinin sonuna kadar kullandılar o kötü oldu, o süreçte telefonsuz kaldım.

LG G4 Bootloop sorunu ile karşılaştığınızda ne yapmalısınız?

“Eyvah, LG G4 bootloop sorunu ortaya çıktı telefonum açılmıyor, yeniden başlayıp duruyor” dediğinizde veya çevrenizde birisi böyle dediğinde öncelikle sakin olun. Öncelikle cihazınızın garantisi devam ediyor mu, garanti belgeniz veya faturanız duruyor mu kontrol edin.

Cihazınızın Garantisi devam ediyor ise:

  • Telefonun açılması için sürekli pili çıkarıp takmayın, baktınız birkaç kez açılmıyor, pili çıkarın ve telefonu dinlenmeye bırakın. Telefon dinlenirken (yani içindeki elektrik boşalırken)
  • Telefonun içindeki önemli verilerinizi düşünün; Verilerinizi bilgisayara yedeklemiş miydiniz? Böyle komple bir yedekleme yapmadıysanız; Telefon rehberinizi Google hesabınızla entegre etmiş miydiniz? Fotoğraflarınızı ve videolarınızı Google Photos gibi bir uygulamaya veya benzerine otomatik yedekliyor muydunuz? Whatsapp konuşmalarınızı Google Drive’a arşivliyor muydu? Özetle telefonda yedeği olmayan ve muhakkak ulaşmanız gereken belgeleriniz var mıydı?
  • Yukarıdaki yedekleme listesini kontrol edip önemli bir veri kaybına uğramayacaksanız telefonu en kısa zamanda servise gönderin, maalesef servis tamiratında içindeki verilerin tamamı silinecek. Unutmadan SD kartınızı servise göndermeyin. SD kartınızdaki veriler tabi ki bu sorundan etkilenmedi. Sadece telefon hafızası gidecek.
    • Önemli verim yok, şansımı denemek istiyorum diyorsanız, telefonu fabrika ayarlarına geri döndürerek şansınızı deneyebilirsiniz.

LG G4’ü fabrika ayarlarına sıfırlamak için telefon kapalıyken “Ses azalt” ve “Güç” düğmesine aynı anda basın, LG logosunu gördüğünüzde güç düğmesinden elinizi bir saniyeliğine çekin ve tekrar basıp fabrika cihaz sıfırlama ekranı gelene kadar basılı tutun (bi 5 saniye kadar sonra gelecektir, uzun sürerse pili çıkarıp tekrar deneyin) Şayet bu ekranda takılırsa aşağıda anlatacağım “Soğutma Yönetmi”ni uygulayıp deneyin.

  • Şayet “Evet G4’ün içinde çok önemli ve ulaşmam gereken verilerim var diyorsanız” Aşağıda kendi bulduğum yöntem işinize yarayabilir:

Soğutma Yöntemi:

*** Öncelikle bu tür yöntemlerin az da olsa bir risk barındıracağını belirtmek isterim, aman sakın haa öyle youtube’da falan gördüğünüz mikrodalga fırına koyun düzelsin tarzı safi tehlikeli yöntemleri denemeyin. Bu yöntemde geçici bir çözüm olarak cihazı soğutup soğuk bir ortamda çalıştıracağız o kadar.

Bootloop sorununu ilk yaşadığımda bir sürü alternatif yöntem denedim fakat içlerinde telefonu kısa bir süre de olsa açmayı başarabildğim tek yöntem cihazı buzdolabına (buzluğa değil) koyup soğumasını bekleyip öyle açmaktı. Fakat bu yöntem ile G4’ü sadece açmayı başarabilmiştim ve 1 dakika içinde tekrar kapanmıştı. Geçtiğimiz ay ikinci kez, evet ikinci kez bootloop sorununu yaşayınca yöntemi biraz daha geliştirmem gerekti. Çünkü bu sefer açılış (boot) ekranında donmalar oluyor, fabrika ayarlarına dönüş menüsüne kendimi bir şekilde atsam da orası donuyordu.

Telefonunuz bootloop döngüsüne girdiğinde, pili sürekli çıkarıp takıp tekrar deneme yapmanız her seferinde sizi biraz daha geriye götürüp donmalara neden olacaktır.

Bu durumda ben de cihazı hem soğutmak hem de soğuk tutmak için önce dolabın içinde kullanmaya çalıştım verimli olmadı, açılışta hemen ısınıp tekrar bootloop’a giriyordu. Bu nedenle daha iyi bir soğutma sağlamak için buzdolabının içi yerine buzdolabının buz akülerini kullanmayı düşündüm:

LG G4 bootloop sorunu için geçici bir çözüm: Soğutmak
LG G4 bootloop sorunu için geçici bir çözüm: Soğutmak  (cihaz temsilidir)
  1. Resimde gördüğünüz gibi iki adet buz aküsünün arasına cihazı kapalı halde koyup bir kaç dakika soğumaya bırakıyoruz. Dikkat bootloop halinde değil, şayet cihaz döngüdeyse pili çıkarıp takın, kendiliğinden açılıp tekrar döngüye girerse pili çıkarıp o şekilde buz akülerinin arasına koyun).
  2. Cihaz yeteri kadar soğuduğunda üstteki buz aküsünü kaldırıp cihazı açın.
LG G4 bootloop sorunu için geçici bir çözüm: Cihazı soğuk tutmak - (Cihaz temsili)
LG G4 bootloop sorunu için geçici bir çözüm: Cihazı soğuk tutmak – (Cihaz temsili)

Bu yöntemle cihazı açıp şanslıysanız bir 10 dakika kadar kullanabilirsiniz. Daha fazla da olabilir, bu süre telefonla nasıl bir işlemci yoğunluğunda iş yapacağınızla değişir. Hücresel ver iyerine wifi bağlantı kullanırsanız ve ekran parlaklığı da düşük olursa daha uzun süre cihazı açık tutabilirsiniz. Bu süreyi de gerekli yedekleme veya resim – video, rehber mesaj arşivi vb gibi belgeleri kurtarmak için kullanabilirsiniz.

Gerekli yedekleme işlemini tamamlayıp telefonu servise göndermenizi öneririm. Yedeklemeyi yaptım, oldu olacak bir de fabrika ayarlarına döndüreyim şansımı deneyim derseniz o da size kalmış.



Cihazınızın Garantisi devam etmiyor veya yoksa:

LG G4’ünüzü yurtdışından aldıysanız veya garanti süreniz dolmuşsa kara kara düşünüyor ve anakartı değişim parasını vermek yerine yeni telefon alırım diye düşünüyorsanız hemen paniğe kapılmayın.

  1. Cihazın yazılımını bilgisayar ile yeniden yüklemek:Telefonum ilk kez bozulduğunda servisin yaptığı da buydu. Tamirat açıklamasında “Yazılım yüklendi, gerekli optimizasyon ayarları yapıldı” gibi bir şey yazıyordu. İlk dönemde bu çözümler ortada yoktu, şimdi ise internette kısa bir araştırmayla G4’ün yazılmını tekrar yükleyerek bu sorunun çözüldüğüne dair yazı ve video bulabilirsiniz: Mesela:  http://rootmygalaxy.net/unbrick-lg-g4-with-lg-flash-tool/ daha fazla: https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8&client=ubuntu#q=lg+g4+bootloop+fix+flash+kdzBen bunlarla uğraşamam diyorsanız, bu işlemi yapacak bir tamirci bulun, İstanbul’da Yazıcıoğlu, İzmir’de Çankaya, Ankara’da ise Sakarya’da tamirci bulabilirsiniz. Diğer şehirlerde ise meraklı – gadget bir tamirci bulmayı deneyin.
  2. Anakart değişimi veya Nand CPU tamiri çözümü
    Youtube’de lg bootloop fix yazdığınızda karşınıza anakart değişimiyle ilgili videolar çıkacaktır.
    Ama daha ilginci lg bootloop tamiri yazdığınızda karşınıza çıkan CNK Elektronik’e ait videolar: https://www.youtube.com/channel/UCF3QtcQtafPjJu-NUyTEXVg nasıl bir tamir olduğuyla ilgili bilgim yok ama kendilerini ararsanız bilgi verirler herhalde.

 

***

Sonuç olarak, bu sorunu ilk yaşadığımda yazılımsal bir çözümle iki ay kadar sorunsuz kullandım, ikinci kez yaşayınca servis şimdi nasıl bir çözümle dönecek merakla bekliyorum. Bir daha LG telefon alır mıyım… Sanıyorum almam, peki LG resmi distribütör garantili olsaydı daha mı rahat ederdim bilmiyorum. Neticede 1 yılda 2 ay telefonsuz kaldım ve yedek vesiare almadığım için telefonumdaki bir takım veriler gitti. Ne bileyim, telefonuma kızıyorum ama özledim de.

Neyse umarım yukarıdaki bilgiler işe yarar.

Mutlu günler.

Kategoriler
Film Genel

Bakın kim geri döndü; O geri döndü – Er ist wieder da

İkinci Dünya Savaşı deyince ilk aklıma gelen anahtar kelimeler; Adolf Hitler, Nazi Almanyası, Nazizim veya Nasyonal Sosyalizm, Faşizm, Soykırım… Peki Almaya’da yaşayan ve geçmişin bu kötü mirasını taşıyan insanların büyük çoğunluğu hatta neredeyse tamamının aklına gelen anahtar kelimeler nelerdir? Kuşkusuz utanç, pişmanlık ve nasıl oldu da kendimizi bu kötülüğe kaptırdık veya kandırıldık düşüncesi…

Bunlar kuşkusuz bugüne kadar bize kodlanan anahtar kelimeler. Peki gerçekten bu tanımlanan kodlarımızla iyi tarafta mıyız? Veya düşüncelerimize olan inancımızın sağlamlığı ne kadar? Acaba…?Â İşte tam da bunları sorgulatan ve aynı adlı romandan uyarlanan bir film “Er ist wieder da“. (Kitap: “Timur Vermes -Er ist wiedar da”: Goodreads, İdefix)

Filmin hikayesi şöyle; Adolf Hitler 1945 yılında sığınağında (Führerbunker) saklanırken kendini bir şekilde 2014 yılında bir çocuk parkında buluyor ve böylece Üçüncü Reich İmparatorluğundan Modern Almanya’ya geçişin şokunu yaşarken bir yandan da kendisini tanıtma çabasına giriyor. Haliyle kendisine kimse inanmıyor, halk onu önce akli dengesini yitirmiş biri sonrasında ise çok yetenekli ve dersini çok iyi çalışmış bir komedyen zannediyor. Fakat kendisi de içinde bulunduğu durumun gerçekliğini reddetmek yerine hızlıca durumu kavrayıp, biraz da aptalı oynayarak, tez elden kendisini tanıtıp hak ettiği Führerlik makamına kavuşmak istiyor.

