Bizim 2 Milyar 850 Milyon çocuğumuz var. Dünya eşit değil, olmamalı da! Yaşam hakkımız mesela; biz yetişkinlerle çocukların yaşam hakkı eşit olmamalı, çocukların yaşam hakkı daha fazla olmalı ve hatta Çocuk Diktatörlüğü kurmalıyız belki de.
Uğrunda mücadele etmeye değer gördüğünüz bir şey var mı hayatta? Eminin herkesin içinde kutsadığı kendi kutlu amacı özenle gizleniyordur. En üst düzey idealden en tutkulu isteğe kadar her şeyiniz sizde dursun fakat yanına tek bir şey koymak ve bunun için mücadele etmek hepimize kendimizi gerçekleştirmek için en büyük sıçrama rampasını hediye edecektir:
Tüm Çocukları Doyurmak!
Dünyada 600 Milyon çocuk yatağa aç giriyor! Aç kelimesi biz toklar için geçici bir durumu anlatıyor gibi gelebilir, daha doğru aktarmak için lütfen hissederek düşünün ve tekrar edin: Çok acıktınız, yiyecek hiçbir şey yok, uyudunuz kalktınız ve daha da açsınız bir ümit etrafa bakıyorsunuz ve yine yiyecek hiç bir şey yok, öğlen oluyor çok aç ve halsizsiniz üstelik kan şekeriniz düştüğü için uyuklayarak akşam ediyorsunuz ve akşam çok daha aç olarak sinirleriniz yıpranıyor, saldırganca arayışınız sizi bir gün değil bir saat içerisinde ümitsizliğin kabulüne ve derin bir keder ile açlık uykusuna teslim ediyor. Bazı günler ne olduğunu bilmediğiniz çöpleri yiyor bazı günler ise ağzınıza bir avuç toprak(!) tepiştiriyorsunuz. Bu haftalarca, aylarca sürüyor. Bu bir ceza değil, suçunuz yok ki ceza olsun! Biraz olsun hissedebildiniz mi?
Şimdi biraz rahatlayalım, siz böyle bir durumda değilsiniz gevşeyin ve şükredelim. Gerçekten şükrettiniz mi? O zaman devam ediyoruz, bu açlık şükür ki sizde yok fakat karşı komşunuzun veya mahallenizin bir köşesinde veya ilinizde veya ülkenizde veya Dünyanın herhangi bir yerinde bir çocuk günlerdir hiçbir şey yemedi, ayağı kalkacak hali yok ve zayıf bacakları yattığı yerde dahi titriyor, gözleri solmak üzere ve bedeni ona tükenmek üzere olan acıdan başka bir şey vermemiş. Üzücü, çok üzücü, yıkıcı, tahammül edilemez, bunu durdurmalıyız! Tepkiniz hangisi? Hangi derecede bir tepki verdiğimizin anlamı yok aslında. Yıllarca bu tepkinin derecesinin bir işe yaradığını zannettik fakat hiçbir şey yapmama çemberini oluşturmaktan başka bir şey yapmıyorduk… Yapmamız gereken tek şey soru sormaktı oysa:
Neden?
Neden çocuklar aç?
Neden bu aileler aç?
Bir çocuk çalışabilecek çağa gelene kadar kaç ton yiyecek tüketir?
Gıda üretiminin bedeli nedir?
Binlerce yıldır kollarımız ve tohumlarımızla gıda üretmedik mi?
Bir meyve, bir sebze içinde binlerce tohumu barındırırken ırmaklar, yağmurlar henüz kesilmemişken ve ayağımızın altında toprak varken neden açlık var?
Siz de kendi sorularınızı ekleyebilirsiniz. Bu sorular ilk defa sorulmuş sorular değil elbette, biraz araştırınca başkalarının da sorduğunu ve hatta yanıtladığını da bulabilirsiniz fakat bulduklarınızın çoğu yanıt değil durum tespiti ve bahane olacaktır. Çünkü yanıtlar her zaman çözümün kapısını aralarlar ve 2020 yılında halen bu sorunu çözemediğimize göre doğru yanıtları alabilmiş değiliz demektir.
