2013 senesinin son çeyreği benim için zaman yönetimi açısından çok verimsiz geçen bir dönem oldu. Son üç ayda doğrusu elle tutulur pek bir şey yapamadım, daha doğrusu neticelendiremedim.
Aslında durum şu ki, ahtapot gibi onlarca işin ucundan tutmuş durumdayım. Ama hepsini çekip çevirecek gücüm elbette yok. Biraz daha organize olabilmek adına yapılacaklar listeleriyle durumu toparlamaya çalıştım ama gidiş bu ya, bu sefer de listeler kabardı, yeni listeler vs. vs…
Tabi iş, doktora bir yandan bir yandan da insanın kendine zaman ayırması denklemin diğer tarafında ise hobim olan özgür yazılım -ağırlıklı olarak LibreOffice- beni epeyce yorgun kıldı.
Sırf LibreOffice için yapılacak listelerimi tamamlamak için en az 20-25 gün tam mesai uğraşabileceğim onca iş var. Diğer taraftan da ödev ve okulla ilgili olan kitaplar hariç bir kitap bitirebilmiş değilim. Bir yandan da Sezai’nin İlizarov Günlüğü’nü e-kitap haline dönüştürmesine yardımcı olmak için editörlük yapma işi var ki kaç aydır zaman ayıramadım…
Zaman gerçekten izafi bir kavram, yıllar geçtikçe daha hızlı akıyor gibi. Tam nerede duymuştum hatırlamıyorum ama yaklaşım şöyle bir sözdü “Hayatın ne kadar yoğunsa o kadar iş yapabilmişsin demektir.” Bu minvalde hep düşünüyorum, “zaman yok… zaman yok… az zaman bulayım öyle yaparım” diye işleri öteleye öteleye aslında birbirinden bağımsız ve kopuk onca boş zamanı değerlendirememişim… Oysa geriye dönüp baktığımda bağımsız ve kopuk zamanı çok heba ettiğimi daha iyi görebiliyorum.
Çalışan ve boş zamanı sınırlı olan insanların kesinlikle zamanını iyi planlaması gerekiyor. Yapmak istediğimiz işe ayıracağı zamanı iyi korumak, bilgisayar başındayken çer-çöp internet sörfü veya sosyal medya gibi feci şekilde hızlı zaman tüketen alışkanlıklardan kesinlikle uzak durmak gerekiyor. Bir de çalışmayı bölmemek…
Çok fazla birikmiş şey varsa geri dönüp toparlanmaya çalışmak ise ayrı bir ızdırap…
Tabi ki özellikle özgür yazılım konusunda hiçbir şekilde “bir şeyler yapmak” zorunda değilim. Her ne kadar insanlar katkıcıları katkı verme yükümlülüğündeki insanlar gibi görse de, böyle bir yükümlülük ve sorumluluk yok. Hatta bu algıyı yıkmak için hiçbir şey yapmamak nasıl olurdu düşünmüyor değilim…
Sanki ülkemizde özgür yazılıma katkı vermek birilerinin işiymiş gibi bir algı oluşmuş gibi. Nasılsa birileri yapıyor da bir başka algı. Yapılmalı, edilmeli diyen talepkar duruş sahipleri azalsa da şiarımızı tekrar etmeliyiz
Yapabilecek durumdaysan yapmalısın arkadaşım!
***
Son üç ayda sadece LibreOffice Türkiye’nin sair işleriyle uğraşmadım elbette. LibreOffice Küresel Pazarlama çalışmalarına zaman ayırdım, Kalite-Güvence/hata kayıtları, LibreOffice’in Twitter’da ve diğer sosyal ağlardaki tanıtım çalışmaları da haylice zamanımı aldı.