Hitler kendini birden 2014 yılında bulur...
Hitler kendini birden 2014 yılında bulur…

Mizah, kara mizah, öz eleştiri üzerine kurulu filmin bence en başarılı tarafı 1933’ten itibaren Hitler’in gücü nasıl eline aldığını gösteren “Bu adam çok doğru şeyler söylüyor, haklı olabilir ve yapacağı şeyler bizim ihtiyacımız olan şeyler… Evet böyle bir lidere ihtiyacımız varmış demek ki” algısını işlemesi, 1933 iklimini 2014’te sunması diyebilirim.

Film, belki de çoktan sıkılmış olduğunuz ciddi ve katı Nazi filmlerinden elbette ki çok farklı. Öyle güzel bir mizahi denge konulmuş ki filmde acaba Hitler’e gizliden bir sempati duyulması mı isteniyor gibi bir kuşkuya asla düşmüyorsunuz. çok başarılı bir şekilde Hitler’in  etkileyici hitabetiyle sorun tanımlama ve “halkının” hak ettiği en üstün hizmetle sorunları çözmesi ve asıl amacına giden yolda halkın rızasını nasıl kazandığını, ikna sanatını nasıl hünerli şekilde kullandığını çok kolay hazmedilir bir şekilde gösteriyor.

2014 yılındaki durumun -ki filmde resmedilen tablo 2016 yılında daha da kötüye gitmiş durumda- Hitler gibi birinin iktidara gelebilmesi için son derece müsait olabileceğini Almanya’nın ve diğer birçok batı ülkesinin yaşadığı:

  • Göçmen sorunu
    • Göçmenlerin işlediği suç ve kabahatleri eleştirmenin dahi ırkçılık sayılması
  • Selefiler ve İslami yaşam biçimin kendi yaşam tarzlarını bozacağı düşüncesi
  • Mülteciler
  • İşsizlik ve yoksullaşma
  • Saçma sapan televizyon programları
  • Amaçsız yaşam
  • Düşen kültür seviyesi
  • Üretkenlik  ve refah sorunu

gibi sorunlarla ırkçı ve güçlü bir “Lider” çözümüne inandırılmak gerekiyor.

Hitler de “Modern Almanya”yı gezerek bu sorunları dinlemekte ve bir komedi figürü olarak bu sorunları derleyerek kendi popülaritesini artırmakta ve bir yandan da demokrasinin işlemediğini ve bu sorunları ancak “Güçlü bir Liderle” çözebilecekleri düşüncesini yaymakta. Sonrası ise popüler kültürün inişleri ve çıkışları…

Hitler’in kendi nihai amacına ulaşmak için kullandığı “kendisine göre sosyalizm” uyarlaması “nasyonal sosyalizm“in söylevini, icraatlarını ve propagandasını az çok hatırlarsak; autobahnlar, yerli sanayi -özellikle silah sanayi-, yatırımlar, halkın otomobili volkswagen vs… bu tür şeylerin halkın ne kadar hoşuna gittiğini bugün de görmek çok kolay. Filmi izlerken ve aşağıdaki vikipedi bağlantılarını okurken (bence zahmet edip okuyun*) kısa kısa aydınlanma şimşekleri kafanızda çakacaktır.

Özetle çok başarılı bulduğum bir film.

Belgesel seven biri olarak bolca İkinci Dünya Savaşı belgeseli izledim. Buna ek olarak da bilgisayar oyunu sevdasında bolca İkinci Dünya Savaşı oyunu oynadım hatta Hearts Of Iron II sayesinde dönemin Alman Komuta kademesini dahi öğrendim. Üniversitede ise Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşadıkları hiperenflasyonlarını gördüm. İzlediğimiz tiyatro oyunları, filmler vs. Genel geçer hatlarıyla dönemi öğrendikçe “Nasıl olur da bu insanlar böyle dehşet verici bir ırkçılığa ve caniliğe dahil olurlar” diye kendime hep sormuştum. Sanıyorum bir çok insan da aynı soruyu sormakta. Yanıtların bir kısmı bu filmde.

Son olarak filmin başlangıç bölümünde Hitler’in durumu kavrayabilmek için bir gazete bayiisine gitmesi ve T.C. Sözcü gazetesi okuması, Yıldırım (Blitz) Kuru Temizleme’nin elbiselerini kısa sürede temizleyeceğini düşünmesi gibi Almancı Türklerle ilgili esprilerin de iyi olduğunu söylemek isterim. Ha bir de filmin final sahnesindeki arabayla geçiş bölümü ve selamlama gerçek kayıtmış, halkın film çekildiğinden haberi yokmuş.

Filmin IMDB Punaı: 7,1 /10
Bena göre puanı: 8/10

Okumalık:

Yazının başında saydığım anahtar kelimeler kulağımıza aşina gelebilir, hatta o kadar çok duymuşuzdur ki ne olduğunu tam bilmesek bile biliyormuşuz gibimize bile geliyordur. Mesela faşizm… Kendimizi biliyor saysak da eminim çoğumuz doğru biçimde tanımlayamayız. Bu kavramlar o kadar sert ve yakın bir tehlike ki sürekli tetikte olan karşıtlığımızın verdiği “bilmişlik” bile tehlikenin gerçek geliş güzergahını göz ardı etmemize neden olmakta. O nedenle hem hafıza tazelemek hem de bilmeden fikir sahibi olduysak da bilgiyle bu boşluğu doldurmak için kısaca şu vikipedi sayfalarına bir göz atmak lazım derim:

Mutlu günler.

Kategoriler
Kitap

Kitap incelemesi: Mars Yıllıkları – Ray Bradbury

Mars Yıllıkları’nı 2016 yılında okumak biraz Geleceğe Dönüş gibi… Ray Bradbury tarafından 1950 yılında yazılmış ve onun hayalinde 1999 yılından sonra yaşanan gezegenlerarası bir maceranın biraz sıra dışı bir anlatımı olan bu kitap günümüzdeki hayallerle uyuşmasa da başarılı bir bilimkurgu eseri olarak birçok tavsiye listelerinde (örneğin Le Monde yüzylın 100 kitabı) yerini almış.

Mars Yıllıkları - Ray Bradbury
Mars Yıllıkları – Ray Bradbury

Kitap 1999 yılının “Roket Yazı“nda insanoğlu’nun Mars’a ilk kez keşif gemileri göndermesiyle başlayan kolonileşmesini beklentinin dışında gerçekleşen bir akışıyla anlatıyor. Kitap yıllıklar halinde ve 27 hikayeden oluşuyor (sonrasında 22 hikaye daha yazılmış), 382 sayfa, akıcı…

Yazarın en meşhur kitabı olan ve distopyanın ileri üçlüsünde yer alan Fahrenheit 451 (hakkında çok şey işittiğim ama henüz okumadığım) kitabı gibi bu kitap da iyimser bir ağırlıkta değil, genel kanı olarak kötümser bir kitap olarak nitelendirilmişse de bence daha çok “şaşırtıcı” olmasıyla ön plana çıkıyor.

Mars kolonileşmesi ve diğer gezegenlere yerleşme konularında meraklı birisi olarak keşif ve kolonileşme hikayesinin anlatılışı ve tahmin edilemez sürprizlerle süslenmesi kitabı önemli kılmakta.

Bugün Mars gezegeninin yüzeyini bir tıkla gezinebiliyor olmamız sayesinde kendimizi Mars’ı neredeyse komşu bir ülke kadar tanıyor sayabiliriz. Belki bu nedenle bu kitapta anlatılan Mars bize yabancı gelebilir. Fakat tekrar etmek gerekirse kitabın yazıldığı yıl 1950 ve o dönemde Mars’ın seçilebilir bir fotoğrafı bile yoktu. İnsanoğlu ilk Mars fotoğafını 1976 yılında Viking 1 sayesinde görmüş. O yıllarda yaşanan “Marslılar!” paniği ve hayal dünyasını ana akım olarak değerlendirirsek, Bradbury o anki yaygın düşüncenin dışında bir Mars ve Marslılar tablosu çizmekte ve insanoğlunun medeniyet sürecini buradan eleştirmekte.

Kitapla ilgili şöyle kısa ve güzel bir inceleme var. Bunun gibi bir kaç inceleme daha okunabilir. Zaten ben de yazsam bunlardan farklı bir inceleme yazmazdım. İçerikle ilgili olarak, Edgar Allan Poe‘nun kısa öküsü “Usher Evi’nin Çöküşü“ne atfen yazılan “Usher II” kitabın içine diğer hikayelerden farklı şekilde yerleştirilmiş, sanıyorum ki yazar burada ustaya saygı için bunu özellikle yapmış ve kitap için değil de özgün “Usher Evi’nin Çöküşü” hikayesini ve Edgar Allan Poe’yu tanıtmak (büyük yazar, tanıtıma ihtiyacı mı var demeyin lütfen) için yapmış sanki. Doğrusu ben de merak ettim. Zaten elimde olan “Edgar Allan Poe – Tüm Hikayeler” kitabını okumak için içimde bir merak oluşturdu, sağolsun.

Özetlersek, bilimkurgu’ya merakınız varsa okunması gerekenler listenizde olsun. Ray Bradbury’nin kitabın başında dediği gibi bilimkurgu ve edebiyatı bir araya getirmek zor bir iş, 66 yıl sonra değişen çok şey yok. Bu nedenle Ray Bradbury iyi bir kitap ortaya koyabilmek için bilimkurgunun boğucu teknik/tekonolij detayından uzak ve aynı şekilde felsefi derinliğin sıkıcılığından uzak yeterli bir medeniyet sorgulaması.

Puanım 4/5.

Bir kitabı okuduktan sonra klişe tabirle -damakta bıraktığı o tat; kitabın hikayesini, karakterlerini ve bitişini düşünmek, kitap ve yazarla ilgili internette biraz araştırma yapmak – ne büyük şans ki dönemimizde internet var- bence çok keyif verici bir etkinlik. Her kitaptan sonra az çok vakit harcıyorum bu işe. Farkettiğim şu ki, kitabı bitirdikten sonra en çok sevdiğim şey kitabın karakterlerini, geçtiği mekanları görselleştiren çizim/illüstrasyonları incelemek, filmi çekilmişse ona bir göz atmak çok hoşuma gidiyor.