Ne Yapabilirim Ki?
Hiçbir şey, belki de çok şey… Seçim size kalmış. Hiçbir şey yapamayabilirsiniz, eskisi gibi 15 saniye üzülüp “Yazık…” der ve diyetinizi ödediğinizi düşünebilirsiniz. Ben çok şey yapabileceğimizi daha da önemlisi çok şey yaptırabileceğimizi ve birçok şeyi değiştirebileceğimizi düşünüyorum. En kötü ihtimalle biz yapamasak da çocuklarımızın çocuk yoksulluğunu ortadan kaldırmayı başarmalarını sağlayabiliriz.
Çocuklarımıza “gelecekleri için” kodlama öğretmek yerine tarım yapmayı “gelecekleri için” tarım yapmayı öğretmeliyiz.
Bu yazıyı yazmamdaki ilham buydu. Doğayı, toprağı ve paylaşmayı bilen çocuklar yetiştirmeliyiz, karınları her daim tok olmalı ve koşup bütünleşebilecekleri temiz bir çevre içinde yaşamalılar.
Geç oldu bu konu da bir diğer yazıya kalsın. Dilerim o zaman tekrar gelirsiniz ve kafamızda daha çok soru ve kafamıza kazınacak yapılacaklar listemiz olmuş olur. Siz de aklınızdaki soruları yazmayı ihmal etmeyin.
Vurucu olsun diye görsel kullanmadım, fakat bir değişiklik yaparak siz arama motoruna:
Aç çocuklar
Evsiz çocuklar
Fakir çocuklar
Çocuk Yokslulluğu
gibi terimleri kendi ellerinizle yazarsanız sevinirim.
Yüksek Lisans tezimi Pardus üzerinde tamamen özgür yazılımlar kullanarak yazmıştım. Tezimin hikayesini Özgürlükİçin E-Dergi’nin 34. sayısı için kaleme almıştım.Â
Birilerine faydası dokunur diye -en azından arama motorları ve paylaşım kolaylığı açısından- günlüğüme de aktarmak istedim. Belki bu sayede özgür yazılımla üretmek isteyen birkaç kişiye daha ulaşmış olurum…
Tıpkı başka bir Dünya’nın mümkün olduğu gibi, özgür yazılımla da üretmek mümkün! Hem de tahmin etmeyeceğiniz kadar kolay ve nitelikli şekilde…
Bir Tezin Hikayesi
Pardus, kişisel kullanımın dışında, kişisel üretim için de barındırdığı özgür üretim araçları ile bu gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta oldukça başarılı bir GNU/Linux dağıtımı. Bundan yaklaşık 4 yıl önce, 2007 yılında, Yüksek Lisans eğitimine başladım. İstanbul Üniversitesi’nde tamamladığım lisans eğitimimden sonra, yüksek lisans eğitimi için de tercihim yine okulum oldu. Avrupa Birliği Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimine başladıktan birkaç ay sonra Pardus ile tanıştım.
Aslında özgür yazılımla tanışmam ve özgür yazılım kullanma isteğim, biraz daha geriye gidiyor. Lisans eğitimim sırasında Firefox ve OpenOffice.org kullanmaya başlamıştım. Öğrencilik, ekonomik koşullar ve genel kabul görmüş “korsan yazılım†kültürü, bilgisayarımın işletim sistemi ve ofis yazılımı tercihimi, zoraki ve bilinçsiz bir şekilde, korsan yazılımdan yana kullanmaya itmişti. Lisansın son yılında tanıştığım OpenOffice.org, benim için bir dönüm noktası oldu. Okulda verilen ödevleri yaparken, emeğimi korsan bir yazılım üzerine dökmek beni içten içe rahatsız etmeye başlamıştı. Emek veriyordum, fakat bu emeği ortaya döktüğüm yazılımı kullanarak emek hırsızlığı yapıyordum ayrıca. Özgür değildim ve bu nedenle yaptığım çalışmalarda bu beni rahatsız ediyordu. OpenOffice.org ile tanıştığımda, Windows işletim sistemi üzerinde kullansam da, biraz rahatlamıştım ve çok daha rahat çalışabiliyordum. Lisansta çok ödevim olmasa da, yüksek lisansın başlangıcında bütün çalışmalarımı OpenOffice.org üzerinde yapmaya başlamıştım.