Çevirilere bu dönem çok vakit ayıramadım. Wiki‘ye sınırlı, belge yazmaya da keza aynı. Forum‘u yanıtsız bırakmamaya çalıştım, en azından bu konuda başarılı olduğumu söyleyebilirim. Kullanıcılarımızın sorunlarından birçok hata kaydı çıkardım ve bu kayıtlar LibreOffice’in gelişmesine fayda sağlayan hatalardı. Türkiye’de pazarlama adına bir faaliyet gösteremedik. LibreOffice Türkiye Twitter hesabından sınırlı bir iletişimle tanıtım faaliyeti yapmaya çalıştım ama maalesef zaman yetmedi. Şirketler ve Kurumsal kullanıcılara yönelik Önerilen Çözüm Ortağı gibi fikirlerimizi hayata geçirecek zaman olmadı. Fatih Projesi ve LibreOffice’in durumuyla ilgili 1 cm bile ilerleyemedik. Fatih zaten ne olduğu hakkında biraz fikrimiz olan fakat nasıl yürütüldüğüyle ilgili hiç bir fikrimiz olmayan adeta kapalı bir proje… Bu konuda gönüllü olacak ve bu işin sıkıca takipçisi olacak arkadaşlara ihtiyacımız var…
LibreOffice Türkiye Geliştirici ekibi de başarısız olduğumuz bir diğer nokta oldu. Çok beklentim olmadığı için fazla bir hayal kırıklığına uğramadım ama ilgisizlik gerçekten beni üzdü. Genç arkadaşların sahiplenmesi gerekirdi. LibreOffice’in içermeci yapısı ve EasyHack ile başlayan süreçleri yurt dışında çok iyi çalışıyor fakat maalesef biz Türkiye’de yine üretime katılamadık. Bu yıl tek tesellimiz Efe Gürkan Yalaman’ın GSoC’da “ExpertConfig” çalışmasını yapmış olması. Geçen yıl da Gökçen Eraslan Sayısal İmza desteğiyle GSoC’da yer almıştı.
Her ne kadar GSoC’da yer almak harika bir şey olsa da, kod katkıcısının devamlılığını göremedik. Zaten şu an ülkemizden de bildiğim başka tek satır kod yazıp LibreOffice’e göndermiş kimse yok. Bence bu çok utanılacak bir durum. Çok utanıyorum doğrusu. Daha fazla kaça bölünebilirim bilmiyorum ama bu konuda da bir şekilde çağrı yapmaya devam edeceğim.
LibreOffice’in çoğu “kağıt kesiği” olan onlarca EasyHack yeni geliştirici adaylarını beklemekte.
Başarısızlıkları sıralarken yazım denetimi, dilbilgisi denetimi ve eş anlamlılar sözlüğü gibi Türkçe ile ilgili hususlara hiç girmek istemiyorum. Sevgili Anıl‘ın Türkçe Eş Anlamlılar Sözlüğü konusundaki çabalarının desteksiz kalması, dilbilgisine yönelik ne yeterli teknik elemanın ne de ilgilin olması beni çok üzmüştü. Tek sevindirici haber ise Zemberek’in yeni sürümüne yönelik umut ışığının olmasıydı Burdan tekrar sesleniyorum, kod katkısı verebilecek herkesi Zemberek Projesine katkı vermeye davet ediyorum.
Wiki ve belgelendirme konusunda da bu yılı başarılı geçmiş sayamıyorum. Bu konuda da tonla yapılacak iş var. Kalite kontrol vb gibi konularda sınırlı ve bireysel çabalarımız olsa da tatminkar işler çıkardığımız söylenemez.
Özetle, tam işleyen bir topluluk olamadık henüz. İlgi ve alaka yok denecek kadar az, çeviri ekibi hariç -ki burada da hızımız düştü- bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az kişi işleri idare etmeye çalışıyoruz. Hala doğru düzgün Makro ve Basic bilen birisini bulamamış olmamız üzücü.
Topluluk oluşturabilmek, işlerliğini devam ettirebilmek çok anlamadığım işler. Ben topluluk yöneticisi değilim, bir topluluk yöneticimiz de yok. İşlerin devam etmesi için harcadığım zaman yerine topluluğu geliştirmeye daha fazla zaman ayırsaydım diye düşünüyorum ama daha iyi olacağını zannetmiyorum. Jenerasyona bağlı kaybedilen şeyler var, yaklaşık 8 yıl önce başladığım özgür yazılım serüveninde bir üst jenerasyonun çalışkanlığına imrenirdim. Şimdi bu üst jenerasyon 40’lı yaşlarda ve çoğunun zamanı tükenmiş vaziyette, aşağıdan gelen bir jenerasyonu geçtim birey bile yok. Arafta kalmış zombi-katkıcı gibi hissetmiyor değilim. Ne kadar sürdürebileceğimi bilmiyorum ama yapmazsam yapacak kimse olmayacak, bu da üzerimde baskı kurmuyor değil. Keyiften zorunluluğa geçiş iğrenç bir duygu. Yalnız kalmak ise bir o kadar kötü. Proaktif arkadaşlara ihtiyacımız var…
Eskiden ne güzelmiş oysa…
Yapamadıklarımızı yazdım. Yaptıklarımız emin olun daha fazla. Ama bundan daha fazlasını şu halimizle yapamayız. Daha iyisi için katkıcı olun. Davetimiz gönüldendir.