Mars Yıllıkları’nın Sovyetler Birliği’nde çekilen bir filmi ve ABD’de de çekilen bir dizi filmi  varmışÂ (youtube), dizifilmin adı en sevdiğim alakasızlıkla “Dünyaya İhtar” diye Türkçeye çevrilmiş 🙂 Ama benim daha çok hoşuma giden çizimler, şuraya da Les Edwards‘ın yaptığı çizimleri aktarayım:


image description

Martian Chronicles: Canal RendezvousOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: Rocket SummerOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: Green TownOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: Green MorningOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: SandshipOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: Mr K And The Bee GunOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.This image is from my favourite story in The Martian Chronicles. The idea of the bee gun is wonderful.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: The WatchersOne of eight artworks commissioned by Hill House Publishers for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury. This edition was never published and Subterranean/PS Publishing did not use this artwork in their edition, but commissioned 5 new artworks.

Buy the original artwork?

Sold


image description

Martian Chronicles: Ray BradburyThis portrait of Ray Bradbury was commissioned by Hill House Publishers for their ill fated edition of The Martian Chronicles. That edition was never published but this artwork was used in the Subterranean/PS edition. The Master. What do you say when you are asked to illustrate such a classic? Yes please!

Buy the original artwork?

Sold


image description

The Martian Chronicles; There Will Come Soft RainsOne of five interior illustrations commissioned by Subterranean Press and PS Publishing for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury

Buy the original artwork?

 

Sold


image description

The Martian Chronicles; The Third ExpeditionOne of five interior illustrations commissioned by Subterranean Press and PS Publishing for their definitive edition of The Martian Chronicles by Ray Bradbury

 

Buy the original artwork?

 

Sold


image description

The Martian Chronicles; And The Moon Be Still As BrightOne of five interior illustrations commissioned by Subterranean Press and PS Publishing for their definitive edition of Ray Bradbury’s The Martian Chronicles.

 

Buy the original artwork?

 

For Sale… £950


image description

The Martian Chronicles; The Silver LocustsOne of five interior illustrations commissioned by Subterranean Press and PS Publishing for their definitive edition of Ray Bradbury’s The Martian Chronicles.

Buy the original artwork?

 

For Sale… £950


image description

The Martian Chronicles; Off SeasonOne of five interior illustrations commissioned by Subterranean Press and PS Publishing for their definitive edition of Ray Bradbury’s The Martian Chronicles.

Buy the original artwork?

For Sale… £1250



***

Kindle aldıktan sonra tekrar okumaya döndüğümü söylemiştim. Her kitabı okuduktan sonra kısa bir yazı yazayım, uçup gitmesin diye de bir ilke belirlemiştim ama maalesef şimdiye kadar bunu yapamadım. Mars Yıllıkları kitabıyla kaldığım yerden devam edeyim… Bol bağlantılı ve vakit alan bir yazı oldu.

Mutlu günler.

 

Kategoriler
Genel

YDS – Yabancı Dil Sınavından nasıl yüksek puan alınır?

İngilizceyle hepimizin geçmişte bir ara yolu kesişmiştir… Bu yolun ikinci kez kesişmesi büyük ihtimalle “ya ben biliyorum ama bir belge almam lazım” dediğiniz zaman olmakta… Bu belgeyi bazen çalıştığınız iş yerinde dil tazminatı alabilmek için, bazen ise bir yeterlilik ispatına ihtiyacınız olduğu zaman yaşamaktasınız.

Samimi olmak gerekirse, bir dili bilmek ve sınavdan yüksek puan almak tamamen farklı şeyler. Tabi dili bilmeden sınavlardan yüksek puan almak gibi bir şey de yok. Sadece geçmişteki öğrendiklerinizi nasıl kısaca hatırlayabileceğinizi ve biraz da üzerine koyarak YDS sınavından iyi bir puan nasıl alacağınıza yönelik kendi tecrübelerimden birkaç şey yazmamın faydalı olacağını düşündüm.

Konuya ömrünü vermiş bir uzman değilim, İngilizce bilgim de çok süper değil, iş görür bir İngilizceye sahibim, bugüne kadar girdiğim KPDS olsun YDS olsun ihtiyacım olan A notunu bir kaç kez 90-95 aralığında almayı başardım o kadar.

Kendimce, gördüğüm, uyguladığım ve işe yaradığını düşündüğüm kaynaklar ve çalışma yöntemini aşağıda kısa kısa yazayım, belki işe yarar:

1- YSD’ye Hazırlanmaya Başlarken

Bahsettiğim gibi, İngilizce’ye sıfırdan başlamadığınızı vakti zamanında biraz öğrenmiş olduğunuzu var sayıyorum. Bu nedenle öncelikle ne durumdasınız ona bakalım…

a) Ben hızlıca en baştan tekrar etmek istiyorum

b) Benim durumum iyi, bilgimi orta seviyede koruyorum

her iki durumda da kendimizi a seçeneğindeymişiz gibi varsaymamızı öneriyorum. Bu durumda bize en hızlı şekilde yol gösterecek temel bir kitapla devam etmeliyiz, eski bir kitap, klasik sayılabilir “English Grammar in Use“. English Grammar in Use üç farklı için ayrı sürümleri bulunmakta. Aşağıdaki resimde yukarıdan aşağıya Essential = Temel, EGiU = Orta ve Advanced = İleri sürümlerini görebilirsiniz:

English Grammar in Use - Başlangıç, orta ve ileri seviyeler (yukarıdan aşağı sıralı)
English Grammar in Use – Başlangıç, orta ve ileri seviyeler (yukarıdan aşağı sıralı)

Temel İngilizce bilginizi hızlıca toparlamak için Essential Grammar in USe kitabıyla başlanılmasını öneriyorum. Kitapta ünite sayısının fazla olması gözünüzü korkutmasın, her ünite 1 veya 2 sayfa ilk 100 sayfa sizin ihtiyacınız olan konuları kapsamlı şekilde incelemekte. Bu üniteleri hızlıca geçerken örnekler ve ünite sorularını muhakkak yapın derim.

Kitapta ilerledikçe ve bilgilerinizi hatırladıkça kitap size basit ve sıkıcı gelmeye başlayabilir, böyle hissetmeye başladığınızda orta seviye kitabı olan English Grammar in Use’a geçebilirsiniz. Bu kitapta da benzer şekilde kitabın ilk 100 sayfası sizin işinizi görecektir.

2- Kelimeler… Kelimeler… Kelimeler…

Belki de çoğumuzun en çok bunaldığı şey… Zamanında deftere 5’er kez yazarak ezberlediğimiz sürekli kullandığımız kelimelerin birçoğunu unutalı çok oldu değil mi… Hatırlamak da hiç kolay olmayacak… Kelimeleri ezberlemek ilerlemiş yaşınızda çok sıkıcı ve zor gelecektir. Kolayı yok…

Bu konuda önerim YDS’de en çok çıkan kelimelerin derlendiği listelerden ezber çalışmanız ayrıca kelime ezberi için cep telefonu uygulamaları edinmeniz olacaktır.

Örnek kelime derlemelerine şuradan bakabilirsiniz, ayrıca sadece kelime değil, sıfat (advective), fiiller (verbs), öbek eylemler (phrasal verbs), edatlar (prepositions) vb listelere de mutlaka bakın.

Cep telefonu uygulaması için ise, uygulama mağazasına “YDS” yazdığınızda karşınıza birçok uygulama çıkacaktır. Buradan hoşunuza giden uygulama varsa indirin deneyin.

Son olarak, kesinlikle bir kelime listesi yapın, yukarıdaki listelerde ve geçmiş yılların YSD ve KPDS sınavlarında gözünüze çok çarpan ve anlamını ezberlemekte zorlandığınız kelimelerin listesi olsun, arada dönüp baktın.

3- Paragraf soruları…

Çalışma gerektiren bir diğer zorlu alan… Sıkıcı, uzun ve garip konuları işleyen paragraflar yetmezmiş gibi bir de birbirine yakın cevap seçenekleri işi iyice zorlaştırmakta… Çözümlere gelirsek…

Genel olarak vereceğim en iyi tavsiye İngilizce haber ve benzeri tarzda şeyleri mutlaka okuma alışkanlığı kazanılması gerek. BBC gibi yabancı haber sitelerine mutlaka günde bir kez girin ve bu sitelerdeki aktüel haberler dışında olan haber-hikaye türü yazıları okuyun. Hem keyifli konularda okuma yapmış olursunuz hem de sınavdaki paragraflara benzer okumalar yapmış olursunuz. Bu sayede hem algınız yükselir hem de okuma hızınız artar, böylelikle sınavda karşınıza çıkan geniş paragrafın anlam bütünlüğünü tek seferde kavrayıp soruları daha kolay yanıtlayabilirsiniz.

Bu okumalar öyle çok zaman alacak şeyler değil, günde 1 hikaye okusanız yeter de artar bile…10 dakikanızı alır… Anlamını bilmediğiniz kelimelere mutlaka sözlükten bakın.

Buna ek olarak sınavda bu sorulara yaklaşımız da çok önemli olacaktır. Ben öncelikle paragrafın hızlıca bir kere okunması sonrasında ise her soruda önce sorunun okunması sonra seçeneklerin hepsine hızlıca göz atılıp tekrar paragrafa dönülmesi taraftarıyım. Soru türleri ör. “parçada anlatılmak istenen, en yakın, vs” ile ilgili ipuçlarını geçmiş yıllara ait çözümlü sınav sorularında okuyabilirsiniz.

4- Dilbilgisi & Zaman

Zaman konusunda English Grammar in Use’da çalıştıktan sonra, yine genel tavsiye olan yabancı kaynak okumalarının çok yardımcı olacağını düşünüyorum. Bazen göz alışkanlığıyla dahi past + past perfect vb kalıplarla ilgili soruları yapabiliyoruz.

Diğer dikkat edilmesi gereken ve çok soru gelen alanlardan biri ise bağlaçlar… Whereas, when, while… Bunlara ilgili dehangisinin olumlu + olumlu hangisinin olumlu + olumsuz durumlarda kullanılacağına dair notlar alın. Bu size az 5-6 soru kazandırır. Aşağıda bahsedeceğim çözümlü sorularda da göreceksiniz zaten.