Aynı yıl Pardus 2007 yavaş yavaş tanınmaya başlamıştı. Birkaç forumda Pardus hakkında birkaç yazı okumuştum, ama denemeye pek cesaret edememiştim doğrusu. Bilgisayarımda Linux kullanabilmek aslında çok daha gerilerden gelen bir fantazimdi. Fakat o zamana kadar bilgisayar dergilerinden gördüğüm kadarıyla, konsol komutları sabit disk biçimlendirme işlemleri ve metin tabanlı kurulum beni çok ürkütmüştü. Pardus hakkında biraz okuyunca, Pardus’un getirdiği kolaylıklar ve son kullanıcı hedefi ve en önemlisi Türkiye’de geliştiriliyor oluşu beni cesaretlendirdi.
Pardus ile tanıştıktan sonra kısa süre içerisinde Pardus’a alıştım. Halihazırda tanışmış olduğum özgür ofis yazılımı OpenOffice.org ile araştırmalarımı, ödevlerimi halletmeye başladım. Özgür ofis yazılımının yanında, esas olarak kullandığım işletim sisteminin de özgür olması ile yukarıda bahsettiğim rahatsızlık duygusu ve kısıtlanmışlık hissi kayboldu. Özgür bir platformda çalışıyor olmak, insanlığın ortak emeği ile sanki bana kişisel olarak bir şeyler üretmem için sunulmuş bir fırsat gidiydi. Çok rahatlamıştım ve üretme hevesim çok fazlaydı. Şimdi bile özgür yazılımın kişisel üretim için sunduğu imkanları görünce aynı hisse ve şevke kapılıyorum. Sanki birileri bana sistem burada, araç burada, sen yeter ki üret diyor. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, Mahmut Tuncer’in dile getirdiği gibi, şeker var, un var, yağ var ne duruyorsun yaklaşımı diyebiliriz.
Temel sisteme ve üretim araçlarına “özgürce†ve bir bedel olmadan sahip olduktan sonra, bu temelde kendi adıma bir şeyler yapmak bana haz vermeye başlamıştı. Bunların farkına vardığımda ise kendi kendime “Yüksek Lisans tezimi tamamen Pardus üzerinde yazabilir miyim acaba, nasıl olur ki?†diye sormaya başladım. Bu soruma “Evet, bunu yapabilirim, ben özgür bir işletim sistemi üzerinde Tezimi özgürce yazabilirim, insanlığın ortak bilgi birikimi bu imkanları bana sunduktan sonra ben neden özgür bir tez yazamayayım ki?†cevabını vermem uzun sürmedi. Ders yılı boyunca ödevlerimi ve çok olmasa da araştırma çalışmalarımı Pardus üzerinde sürdürdüm.
Ders yılını tamamlamamım ardından, malum ülkemizin işsizlik sorunu, ve diğer özel nedenler dolayısıyla yüksek lisans eğitimimin ilk tez yılını boş geçtim diyebilirim. Zaten lisans eğitimim de de benzer nedenlerle çok iyi bir öğrencilik dönemi geçirememiştim. Tez konumu belirlemem ve en önemlisi bu konuda çalışmaya başlamam bir hayli sürdü. İş bulmamın ardından, ekonomik olarak güvenceye kavuşmam, bu sayede evlenerek hayatımı sevdiğim insanla birleştirmeme vesile oldu. Bu gelişmeler, ülkemizde bir lüks olarak algılanan yüksek lisans eğitimini tamamlamak için bana güç verdi.
Tez Yazmaya Başlamak…
İlk bölümde anlattığım hikaye kısımının ardından konunun özüne dönelim… Bir akademik çalışma olan yüksek lisans tezi; belirli şekil şartlarına sahip, akademik ölçüler ve gereklilikler doğrultusunda hazırlanması mecbur olan yazılı çalışmalardır. Tezinizi daktiloda yazabileceğiniz gibi, modern teknolojiyi kullanarak bilgisayar üzerinde de yazabilirsiniz. Ben modern bir üretim seçeneği olan bilgisayarı seçtim.
Bilgisayar üzerinde bir tez yazmanız için temelde bir kelime işlemciye ihtiyaç duyarsınız. Bu kelime işlemci gelişmiş bir kelime işlemci olabileceği gibi konsol tabanlı bir metin editörü de olabilir. Bu konuda Pardus üzerinde alternatiflerini şunlar olabilir:
Basit metin editörü(ör. konsol tabanlı, Kwrite, Gedit vb)
Bu seçeneklerden üçüncüsü olan LaTex konusuna kısaca değinmek gerekirse; LaTeX akademik çalışmalar için oluşturulmuş bir belge hazırlama sistemidir. Genelikle fen bilimleri ve matematik alanında kullanılsa da sosyal bilimler alanında da yoğun olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde de birçok üniversite bu alanlarda çalışmaların LaTeX üzerinde yapılamasını tavsiye emekte ve bunun için yönerge ve rehberler yayınlamaktadırlar. Latex akademik çalışmaların dışında, kitap ve diğer çeşitli belgeleri yazmak için de kullanılmaktadır. LaTeX belgelerinin kağıt ortamında en iyi çıktıyı verdiğinin de altını çizmeyi ihmal etmeyeyim. LaTeX konusunda daha fazla bilgi için ilgilenen arkadaşlar Google, PardusWİki ve Özgürlükİçin.com’da arama kutucuğuna LaTeX yazıp detaylı bilgi edinebilirler.
Benim bu seçenekler arasındaki tercihim Kelime İşlemci’den yana oldu. Bu seçimi yapmamın nedeni ise o güne kadar az çok hakim olduğum bir yazılım olması ve bu yazılımların diğer seçeneklere göre bana daha kolay kullanılabilir gelmesiydi. Bu karar basit gibi görünse de, özellikle LaTeX ile kıyaslanınca zor bir karardı.
Yardımcı yazılımlar…
Tezimi yazacağım platforma karar verdikten sonra işler benim için biraz daha kolaylaşmıştı. Bundan sonra sıra tez çalışmam için ihtiyacım olan yardımcı yazılımları belirlemekteydi.
Tezim için temel oluşturabilmek için birçok makale ve kitap okumam gerekiyordu. Bu makale ve kitaplar basılı ortamda olduğu gibi elektronik ortamda da bulunmaktaydı. Elektronik ortamda bulunan kitap ve makaleler genellikle PDF ve ofis dokümanı biçimindeydi. Ofis dokümanlarının üzerinde çalışmak kolaydı, fakat PDF biçimindeki belgelerde çalışmak o kadar kolay değildi.
Bildiğiniz gibi PDF biçimindeki dosyalar, ya metin halindedir ya da salt görüntü halindedir. Metin halindeki PDF belgelerininden metini seçebilir ve ofis belgelerine aktararak üzerlerinde çalışabilir not alabilirsiniz. Fakat görüntü halindeki PDF dosyaları üzerinde çalışmak hiç kolay değildir. Windows platformunda bu dosyaları okumak için kullandığınız Adobe Reader yazılımı ile bu dosyaları sadece görüntüleyebilirsiniz. Oysa Pardus üzerinde gelen belge görüntüleyici Okular size bu belgeler üzerinde çalışmak için mükemmel araçlar sunmakta.