5- Sorular…

En önemli bölüm… Geçmiş yıllara ait çıkmış sınav sorularının çözümü… Çevremde yaptığım gözlemlere göre bu soruları çözmeyenlerle çözenler arasında ciddi bir puan farkı oluyor. Öncelikle zaman kazanma, benzer soru biçimine alışkanlık ve en önemlisi ise soru çözümlerinin bize öğrettiği kritik bilgiler.

Biliyorsunuz son yıllarda ÖSYM sınav sorularının sadece bir kısmını yayınlıyor, bu nedenle önceki YDS, KPDS ve hatta ÜDS sınav soruları çok büyük önem taşıyor. Bence bu sınavda başarılı olabilmenin yolu geçmiş yıllardaki çıkmış soruları çözmekten geçiyor.

Kitap önerisi olarak, fasikül halinde yayınlanan çıkmış soruları önerebilirim. Çıkmış soruları öyle laylaylom, bir soruya bakayım bir cevaba gibi çözmenin pek faydalı olacağını düşünmüyorum. Bu sınavları deneme sınavı olarak yapılması daha faydalı olacaktır. Akşam eve yorgun geldiniz, çok vaktiniz yok… Bu durumdaysanız sınavı 2’ye bölüp 40’ar soru şeklinde iki farklı günde yapabilirsiniz. Ha bir de kendinizi tanımanız önemli, mesela ben en çok hatayı ilk 40 soruluk kısımda yapan birisiyim (kelimeler, zamanlar, bağlaçlar vs) bu nedenle çıkmış sorularda sınavın ilk 40 sorusunu yapıyorum.

Çıkmış sorularda çalışmanın püf noktası ise, anlatımlı soru çözümlerini okumak ve eksik olunan noktaları tespit ederek adeta kısa bir özet gibi ders çalışmak. Bu nedenle bu yöntem çok pratik ve sonuca odaklı bir çalışma şekli.

Ben daha önce Goodbye KPDS Goodbye giye bir kitap almıştım… Çok süper olmasa da işime yaramıştı. Şimdi en son sınavlarda ise İrem Yayıncılık’tan çıkan “YDS Çıkmış Sorular ve Çözümleri” kitabıyla hazırlandım. Kitaptaki çözümler güzel, ipuçları pratik fakat bazı dizgi hataları (cevap seçeneği D iken B’yi  yazmak gibi) ve “fantboys” gibi kendi uydurdukları çözüm pratikleri dışında fena değil.

YDS Çıkmış Sorular ve Çözümleri - İrem Yayıncılık - Suat Gürcan, Rıdvan Gürbüz
YDS Çıkmış Sorular ve Çözümleri – İrem Yayıncılık – Suat Gürcan, Rıdvan Gürbüz

Fasikül kitabı internet üzerinden 15 TL’den başlayan fiyatlarla alabilirsiniz. Veya başka bir çözümlü çıkmış sorular seti de alabilirsiniz. Yeter ki çözümler öğretici şekilde yazılmış olsun.

Özetlersek

1- English Grammar in Use kitabını alıp hızlıca üniteleri işliyoruz
2 – YDS’de en çok çıkan kelimeler listelerinden ediniyoruz, tureng.com gibi sözlükleri bolca kullanıyoruz
3-  bbc.com‘daki ilginizi çekebilecek makale/haber-öykü gibi şeyleri okuyoruz (her gün en az 1 tane)
4- Çıkmış Sorular ve Çözümleri kitabı alıyoruz ve deneme sıavı gibi yapıyoruz, hatalarımızı gidermek ve doğrularımızı pekiştirmek için çözümleri güzelce okuyoruz.


Benim önerilerim bu kadar, gördüğünüz gibi sihirli bir ipucu yazmış değilim kimse de yazamaz. Tek çare çalışmak, ben kendi çalışma yöntemimi yazdım, yazdıklarım sizin de işinize yarayabilirse ne mutlu.

Mutlu günler.

 

Kategoriler
Genel

Bir “Portal” üzerine…

Türkiye’de özgür yazılım katkıcılığı yapmak zor iş… Hatta katkıcılığı bırakın topluluk üyesi olmak bile pek kolay değil…

2007 benim için bu alanda bir milat, kişisel aydınlanma, özgür yazılımın alnımda çıkardığı 3. göz… Bu tarihi referans alırsam 2007 öncesi -topluluk/camia ne derseniz artık- aitlik süreci çok zordu. Bakıyorum da 2007 sonrasından ta ki hatırlamak istemediğim bir tarihteki Özgürlükİçin.org çöküşüne kadar gerçekten güzel zamanlar geçirmişiz… Bu çöküşten sonra ise, topluluk ve aidiyet dışında özgür yazılım dünyasıyla olan bağlarımız da zayıflamaya başladı… En büyük zorluk ise bir portal, bir ana gemi olmayışı.

Efsanevi Özgürlükİçin sitesi hayalet gemi gibi bant genişliklerinde seyretmekte...
Efsanevi Özgürlükİçin sitesi hayalet gemi gibi bant genişliklerinde seyretmekte…

Bu zorluğu kısaca masaya yatırırsak -aslında buna da çok zamanım yok- madde madde gidelim:

  • Özgür yazılım dünyasından haberler / sürüm duyuruları
  • Ortak bir paylaşım/yardımlaşma alanı – forum
  • Blog kardeşliği – gezegen
  • İncelemeler – özellikle oyun ve heyecan verici şeyler

Bu ve bunun gibi onca şeyi bir araya getiren harika bir şeye sahipmişiz; özgürlükiçin.org hatta o zman o kadar zenginmişiz ki bir de pardus-linux.org‘a sahipmişiz… ve cahilmişiz… bunların artık geride kaldığını kabul etmek gerekiyor…

Özgür yazılımda böyle “değerler” (bu kelimeyi kullanmayı da pek sevmiyoırum) ne kadar önemliymiş, onu düşünüyorum bir kaç gündür… Bunların eksikliği gerçekten özgür yazılım dünyasını takip etmekte insanı çok zorluyor… Hadi ben İngilizce biliyorum takip edebiliyorum… Ya ait olmak? Paylaşmak? Yardımlaşmak? Birlikte bir şeyler yapmak isteyip de o marşa basıp o enerjiyi boşaltabilmek? Yapabilmek? Bunlar yok…

Atlamadan bir de teknokedi.com vardı, o da bu açığı kapatmak için kendi öz amacı olmasa da alan yaratmak için katkı vermişti. Sevgili Ali Işıngör abimizin iyi niyetiydi…

Şu anda bu alan içice dağınık halde… Andoid, tabletler  ve mobil teknoloji birçok kişinin başını döndürdü ve masaüstü arka plana itildi, fakat şimdi GNU/Linux masaüstünün güçlenerek geldiğini görüyorum. Steam’in GNU/Linux’a gelmesi ve süpersonik oyunları Linux’a taşıması, Nvidia – Ati sürücülerindeki yenilikler + Vulkan vs, ve nihayetinde de Microsoft’un başlayan Linux aşkı(!) (hem Office’in potansiyel Linux sürümü beklentisi hem de Office 365)… Bunlar harika şeyler aslında… Masaüstünde Linux kullanımını kısıtlayan birçok sıkıcı bahane ortadan kalkıyor -konuyu uzatmamak adına özgür yazılım felsefesiyle kapalı yazılım tercihini kullanıcıya bırakalım… Yakında kendi adam akıllı dağıtımıyla pazara çıkacak masaüstü/dizüstü bilgisayarlar görmeyi umuyorum. (Dejavu değil…)

Konuya dönersek, şu anda bildiğim birkaç site arasında GNU/Linux dünyasına özel bir amiral gemi görebileceğim bir portal yok. Bildiğim siteler ise adeta kahramanca bir bireysel mücadele ile ayakta tutulmaya çalışılıyor, içerik sunmak için büyük emek ve zaman harcanıyor… Bunlardan bazıları:

  • getgnu.org – Fortran takma ismiyle adeta bir süperkahraman edasıyla paylaşılabilir bütün haberleri neredeyse tüm özgür yazılımla ilişkili forumlara ileten süper kişi. nasıl yaptığını hala çözebilmiş değilim.
  • linuxnotlari.co – Sevgili Mustafa Gökay’ın epeyce emek verdiği Linux Haber Platformu. OMG ubuntu tadında
  • acikgunluk.net – Sevgili Özgür Ilgın’ın günlüğü, özgür yazılım artı hobileri (özel ilgi alanı nostaljik ve avatür türk sineması)

* Başka bildiğiniz aktif sayılabilecek site varsa yorumlara yazarsanız sevinirim.

Yeni bir site?

Hayır, yeni değil, birleştirici, geniş ve yeni içeriği sunan bir site… Kolektif ve eğlenceli, hatta daha önce olmadığı kadar eğlenceli olmalı… Özgür yazılım caps galerisi dahi olsa olur…

Neden?

Çünkü ihtiyaç var

Peki gönüllü mü olacak, nasıl ayakta duracak?

Ticari bir proje olmalı. Para kazanmalı, en azından masraflarını çıkarmalı.

Özgür yazılım projeleri ve ticari amaç???

Böyle bir tabu var, ticari amaç güdülebilir. Özgür yazılım ürünleri dahi parayla satılabilir ki bu gibi işlerde “reklamsızlık” sanki bir bekaret kemeri gibi her projeye iliştiriliyor. Çok anlam veremiyorum…

Ticari amaç olmalı, diğer türlü hiçbir şekilde ayakta duramadı. Bağış kültürü bizim ülkemizde yok, şahsi fedakarlık bir yere kadar… Bir de bu işleri üstlenen kişiler sürekli rica minnet ile istekte bulunmak gerekiyor; damdan düştüm bilirim, yok bize sunucu, yok bize alan adı lazım diye aramaktansa parayı basıp almak en sağlıklısı.

Kim yapacak? Nasıl bir model?

Şu an bu işi hobi olarak yapan arkadaşlar ve böyle bir projeye girmek isteyen kişiler bir araya gelebilir, gelir paylaşımlı kolektif bir model üzerinde anlaşabilir. Dileğim de budur. Şayet onlar olmazsa, İngilizce bilen birkaç üniversite öğrencisi arkadaş böyle bir projeye girerse hem hobi, hem harçlık hem de ileriye yönelik belki de kendi işlerini kurabilirler.

Gelir yeterli olur mu?

Varsayalım Google Adsense ile yola çıktılar, Türkçe içeriğin reklam başı getirisi tabi ki İngilizce içerikten daha düşük olacaktır, ama akmasa da damlar, ileriye doğru hacim arttıkça tatmin edici bir gelir gelebilir.