Okular’ın size sunduğu en önemli özellikleri, PDF dosyaları içerisinde yer imleri koymak, önemli yerlerin altını çizmek, buraları serbest biçimde işaretlemek ve not almak olarak sayabilirim. Salt görüntü halindeki PDF dosyaları üzerinde not alabilmek, ve çalıştığınız bütün PDF dosyaları üzerinde aldığınız notları ve yer imlerini tek pencereden görebilmek, bu notlara hızlıca ulaşabilmek mükemmel bir şey! Okular ile bir PDF dosyası açın ve F6 tuşuna basarak neler yapabileceğinizi kendi gözleriniz ile görün derim!
Ben Okular belge görüntüleyicisinin yanında, Okular’a göre çok daha hızlı olan bir belge görüntüleyici olan Evince yazılımını aslında daha fazla kullandım. Okular nedense birkaç belge ile aynı anda çalışırken, özellikle görsel olarak zengin belgelerde performans düşüklüğü yaratıyor. Evince ile PDF dosyalarını çok daha hızlı ve kolay görüntüleyebiliyorsunuz.
Belge görüntülemenin dışında, çok önemli bir ihtiyaç ise not tutmak. Pardus üzerinde gelen masaüstü notları çok işe yarıyor. Notlarınızı daha organize olarak tutmak isterseniz, Basket yazılımı tam sizlik. Bir diğer alternatif ise notlarınızı bir ofis belgesinde tutmak. Ben bu üç yöntemi de kullandım. Hızlı notlar için KNotes masaüstü notlarını, planlama için Basket’i ve kontrol için ise ofis belgelerini not tutmak için kullandım.
Biraz ileri teknoloji…
Belge yazmak, görüntülemek, not almak temel düzeydeki yazılımlar ile başarılabilecek işlerdi. Ama araştırma sürecini daha hızlandırmak için biraz ileri teknolojiye ihtiyaç duymaktaydım. Bilgisayarımdaki kayıtlı tüm belgelerin içine tek tek girmek, sayfalarca belge arasında bir kavramı aramak, bu işin nasıl olacağı doğrusu kafamda bir soru işaretiydi. Google’de arama yapmak bildiğiniz gibi bilgisayar yerelinde arama yapmaktan çok daha kolaydı. Ama benim bilgisayarımda topladığım belgelerin içeriğinde de arama yapabilmem gerekirdi.
Bu noktada devreye ileri teknoloji ürünü olan Nepomuk ve Strigi servisi girdi. Belgelerimi tuttuğum dizini Nepomuk ve Strigi servisine indekslettirdim. Nepomuk sayesinde bu dosyalara etiketler koydum, işime ne kadar yaradığına göre ise dosyaları 5 yıldız üzerinden oyladım. En önemli kısım olan dosya içeriğinde arama işlemini ise Strigi ile hallettim. Dolphin’de arama kutucuğuna aramak istediğim kelimeyi yazdığımda bu dosya adında ve içeriğinde o kelimeyi içeren bütün belgeler karşıma çıktı. Bu sayede araştırma sürecim çok hızlandı. Onlarca dosya ve binlerce sayfa arasından bir kelimeyi, bir terimi daha kolay olamazdı doğrusu.
Zotero, Çok Büyük İhtiyaç!
Tezlerin şekil şartlarına tabi olduğunu belirtmiştim. Bu şartlardan en önemlisi ise tezlerde kullanılan dipnotlar ve kaynakça kısımlarının bulunması. Tezi yazarken yararlandığınız onlarca kaynağı doğru şekilde belirtmelisiniz ve doğru biçimde tezinizde yer vermelisiniz.
Tez yazarken kullandığım OpenOffice.org(ve daha sonra LibreOffice yazılımı), dipnot ve kaynakça konusunda kendi iç araçlarına sahipti. Bu araçlar maalesef tıpkı Microsoft Office Word yazılımındaki gibi bu alanlarda zayıftı. Öntanımlı olarak gelen dipnot ve kaynakça biçimlendirmesi kişiselleştiremiyor ve toplu hale kontrol edilemiyordu, aynı zamanda geriye dönüp bu girdileri düzenlemek ise hiç kolay değildi. Basit olarak zamanınız var ise manuel dipnot girişi ve kaynakça oluşturabilirsiniz. Bunun yanı sıra çevrimiçi hizmetleri kullanarak bu ihtiyacınızı giderebilirsiniz.
Maalesef bu yöntemlerin hiçbiri bana makul gelmedi. Bu konuda araştırma yaparken, belki de tezim için en önemli araç olan Zotero ile karşılaştım.
Zotero, akademik alanda çalışan insanlar için bulunmaz bir nimet! Sundukları ile sizi çok büyük sıkıntılardan kurtaran mükemmel bir uygulama.
Zotero temelde bir Firefox uygulaması. Ofis yazılımız ile iletişim kurup bilgisayarınızdaki veya internette gezinirken karşılaştığınız bir eseri kütüphanenize almanızı, akademik biçemde olarak kaynak gösterebilmeniz için gerekli bilgileri kolayca girerek bu kaynakları elinizin altında tutabileceğiniz bir uygulama. Zotero sadece bununla sınırlı kalmayarak, araştırma yapanlar, kitap, belge, kılavuz yazanlar için bulunmaz nimetler sunuyor. Zotero ile araştırma yapmak, kaynak toplamak ve kütüphane oluşturmak çok kolay.
Zotero’nun sunduğu imkanlar bununla da sınırlı kalmıyor. Sunduğu ücretsiz üyelik servisi ile, kütüphanenizi, notlarınızı ve dosyalarınızı(100MB’a kadar ücretsiz) Zotero sunucusu ile eşleştirebiliyorsunuz. Bu sayede tez çalışmalarınıza internete bağlı olan herhangi bir bilgisayardan da devam edebiliyorsunuz. Bu servisin sağladığı en önemli özellik ise, veri güvenliği. Düşünsenize, çalışmanızda kullanmak için yaklaşık 100 eserlik bir kütüphane oluşturdunuz, hepsinin eser adından tutun, basım yılı, yayınevi çevirmeni gibi gerekli bilgilerini yazdınız. Ya bilgisayarınıza bir şey olursa, ya bunca veri ve veri bilginiz giderse, ya bilgisayarınız çalınırsa? Zotero, sizin için bu senkronizasyonu otomatik olarak yaparak sizi büyük bir sıkıntıdan kurtarıyor.
Zotero’yu kısaca tanıttıktan sonra, Zotero’yu Pardus üzeridne nasıl kullanılacağına değineyim. Zotero dediğim gibi bir Firefox eklentisi, Zotero’yu kendis sitesinde kolayca indirip yükleyebilirsiniz. Zotero’yu Firafox’a kurduktan sonra, yapılaması gereken önemli bir iş kalıyor. Zotero ve Kelime İşlemci’yi birbirine bağlamak. Bunun için, Zotero’nun kendi sitesinden kelime işlemciniz için uygun eklentiyi bulup kuruyorsunuz (http://www.zotero.org/support/word_processor_plugin_installation) Pardus 2011 için Zotero 2.1 ve Zotero 2.1 için OpenOffice.org/LibreOffice eklentisini seçebilirsiniz. Bu eklentileri kurduktan Firefox yeniden başlayacak ve yeni bir pencerede Zotero yapılandırma ekranı ile karşılaşacaksınız. Hiçbir ekstra ayar yapmadan “İleri†düğmesine tıklayarak kurulumu tamamlayabilirsiniz. LibreOffice programını açtığınızda araçlar çubuğunuzda Zotero araç çubuğunu göreceksiniz. Pardus 2009 üzerinde nasıl kurulum yapılacağı konusunda ise PardusWiki’deki Zotero maddesine bakabilirsiniz.