Özellikle Steam sayesinde oyun inceleme ve tanıtım içeriklerinin ileride büyük potansiyeli olacağına inanıyorum.

Zorlukları?

Tahmin ettiğim bazı zorlukları var, bunun yanı sıra yukarıda bahsettiğim arkadaşların yaşayıp deneyimlediği zorluklar da vardır. Sonuçta protonların çarpıştırmayacakları için kolayca üstesinden gelebileceklerini düşünüyorum. Linus Torvalds’ın “Just for fun – Yanlızca Eğlenmek İçin…” sözüne yaslanıp eğlenceli bir yola girilebilir…

***

Yukarıdaki kendi kendime röportajım daha kısa bir yazı yazmak içindi, kendimi havaya sokmak için değildi. Epeydir bir şey karalamamıştım, lafı iyice uzatmak istemedim 😉

Dilerim bu yazım bir açık davet olur, en azından bir tartışma başlar ve şu üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyebiliriz.

***

Bonus: “Var mı peki bu haberleri takip edebileceğimiz yabancı bir site?” diyenler özgür Ilgın’ın 10 sitelik listesine bakabilirler: En çok takip ettiğim 10 yabancı GNU/Linux haber ve blog

***

Son olarak, ben bu yukarıda yazdıklarımı düşünürken LKD‘den şöyle bir ileti de geldi. Katkı verebilceklerin dikkatine:

Merhaba,

Dünyada özgür yazılım ve ilgili alanlar (kişisel verilerin gizliliği, ifade özgürlüğü, telif hakları vs.) hakkında önemli gelişmeler yaşanmakta. Ancak bu gelişmeler hakkında yayımlanmış güncel haber ve yazılar yabancı dil (başta İngilizce) bilmeyen ilgililere ulaşamamakta. Bu nedenle, güncel haber ve yazıları Türkçeye çevirmek amacıyla bir çeviri grubu kuruyoruz. Çeviri grubu çalışmalarına LKD üyesi olsun ya da olmasın özgür yazılıma gönül vermiş herkes katılabilir.

Çevirisi yapılacak haber ve yazılar, LKD tarafından hazırlanacak bir sitede düzenli olarak yayımlanacak. Ayrıca aylık olarak da bülten haline getirilerek duyurusu yapılacak.

Çeviri grubuna katılmak için yk@linux.org.tr adresine, kısaca kendinizi tanıtan ve çalışma grubuna katılmak istediğinizi belirten bir e-posta atmanız yeterli olacaktır.

– 

ibrahim izlem GÖZÜKELEŞ

https://plus.google.com/109568522902358862122/posts/SC6dNnTsZAJ

~DAVET~

Özgür Yazılım Günleri 2016: LibreOffice Geliştirme ve Yaygınlaştırma Toplantısı
Özgür Yazılım Günleri 2016: LibreOffice Geliştirme ve Yaygınlaştırma Toplantısı –

(twitter bağlantısını yapıştırınca yukarıdaki kendiliğinden çıktı, vay be!)

Fırsatınız varsa katılın, detaylı bilgi için: http://ozguryazilimgunleri.org.tr/2016/etkinlik-programi/

Mutlu günler.

Kategoriler
Genel

Uçan Kaykay yaptık diyorlar…

————————–   Bayatlamış yazı başı———————————–

Geçtiğimiz yılın sonunda Geleceğe Dönüş filmindeki Uçan Kaykayı temel alarak teknolojinin farklı bir ilerleme yolu olduğunu anlatmaya çalıştığım bir yazı yazmıştım.

Dün, sağolsun Ahmet A. Akın Google+ bağlantıma beni çok sevindiren bir haber linki gönderdi. Evet, uçan kaykay yapılmış!

Habere göre Totoya’nın lüks araç markası Lexus uçan kaykayın çalışan bir modelini ürettiğini duyurmuş. Evet, gerçek bir uçan kaykay!

Lexus'un geliştirdiği uçan kaykay prototipi
Lexus’un geliştirdiği uçan kaykay prototipi

Uçan kaykay Lexus’un sitesinde verilen bilgilere göre nitrojenle soğutulmuş süperiletkenler ve mıknatıslar kullanmakta. Bu teknoloji Toyata’nın ana ülkesi olan Japonya’da hızla ilerlemekte. Geçtiğimiz yıl bir japon demiryolu şirketi manyetik kaldırma treniyle yeni bir dünya hız rekonura imza attı. Toyota geçtiğimiz yıl niyetini bu teknolojiyi arabalar için denemekte olduğunu açıklamıştı.

Toyota’nın Teknik Yöneticiler Gurubu sorumlusu Hiroyoshi Yoshiki 2014 yılında katıldığı Sausalito, California’da gerçekleştirilen ‘Bloomberg Next Big Thing – Bloomberg Sırakdaki Büyük Şey’ zirvesinde “Bu aslında çok gizli bir bilgi, fakat en ileri Ar-Ge alanımızda uçan araba konusunda çalışmaktayız.” demiş ve uçan araba konusunda şu tarifi vermişti “Uçan araba yoldan birazcık yukarıda bir araba demek yani yolla bir sürtünmesi veya direnci bulunmamakta”.

Lexus uçan kaykay prototipini bu yaz Barcelona’da test etmeyi planlamakta. Ayrıca Lexus’un ve Martin McFly’ın geleceğe seyahat ettiği ve uçan kaykay’ı tecrübe ettiği 21 Ekim 2015 tarihi için geri sayımda olduğu ve ilerleyen günlerde daha fazla bilgi vereceğini söylemekte.

Haberi yukarıda aktarmaya çalıştım. Gelelim haberle ilgili eyyorlamalarıma….

Lexus 21 Ekim 2015’e sanıyorum ki büyük bir duyuru yapacak. Ortaya ne çıkabilir diye düşündüğümüzde büyük ihtimalle havada durabilen ve belli bir ağırlığı kaldırabilen bir kaykay çıkaracaklardır. Bu kaykay sanıyorum ki normal bir zemin yerine özel bir zemine hareket edecektir. hatta zemin futbola  müsaitse, pardon… Zemin gerçekten özel ise insan ağırlığını da kaldırabilir ve bizi gerçekten etkileyebilir.

Haberde benim asıl dikkatimi çeken “Aslında gizli bilgi ama “uçan araba” üzerinde çalışıyoruz kısmı… İnsan “vay, sonunda uçan araba fikri uçuk mucitlerden çıkıp endüstriyel değerlendirilmeye başlanmış” diyor. Açıklamadan anlaşılacağı üzere “sadece zemine temas etmeyen” bir arabadan söz ediliyor. Buradan da bu arabalarla birlikte özel yolların da tasarlandığını düşünebiliriz.

Quantum Levitation (Kuantum Yükselme) teknolojisi anladığım kadarıyla bildiğimiz beton ve asfalt yollarda çok verimli olmayacaktır. Peki bu uçan arabaların özel yollara ihtiyaç duyuyor olması ve dünyadaki yolların bu arabalar için özel bir malzemeyle örneğin manyetiklik sağlayan özel bir karışımla birçok karışım içermekte kaplanması gerçek dışı ve gerçekleşmeyecek bir fikir mi?

Kesinlikle hayır, hem ekonomik olarak hem de teknik olarak bana gerçek dışı gelmiyor. Dünyanın etrafını binlerce kez saracak ilkel&modern bir kablolamayı yaptığımızı, milyonlarca kilometre yolu fosil yakıt artığıyla kapladığımızı, yine yüzbinlerce kilometreye demir raylar döşediğimizi düşününce bu hiç de zor bir şey olmayacaktır. Bu yolları yapmanın yaratacağı ekonomik hareketlilik bile dünyanın şu an ihtiyacı olan bir şey.

Kim uçan bir arabaya binmek istemez ki?

Uçan arabanın talep edilecek bir araç olup olmaması en önemli şey. Evet bu yapılabilir, yaptık şuradaki parkurda da sürebilirsiniz demek aslında çok bir anlam ifade etmiyor. Uçan arabanın günlük hayatımıza girebilmesi için gerekli altyapıyı ancak uçan arabaya olan talep sağlayabilir.

Bu talep nasıl oluşacak? İnsanların uçan araba almak için kıstasları nelerdir diye sorunca klasik sıralayabiliriz bunlar; fiyatı, yakıt ekonomisi, güvenlik seviyesi, hızı ve performansı vb… Hatta mevcut içten yanmalı motora sahip arabalar, yetmediyse elektrikli arabalar varken neden uçan araba alınır ki diye sorgulayabiliriz.

Bence bu iki temel sorgu da pek işe yaramacaktır. Neden derseniz, bence uçan araba tüketim isteği doğuran bir ticari mal. Tıpkı cep telefonları veya video oyunlar gibi… Kablolu telefonlar ve telsiz ağı bu kadar yaygınken cep telefonları neden bu kadar yayıldı ki? İlk yaygınlaştığı yıllarda insanların belki de %99’una marjinal bir fayda sağlamadı -eve gelirken ekmek alıp almama kararsızlığını giderdi, o ayrı-. (Şimdiyse bu cihazların hızlı internet bağlantılarına sahip olması bu cihazları çok daha farklı bir konuma getirdi….) Milyarlarca dolarlık bir pazar oldu, dev bir altyapı kuruldu vs… Diğer bir örnek ise oyun konsolları, milyarlarca dolarlık pazar oluşturmasındaki ekonomik fayda neydi? Video oyunları hangi ekonomik gerekçeyle bir endüstri oldu, keyif, istek eğlence… Fiziki oyuncaklar, masa oyunları… Bunları geçtim, futbolun kendisini oynamak varken neden bilgisayarda oynamaya kalktı ki insanlar? Bunları açıklayabilmek zor. İlla ki bir açıklama getirmek istenirse ortaya sunulan gerekçelerin hiçbiri “gerçekçi ve ekonomik” olmayacaktır.

Uçan arabanın da benzer biçimde tercih edileceğini düşünüyorum. Yeni bir araba alırken “üzerine biraz daha koy Golf al” tavsiyeleri yerinde “üzerinde biraz daha koy uçanından al” denektir diye tahmin ediyorum.

Mevcut ekonomik sistemler bizi asla yıldızlara taşıyamaz.

Uçan araba bir tüketim aracı, mucizevi gibi göründe de aslında hayatımızı bu haliyle çok değiştirecek bir araç değil. Geliştirilmesinin sebebinin insanlığı ileri taşımak olmadığını biliyoruz. Şu anki ekonomik sistemin içinde başarılı bir bilimsel gelişim, özel sektör mucizesi, işte girişimin gücü ve sağladığı ilerleme gibi tanıtılacaktır.