Zotero araç çubuğunu, çok basit bir kullanıma sahip. Sadece 7 tane düğmeye sahip bu düğmeler sırasıyla; Başvuru(Dipnot) ekle, Başvuru(Dipnot) Düzenle, Kaynakça(Bibliyografya) ekle, Kaynakça(Bibliyografya) düzenle, Yenile ve Zotero alan kodunu temizle. Daha kolay bir menü olamazdı doğrusu… Eser Bilgilerinizi Firefox üzerinde oluşturun, internette gezerken eser toplayın, tek tıkla bunları dipnot olarak ekleyin, tek tıkla kaynakça oluşturun, tek tıkla bütün belgelerinizi güncelleyin.
Bir belgede Zotero düğmelerine ilk kez tıkladığınızda size belgenizde hangi dipnot ve kaynakça sitili kullanmak istediğinizi soracaktır. Öntanımlı olarak dünyada yayıgın olarak kullanılan Modern Language Association, Harvard Reference Format, American Sociological Association, Chicago Manual of Style gibi birçok biçim karşınıza çıkmakta. Eğer okulunuz bu biçemleri öneriyorsa listeden seçip hemen atıf yapmaya, dipnot koymaya ve kaynakça oluşturmaya başlayabilirsiniz. Fakat benim okulum gibi okulunuz bu biçemler dışında bir biçem istiyorsa yapabileceğiniz iki şey bulunmakta. Birincisi, Zotero’nun sitesinden ekstra biçimler indirebilirsiniz, binlerce biçim sizin kullanımınız için Zotero Biçim Deposunda(bu adreste http://www.zotero.org/styles ) sizi bekliyor, buradan biçim önizlemelerini de görebiliyorsunuz. Eğer şanslıysanız okulunuzun istediği biçimi buradan tek tıklama ile (“Installâ€) kurabiliyorsunuz. Eğer istediğiniz biçim burada da yoksa Zotero size bir alternatif daha sunuyor. Bu ikinci seçenekte, kendi biçiminizi kendiniz oluşturabiliyorsunuz. Bu ikinci seçenek için Zotero size bu işi nasıl yapacağınız konusunda bir belgeleme sunuyor, belgeleme İngilizce (http://www.zotero.org/support/dev/citation_styles), biraz XML biliyorsanız, diğer stillerden de kopya çekerek kendi stilinizi oluşturabilirsiniz.
Ben, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tez hazırlama yönergesine göre kendi Zotero stilimi kendim oluşturdum. Elimden geldiğince doğru yapmaya çalıştım, bazı yerlerde küçük sıkıntıları olsa da işimi gördü. Bu biçim dosyasını http://bluzz.net/tezim adresi altında bulabilirsiniz.
Zotero konusununda son olarak, Zotero’nun çok güçlü bir araştırma aracı olduğunun altını tekrar çizmek isterim, kendi sitesinden izleyebileceğiniz tanıtım videolarında da görebileceğiniz gibi, çok yetenekli ve zeki bir araç. Basit düzeyde bireysel kullanımın yanı sıra, bir araştırma grubunda çalışıyorsanız, ortaklaşa çalışma ve konusunda da araştırma grupları kurarak veya hazır gruplara katılarak ortak kütüphaneler oluşturup bu kütüphanelerden ve notlarından faydalanabiliyorsunuz. Diğer taraftan Sosyal Paylaşım paralelinde, Zotero kullanan kişileri ve çalıştıkları disiplinleri(bilim dallarını, ilgi alanlarını) görebiliyorsunuz. Örneğin Makine Mühendisliği veya Nöroloji konusunda araştırma yapıyorsanız, yurt dışında sizinle aynı alanda çalışabilen kişileri ile Zotero üzerinden iletişime geçebilir, kaynakça paylaşımında bulunabilirsiniz. Bu da gerçekten bulunmaz bir nimet, özellikle ülkemizde yurt dışındaki kişiler ile irtibata geçmenin zor olduğunu göz önüne alınca, üretimi ve araştırmayı paylaşmak Zotero’nun bize sunduğu çok güzel bir imkan.