Bu değerlendirmelerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Yüzyıla yakın bir süredir otomobil yapıyoruz, son 25 yılda inanılmaz ilerlemelerin olduğu söyleniyor fakat hala can güvenliği sağlanamayan, çevreye geri dönülmez zararlar veren ve yüksek maliyetli bir çemberin içinden çıkan mucize durumu kurtarmıyor.

Varsayalım ki dünyada karayolu ulaşımı yok ve ekibimizle dünyanın tüm ülke liderlerinin toplandığı bir salonda sunum yapıyoruz. Şu gerçekleri söylediğimizi varsayalım.

Şu anki karayolu taşımasını ve araçlarımızla müthiş bir ulaşım sistemi sunuyoruz. Fakat her yıl yaklaşık 1.3 milyon kişi bu sistemi kullandığı için ölecek ve bu sistem küresel ısınmaya neden olacak/ hızlandıracak ve dünya üzerindeki yaşanabilir süre şu biraz kısalacak. Bazı ülkelerde kuraklık olacak vs… Ayrıca bu sistem 40 yıl sonra işe yaramayacak, malumunuz petrol rezervlerimiz sınırlı…

Bu sizce kabul edilebilir bir sistem olur muydu? Elbette ki olmazdı. Olmama sebebi yeteri kadar mükemmel olması değil, tehlikeli olması. Ekonomik olarak harcanan kaynağa değmiş mi orası da ayrı bir tartışma….

Konuya dönersek, şu anki sistemde teknolojik ilerlemeler “karlılık” ilkesinin boyunduruğunda kalarak yeteri kadar hızlı gerçekleşmiyor. Araştırma geliştirme faaliyetleri ürün iyileştirme ile sınırlı kalmakta ve sonunun ne olacağı belli olmayan yüksek maliyetli keşif çalışmalarının altına kimse girmemekte. Gelişmiş üniversiteler ise biraz biraz biraz bir şeyler olmakta. Tabi devrimsel girişimlerde bulunan bazı şirketleri de atlamak lazım SpaceX vs gibi…

Aslında burada değinmek istediğim sorun teknolojik ilerlemenin ekonomik olarak karşılığıın tanımlanmamış oluşu. Daha açık anlatmaya çalışayım; esas sorun milyarlarca dolar harcamaktan bahsettiğinizde bu harcamanın geri dönüşünün ne olacağını hesap edemiyor oluşunuz. Bir yatırım değeri tespit edilemiyor, sonucu belli değil ve şayet sonuca ulaşılsa bile edilecek kar -astronomik, süpersonik tarihin en büyük karı da olabilir- ölçülemiyor.

Bu sorunun önü aslında 90’lı yıllarda biraz olsa açılmış durumda. Amerika’da yaşanan Silikon Vadisi devriminden sonra teknoloji şirketlerinin değerlerinin ölçülememesi, sonrasında ise mali sektör ile finansal sektörün ayrışmasıyla günümüze kadar gelen bir ekonomik değerleme pratiği oluşmuş durumda.  Bilgi ekonomisi vs… Ama yine altını çizmek istiyorum, bunların hepsi ticaretle ilintili.

Güneş Sistemimizin dışına insanlı araçlarla ulaşabilecek teknolojinin ekonomik değerini nasıl ölçebiliriz? NASA’nın piyasa değeri ne kadar?… Milyarlarca dolarlık araştırma harcamasının kayıp harcama yerine klasik ekonomik anlayıştaki emek-değer mal-değer gibi somut şekilde hesap edilmesi nasıl mümkün olacak. Sorun işte burada.

Sonnot: Üzerinden bir kaç kez daha geçmem gereken bir yazıydı, bu haliyle mazur görün.

————————–   Bayatlamış yazı sonu ———————————–

Güncelleme:

Uçan kaykayla ilgili ben bu yazıya geçen ay başlamıştım, bu ay bitti. Bitirene kadar çoktan prototip tanıtılmış. Yukarıda tahmin ettiğim gibi…

İzlemesi bile çok zevkli, buyrun:

Yapılış hikayesiyle ilgili de güzel bir video var:

Meraklısına Geleceğe Dönü filmindeki uçan kaykay sahnesi:

Kategoriler
Fikir Genel

Temiz suya erişime bir adım daha yaklaşıldı hem de hesaplayarak

Daha önce vatandaş bilimi uygulamalarından bahsetmiştim. Bu uygulamalar arasında en geniş ölçekli projelerden biri olan WorldCommunity Grid’den bugün gelen sevindirici bir haberi paylaşmak istiyorum. (Aktarmak yerine çevirmek benim için daha kolay olacak…)

Temiz suya erişim için yeni potansiyelleri ortaya çıkarıyoruz.

Gönüllü katkıcıların karbon nanotüpleri içindeki su çalışmalarına katkısının temsili
Gönüllü katkıcıların karbon nanotüpleri içindeki su çalışmalarına katkısının temsili

Temiz Su için hesaplıyoruz.

Sayın Bildirici,

Bugün “Computing for Clean Water Research – Temiz Su Araştırmaları için Hesaplama” takımı karbon nanatüplerinden nasıl daha etkili su filtreleri üretilebileceğine dair keşiflerini duyurdu. Dünya çapında 1 milyardan fazla insanın temiz içme suyundan yoksun ve bu çığır açan buluş en çok ihtiyacı olan insanlara temiz ve içilebilir suyu ulaştırabilir.

Güvenli olmayan içme suyu nedeniyle Dünya'da her yıl ölen insan sayısı savaş ve çaıtşmalarda ölen insan sayısından çok daha fazla.
Güvenli olmayan içme suyu nedeniyle Dünya’da her yıl ölen insan sayısı savaş ve çatışmalarda ölen insan sayısından çok daha fazla.

Araştırma ortaklarımız World Community Grid’i (Dünya Topluluk Şebekesi) kullanarak suyun karbon nanaotüplerinden akışını eşi benzeri görülmemiş bir detay ile sayısal ortamda canlandırarak suyun akış hızını %300 artırabilecek olağanüstü bir şey ortaya çıkardılar. Bu teknolojiyle su filtreleme ve tuz çıkarma teknolojilerini iyileştirme potansiyelinin yanı sıra bu yeni keşif temiz enerji ve ilaç alanında uygulanma potansiyeline de sahip. Ekibin bu önemli keşfi prestijli bir dergi olan Nature Nanotechnology Journal’da bugün yayımlandı.

Bu keşif ancak araştırma çalışmalarına katkı veren 150.000 World Communty Grid gönüllüsünün katkısı sayesinde hayata geçebilirdi.

Daha fazla öğrenmek ve mevcut araştırıma projelerimize yardım etmek için World Community Grid‘e üye olun.

Bu heyecanlı hikayeyi paylaşın!

Tüm yaptıklarınız için teşekkürler.

World Community Grid Takımı

 

İşte böyle… Bilgisayarımızın atıl işlemci gücüyle belki de dünyadaki temiz su sorununu çözülecek…

Bununla kalmamakla birlikte belki de World Community Grid ve benzeri diğer projeleri sayesinde insanlığın en büyük sorunları olan (https://secure.worldcommunitygrid.org/research/viewAllProjects.do); temiz enerji, ebola, kanser, AIDS vb sorunları da ortadan kalkacak…

Ben işe yarayacağına inanıyorum.

Kategoriler
Fikir Genel

‘Vatandaş Bilimi’ ve Oyun Oynayarak Kansere Çare Bulmak

Bugün elimizdeki cep telefonları on yıl öncesinin bilgisayarlarından çok daha güçlü işlemcilere sahip ve çok daha gelişmiş yazılımlar üzerinde koşmakta. Bu cihazlar üzerinde bugün yapılamayacak çok az şey var. Hepimizin gündelik hayatında elimizden düşürmediğimiz bu cihazlarda kuşkusuz en çok zaman geçirdiğimiz etkinliklerden biri ise oyun oynamak. Çevrenizde; metroda, metrobüste hatta manzaralı bir çay bahçesinde dahi insanların telefon ekranlarına küçük bir dikiz attığınızda insanların hayatlarının rutin bir eylemi olarak bir oyuna bulaştığını ve vakit geçirmek için bu oyunu kullandığını görebilirsiniz. Bu oyun mesaisi aynı zamanda ciddi bir insan gücü de demek…Â İşte vatandaş bilimi de buradan yola çıkarak bu oyun mesaisi üzerinden taşınabilir cihazlarımızı bilime katkı verebileceğimiz bir araca dönüştürüyor.

Vatandaş Bilimi nedir?

Öncü Vatandaş Bilimi projelerinden Seti@home dünya dışı akıllı yaşamı arıyor.
Öncü Vatandaş Bilimi projelerinden Seti@home dünya dışı akıllı yaşamı arıyor.

Vatandaş Bilimi (Citizen Science) terimi çoğu zaman kıtalar arası işbirliği yapan biliminsanı takımlarını içermekte. Fakat şimdi, internetin gücüyle artık uzman olmayan kişiler de katılıyor.

Vatandaş bilimi birçok farklı kategoriye ayrılmakta. Öncü proje olan SETI@Home milyonlarca katılımcının atıl hesaplama zamanını kullanarak dünyadışı akıllı yaşam araştırmasında kullanmakta. Seti@Home’un açtığı yoldan devam ederek Boinc@Home ile biyolojiden fiziğe birçok alana, Folding@Home ile de tıp alanına atıl hesaplama zamanlarını bağışlamakta. Vatandaş biliminsanları ayrıca Galaxy Zoo gibi gök cisimlerini sınıflandırma çalışmalarında ve hatta doğayla ilgili Great Sunflower Project gibi projelere gönüllü olarak katılmakta. Bunun yanı sıra işin biraz daha mutfağına girerek Fold.it projesiyle bulmaca çözerek ‘Protein Katlama – Protein Folding‘ bile yapmak mümkün.

Oyun ve biyolojinin ilk harmanlandığı Fold.it projesi, onyıldır çözülemeyen HIV ile ilgili bir proteinin 10 gün içinde bir oyuncu tarafından çözülmesiyle kendisinden söz ettirmişti.

İşte buradan çıkan bir fikir ile ‘Vatandaş Bilimi” mobil- yani taşınabilir cihazlara eğlenceli bir şekilde taşınmakta.

Daha fazlasını merak ediyorsanız Uzay, İklim, İnsanlık, Doğa, Biyoloji ve Fizik kategorisinde Vatandaş Bilimi projelerini bir çatı altında toplayıp sunan Zooniverse.org sitesine göz atabilirsiniz.

2013 yılında gerçekleştirilen bir ortaya atılan bir fikir ile ilk defa tıp alanında bir proje oyunlaştırılıp mobil cihazlar üzerinden insanların kanser araştırmalarına katkı verebileceği bir projeye dönüştü. Cancer Research UK, Amazon Web Services, Facebook ve Google geliştiricileri, akademisyen ve bilim adamlarıyla birlikte genetik veriyi dönüştürebilen eğlenceli bir oyun oluşturmak için yola çıktı. Bu süreçte alınan fikirlerle Play To Cure: Genes in Space (Tedavi etmek için oyna: Uzaydaki Genler) oyunu ortaya çıktı. Oyunun yayınlanıp başarılı olması üzerine ise bir diğer oyun olan Reverse the Odds (Odları Geri Döndür) isimli bir oyun daha yayınlandı.

Genes in Space oyunu 2012 yılında Birleşik Krallık’ta gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir göğüs kanseri araştırmasını temel almakta ve bu araştırmada elde edilen DNA verilerinin sanal bir madde olan ‘Element Alpha‘ya dönüştürülmesiyle analiz edilecek haritalar oluşturulmakta.

Bir bilgisayar oyunu ile tıbbi veri analizinin ne kadar başarılı yapılabileceği konusunda ise oyun geliştiricileri ve uzman biliminsanları şaşırtıcı bilgiler vermekte [1]. Uzmanlara göre mevcut bilgisayar yazılımları genlerdeki bozulmaları incelemek için yeteri kadar isabetli incelemelerde bulunamıyor ve %10’luk bir ıskalama olmakta. Oyunun arkasındaki bilim konulu detaylı yazılar [2] [3] incelendiğinde bilgisayarların DNA üzerindeki bu izleri incelemekte henüz insan gözü kadar iyi olmadığı ve bu binlerce veri setini incelemenin ise ço büyük bir zamana mal olduğu söylenmekte. İşte bu oyun sayesinde ise oyuncular tarafından hızlıca incelenebilen bu veri setleriyle araştırmaların hızlandığı söylenmekte.

Bu oyunlara temel teşkil eden ilk girişim olan çevrimiçi kanser hücrelerini inceleme platformu olan Cell Slider sitesinde bugüne kadar 2 milyondan fazla slyatın incelendiği düşünülünce, projelerin gerçekten faydalı olduğu görülüyor.

Genes in Space’in başarılı olması üzerine geliştirilip yayınlanan bir diğer oyun olan Reverse the Odds oyunu ise bir bulmaca oyunu. Bu oyunda genetik veriyi analiz etmek yerine mevcut kanserli hücreleri ve bu hücrelerin biyolojik işaretlemeleri (biomarker)  tespit edilmeye çalışılıyor.

Reverse The Odds projesini yöneten Dr. Anne Kiltie, Reverse The Odds oyuncularının hali hazırdaki bilgisayar analizlerinden çok daha hızlı ve %10 daha başarılı olduğunu ve ortalama isabetin de tıpkı Cell Slider gibi mevcut biliminsanlarına yakın olduğunu belirtmekte[4]. Reverse the Odds’da bugüne kadar 3.200.000 civarında görüntü analiz edilmiş ve toplamda 31.000.000 görüntü analiz edilmeyi beklemekte.

Gerçek kanser hücrelerini tespit etseniz de merak etmeyin, gerçek hastalara teşhis koymuyorsunuz. Oyundaki verileri yüzlerce insan analiz ettiği için hata yapmaktan çekinilmemesi gerektiniği söylenmekte.

Candy Crush veya Angry Birds gibi popüler bir oyunu oynayıp vakit öldürmek yerine Vatandaş Bilimi oyunları oynayarak insanlığa katkı vermek daha iyi bir seçenek olarak önümüzde durmakta.

Biraz daha detaylı anlatabilmek için oyunları yakından tanıyalım:

(Belki ileride işe yarar diye oyunların resmi sayfalarını çevirip aktardım)

1- Play to Cure: Genes in Space:

2014 başında yayımlanan Play To Cure: Genes in Space oyunu gerçek genetik verilerin oyuncular tarafından analiz edilmesine üzerine kurulu eğlenceli bir uzay oyunu.

Bilim kahramanı olun

Play to Cureâ„¢: Genes in Space, oyuncuların kolektif gücünü kullanarak gerçek genetik verileri analiz etmek ve kanseri daha kısa zamanda alt etmek için geliştirilmiş dünyanın ilk ücretsiz mobil oyunudur.

Oyun

Oyundaki görev sanal bir madde olan Element Alpha’yı toplamaktır. Element Alpha, birçok kanser türüne dayanak oluşturabilecek genetik kanser verisini temsil etmektedir.

Oyunda Bitfrost Şirketi’nin bir elemanı olarak göreviniz değerli ve satılabilir Element Alpha maddesini toplamak ve rütbenizi aşağıdakileri yaparak yükseltmektir:

  • Element Alpha’Nın en yoğun olduğu bölgelere göre rotanızı belirlemek
  • Rotanızı takip edip olabildiğince çok Element Alpha toplamak
  • Element Alpha toplarken ve sonrasında astroidlerden kaçınmak ve ateş ederek asteroidleri yok etmek
  • Geminizin özelliklerini geliştirerek daha güçlü hale getirmek ve daha çok Element Alpha satabilmek.

Genes in Space oyununda görev sanal bir madde olan Element Alpha’yı toplamaktır. Element Alpha, birçok kanser türüne temel teşkil eden genetik kanser verisidir.

 Uygulamayı Apple App Store’dan indirmek için tıklayın

 Uygulamayı Google Play’dan indirmek için tıklayın

Not: bazen bağlantı vb sorunlar nedeniyle boş harita gelmekte, Back (Geri) deyip tekrar Play tuşuna basıp (bazen bir kaç sefer tekrar etmek gerkebilir) deneyebilirsiniz

Oyunun arkasındaki bilim

Veri analizi bilim adamlarına iki anahtar konuda iletilmektedir:

  • Birincisi haritada Element Aplha yoğunluğuna göre çizdiğiniz rota
  • İkincisi uzay geminizle galaksilerarası uçuşunuz esnasında topladığınız Element Alpha miktarı ve konumu

Genes in Space oynayarak biliminsanlarının çok uzun zamanını alacak çok büyük miktarlarda genetik veriyi analiz ediyor olacaksınız ve onlara zaman kazandıracaksınız. Bu veri yeni hayat kurtaran tedavileri geliştirmek için kullanılabilir.

 

DNA Mikroçipi
DNA Mikroçipi
Uzayda rota çizilirken...
Uzayda rota çizilirken…

 

Oyunun arkasındaki bilim hakkında daha fazla okumak için tıklayınız (İngilizce) 

2- Reverse The Odds:

Taşınabilir cihazınızdaki bu bulmaca oyunuyla sihirli bir dünya yaratın, sevimli minion ırkını kurtarın ve biliminsanlarımıza gerçek kanser verisini analiz etmeleri için yardım edin.  

Oyun

Reverse The Odds oyununda, dünyaları düşüşe geçen renkli yaratıklar olan “Odd“lara yardım ediyorsunuz. Mini bulmaca oyunlarını tamamlayarak topraklarını geliştiriyor ve Oddların topraklarını yaşanabilir hallerine geri döndürüyorsunuz.

Reverse the Odds, hikayesi ve bulmacalarıyla eğlenceli bir oyun
Reverse the Odds, hikayesi ve bulmacalarıyla eğlenceli bir oyun

Ancak oyunda sadece Oddlara yardım etmiyorsunuz. Oyuna saniyelerinizi alacak gerçek kanser verisi analizleri ekledik.

Kanser araştırmalarına nasıl yardım ediyor?

Biliminsanlarımız devasa miktarsa veriye sahip, ve bu veri insanlar tarafından analiz edilmeli – bilgisayarlar gerekli desenleri algılamak için yeteri kadar iyi değil.

Reverse The Odds’a veri analizini ekleyerek binlerce oyuncunun biliminsanlarımıza beyin, gırtlak, akciğer ve prostat kanseri gibi farklı kanser türleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmasına yardım edebiliriz.

Araştırmacılarla aynı şekilde analiz ediyorsunuz, fakat sizin gibi çok oyuncu olduğu için veri içerisinde çok daha hızlı ilerleyebiliyoruz ve araştırmacılarımızın değerli zamanından kazanıp kanser hakkındaki ipuçlarını daha erken yakalıyoruz.

Hata yapmaktan korkmayın!

Vatandaş Bilimi olabildiğince kişiyi dahil etmekle ilgili, bu nedenle gördüğünüz hücrelerle hakkında %100 emin olmanıza gerek yok. Bazen araştırmacılar bile farklı fikirlerde olabiliyor. İşte bu nedene yerlerinde destek mekanizmaları var ve biz de bunu yapıyoruz. Sizin gibi bir sürü insan aynı resmi görüyor ve tutarsız analizler için bizim de kontrollerimiz bulunmakta.

Bilim

Gördüğünüz resimler eski hastalar tarafından bağışalanan gerçek tümör dokularının büyütülmüş örnekleridir.  Bu veri hakkındaki basit sorulara yanıt vererek biliminsanlarına kanser hakında daha fazla bilgi sahibi olmaları ve gelecekteki hastalar için en uygun tedavileri etkince reçetelemek için yardım ediyorsunuz.Oyunun arkasındaki bilim hakkında daha fazla okumak için tıklayınız (İngilizce)

Mücadeleye Katılın

3- Cell Slider

Araştırma kanseri öldürüyor, fakat yardımınıza ihtiyacımız var!

Bir bilim kahramanı olun ve Cancer Research UK ve Zoonivers’İn yanında kansere karşı savaşımızda yerinizi alın. Cell Slider patolojik veriyi görselleştirmekte ve kanser hücrelerini tıpkı biliminsanlarının yaptığı gibi tespit etmenize olanak tanımakta. Herkes bunun bir parçası olabilir ve analiz edilen her görüntü gerçekten fark yaratmaktadır!

Birgün kanseri alt edeceğiz. Cell Slider’da yer alarak bunu daha kısa sürede yapabilmemize yardım etmektesiniz.

2,538,888

görüntü hali hazırda analiz edildi!

http://www.cellslider.net/

——————

Kişisel not: Dünya üzerindeki insanların birbirlerini öldürmek için her yıl harcadıkları trilyonlarca doları düşününce bu çabaların nasıl bir karanlık içinde parladığını görüyoruz. Bu kadar parayla dünyada açlık ve hastalıklar elbette yok edilebilir, her zaman söylediğimiz gibi, başka bir dünya mümkün…

 

Bağlantılar:

1- http://www.bbc.com/news/health-26009350
2- http://scienceblog.cancerresearchuk.org/2014/02/04/download-our-revolutionary-mobile-game-to-help-speed-up-cancer-research/

3- http://scienceblog.cancerresearchuk.org/2013/03/01/can-the-power-of-the-public-help-personalise-cancer-treatment/

4- http://www.cancerresearchuk.org/support-us/citizen-science-apps-and-games-from-cancer-research-uk/reverse-the-odds

5- http://www.channel4.com/microsites/reverse-the-odds/app-FAQs.html 

* http://www.techtimes.com/articles/3244/20140207/can-video-game-help-find-cure-for-cancer-doctors-say-yes.htm 

* http://www.gamasutra.com/blogs/CharlesLeesCzerkawski/20140206/210183/Play_to_Cure_Genes_in_Space__Development.php

* http://socialtech.org.uk/projects/reverse-the-odds/

* http://www.scientificamerican.com/citizen-science/reverse-the-odds/

Kategoriler
Fikir Genel

Çeviri: Önceki teknolojinin yerini hızlıca alan 3B Yazıcı teknolojisi bir fark yaratır mı?

Önsöz

3 Boyutlu Yazıcılar (İng. 3D Printers) geleneksel üretim araçlarından farklı olarak tasarlanmış bir ürünü çeşitli malzemeler ile sıfırdan oluşturan cihazlar olarak tanımlayabiliriz. Geleneksel modelinde üretim; kalıplar, dökümler, oyma, kaynak, dokuma vb gibi çeşitli farklı teknikler sayısız makine ve eğitimli emek ile gerçekleştirilirken, 3B yazıcıların temsil ettiği yeni üretim modelinde ise bilgisayar tasarımı ve bu tasarımı malzemeyi 3B şekilde yazan/basan/dokuyan bir makine ile üretim gerçekleşmekte.

Türkçemize “printer” her ne kadar “yazıcı” olarak geçmişse de bunun doğru bir karşılık olmadığını düşünüyorum. Yazma eylemi değil, yazılmış bir şeyi basma, baskı eylemi söz konusu. Hatalı olduğunu düşündüğüm bu karşılık 3B yazıcı kavramıyla iyice ortaya çıkmakta. Aşağıdaki metni çevirirken de bunun zorluğunu yaşadım. 3B Baskıcılar daha doğru bir kullanım diye düşünüyorum, ama terimi bu yazıda 3B yazıcılar olarak kullanmaya devam edeceğim, sonra bakarız…

3B yazıcıları belki de duymuş olabilirsiniz, basit el aletlerinden tutun yapay kalp cihazlarına kadar birçok şey bugün bu teknolojilerle yapılmakta. İşte bu yazıda da teknolojinin insan hayatını nasıl değiştirebildiğini bir kez daha göreceğiz.

Yazıyı çevirme amacım bu yazıyı okuduğumda hissettiklerimdi aslında… Kötülüklerin ve kötü insanların hayatımızı çevirdiği ve dünyamızı esir aldığını görmekte ve hissetmekteyken böylesine harika insanların neler yapabildiğini görmek beni çok duygulandırdı, hiçbir katkım veya paydaşlığımın olmadığı bu kişilerin yaptıklarından gurur duydum. Minnetimi de yazıyı Türkçeye çevirerek göstermek istedim.

Buyurun birlikte okuyalım…

***

Önceki teknolojinin yerini hızlıca alan 3B Yazıcı teknolojisi bir fark yaratır mı?*

Onsekiz ay önce Youtube’de hayatımı değiştiren bir video izledim (buradan görebilirsiniz). Güney Afrika’da doğuştan sağ eli olmayan Liam isminde bir oğlan 3B yazıcı ile üretilen bir protez el kullanıyordu ve bu sayede normal ve mutlu bir çocuk olabilmişti.

Gülen yüzü ve kararlılığı benim 3B yazıcılar ve topluluk fonlaması çözümlerinin gücünü anlamamı sağladı. İnsanların hayatlarında bir farklılık yaratmayı amaçlayan yeni oluşan bir gönüllü topluluğu olan e-NABLE‘da çabucak bir gönüllü oldum. Bir çocuğun hayatını 30$ değerinde plastik ve 30$ değerinde donanım ile değiştirme kabiliyeti beni 3B yazıcılar ile üretilen her şeyi sevmeye sürükledi. İşte bu Accucode’da  kıdemli müşteri temsilcisi olmamın nedenlerinden biri.

Liam-300x300Bu hafta Austion, Texas”da SXSW fuarında SX Crate’e katıldım ve nihayet arkadaşım olan bazı gönüllülerle yüzyüze görüşebildim. Hatta Rochaster Teknoloji Enstütüsü’nde araştırmacı ve e-NABLE‘nin kurucularından olan John Schull ile de buluştum. Bir avuç insan ile başlamış proje altı el tasarımı, iki kol tasarımı ve motor ve arduino kontrolüne sahip miyoelektrik kol tasarımıyla 4.400’den fazla kişiye ulaşmış güçlü bir gönüllü topluluğuna dönüştü. Bağışlar ve fedakar gönüllüler sayesinde 900’den fazla el özel olarak tasarlandı, test edildi, değiştirildi, 3B üretildi, montajlandı ve ücretsiz olarak dağıtıldı. (Bağışlar www.enablingthefuture.org/donate adresinden yapılabilir. 50$ değerinde bir bağış bir çocuğa el uzatabilir… Gerçek anlamda…)

Eğer Robert Downey Jr.’nin bir Ironman protez kolonu genç Alex’e sunuşunun hikayesini okuduysanız e-NABLE‘ı hali hazırda görev başında görmüşsünüzdür. Bu kol, Merkez Florida Üniversitesinde mühendislik okuyan doktora öğrencisi ve uzunca bir süredir e-NABLE üyesi olan Albert Manero tarafından kurulan bir gönüllü grup olan Limbitless Solutions tarafından üretildi. (daha fazlası Facebook sayfalarında).

AlexPring

Bu bir çocuğun bir süper kahramandan ilk hediye alışı değildi. 28 Ocak 2015 tarihinde altı genç süper kahraman güçlerini e-NABLE ve Marvel Universe LIVE! ile Dallas, Texas’da birleştirdiler… bizi şeytani Kötü Suçluların yaratacağı mutlak kıyametten korumak için! Oyuncu ekibi alçakgönüllülükleriyle protezleri kendilerine monte ederek ve çocuklara sunarak birkaç saatlerini geçirdiler.

Geçen hafta SXSW şovunda %100 geri dönüşümlü 2 litrelik soda şişelerinden yapılan plastik filament ile üretilen ilk 3B üretimleri gördüm. Bundan böyle arazileri biyolojik olarak çözülemeyen plastikle doldurmak yerine bu çöple çalışan bir protez el veya kol yarabiliriz.

Evet, önceki teknolojinin yerini hızlıca alan 3B Yazıcı teknolojisi bir fark yaratır mı? Geçtiğimiz yıllar içinde 900 çocuğun  ve 4.400’den fazla gönüllünün halihazırda bir fark yarattı.

3B yazıcıların nasıl bir fark yarattığı konusunda daha Accucode’un 3B Bölümü ile iletişim kurarak daha fazla bilgi alabilirsiniz.

*Özgün yazı: Can the disruptive technology of 3D printing make a difference? - http://accucode3d.com/can-the-disruptive-technology-of-3d-printing-make-a-difference/ 

***

Sonsöz

Bilimin ve teknolojinin insan hayatını nasıl daha iyi hale getirebiceğinin güzel bir örneği olan bu yazıyı okuduktan sonra çocukluğumdan beri üzüldüğüm birçok şeyin ileride ortadan kalkacağına yönelik umutlarım güçlendi. Bugün plastik ve küçük elektrik motorlarıyla yapılan bu el organik olmayan maddelerin 3B yazdırılmasıyla üretildi. Yarın ise organik maddeleri örneğin DNA’yı 3B yazıp, hücreler örüp dokular ve organlar üretilebilir. Bu sayede organ ve uzuz eksiklikleri giderilebilir. Bugüne kadar mekanik aksamlarla giderilen engeller gelecekte biyolojik 3B üretimle giderilebilir. Bugün bu çalışmaların öncülerini bilim haberlerinde halihazırda okumaktayız. Dilerim o günler çok yakın olur… Ah bir de görme engelliler… Sanıyorum görme engelli birisine görüş kabiliyetini yeniden kazandırmak dünyanın en mucizevi buluşu olacaktır.

3B yazıcı konusu çok geniş bir konu, ama bir gerçek var ki o da bu teknolojinin insan hayatını çok çabuk değiştireceği. Sadece insan hayatı değil, ekonomimizi de çok etkileyecek bir konu… Gelişmiş sanayi ülkeleriyle gelişmekte hatta geri kalmış ülkeler arasındaki farkı kapatabilir. Baskı kodu ve istenilen ürünü yazabilecek yetenekte bir 3B yazıcı ile dileğiniz her endüstri ürününü üretebilirsiniz. Bu bir araba da olabilir bir silah da… Dediğim gibi çok yönlü ve kesinlikle devrimsel bir konu. Zaten birçok yerde 3. Sanayi Devrimi olarak değerlendirilmekte.

Son olarak, görüldüğü üzere yeni çağın büyük bir teknolojisi ile karşı karşıyayız. Burada özellikle dikkat çekmek istediğim şey üretimin temel faktörü olan sermayenin beşeri sermeyeye karşı kaybediyor oluşudur. İyi mühendislere sahipseniz, o mühendislerin üreteceği sofistike yazılım ve donanım – ki bu 3B yazıcılar makine üretebilen makinelerdir – müthiş kapılar açabilir.

İş dönüp dolaşıp eğitime geliyor… Klasik ve kötü eğitim sistemlerimizden sıyrılıp, düşünebilen, üretebilen ve bu sayede farklılık yaratabilen bir insan kaynağı yetiştirmek her şeyin önünde olmalı.

İlginizi çektiyse, 3D Printing Google+ topluluğunu takip etmek eğlenceli olabilir.

Mutlu günler.