Son Söz….
Yukarıda bahsettiğim araçlar özellikle Zotero, tez yazım sürecimi inanılmaz kolaylaştırdı. Zemberek imla denetimi ile tez genelinde yazım denetimi sağladım. OpenOffice.org/LibreOffice Calc ile tablolar, çizelgeler ve grafikler oluşturdum, bunları kolayca Kelime işlemci içerisinde kopyaladım, ve kelime işlemci içerisinde de düzenleyebildim. Bazı ham veri, virgülle ayrılmış veri(CSV)’leri çevirmede Gedit’i kullandım. PDF dosyalarını birleştirmede, kesmede sevgili Fırat Özgül’ün yazmış olduğu Harman yazılımını kullandım. Elbette ara ara yaşadığım sorunlar, hatalar oldu. Sorunları çözmem zor olmadı, hatalar içinse hata kaydı girdim. Hatta bazı iyileştirme önerilerinde de bulundum. Tezimi yazmaya başladığımda OpenOffice.org kullanırken, tezimi yazarken yaşanan gelişmeler neticesinde tezimi, LibreOffice kullanarak bitirdim. Bu süreçte LibreOffice yerelleştirmeleri için çalışmalara katıldım, LibreOffice’in bugün %100 Türkçe bir arayüz ile karşımıza gelmesine katkı verdim, tr.libreoffice.org sitesi için çalışmalarda bulundum.
Tez yazım sürecimde, ne Pardus ne de kullandığım diğer özgür yazılımların hiçbiri beni yarı yolda bırakmadı! OpenOffice.org ara ara çökse de belgelerimi hep kurtardı, LibreOffice’de ise (Knazar değmesin!) henüz çökme yaşamadım. Bu açıdan Pardus ve üzerinde gelen yazılımlarda emekleri geçenlere çok teşekkür ediyorum.
Tezimi tamamen, Pardus üzerinde, başka bir platform veya bir araç kullanmadan yazmak benim hayalimdi. Bunu gerçekleştirebildiğim için çok mutluyum. Pardus’un bir üretim platformu olduğunu sürekli belirtmekteyim. Bilgisayarın sadece internet ve eğlence aracı olmadığını bir üretim aracı olduğunu tekrar belirmek isterim. GNU/Linux’un insanlara sunduğu fırsatlardan yararlanarak benim de kendimce bir ürün ortaya koyabilmem, bunun kabul görmesi beni manevi açıdan çok mutlu etti.
Eğer siz de akademik alanda araştırma yapıyorsanız, bu araştırmalarınızda ve tez çalışmalarınızda Pardus kullanmanızı şiddetle öneririm. Yukarıda bahsettiğim bütün yazılımlar ve size sunduğu ileri teknolojiler ile Pardus araştırma alanında diğer rakiplerinden geride kalmıyor!
Son olarak bu süreçte içimde kalan bir iki husustan bahsedeyim. Birincisi tezimi yazarken kullandığım yazı tipi, tez yönergesine uyun bir seçim yaptım, seçenekler arasından Times New Roman karakterini seçtim, alternatif olarak özgür bir yazıtipi olan Liberation Serif’i seçebilirdim, veya Arial yerine Liberation Sans’da seçimim olabilirdi. Gerek zaman gerekse bu tiplerin döküm alacağım bilgisayarlarda nasıl görüntüleneceğini bilmediğimden bu şekilde yapmak durumunda kaldım. Ama biraz daha zamanım olsaydı, yazıtipini değişik kullanmak isterdim.
İkinci olarak ise, gerek okulumun sitesinde, gerekse YÖK tez bankası ve Tez yönergelerindeki anlatımların tamamı Windows sistemleri üzerinde kullanılacak uygulamalar ile ilgili, biraz zamanım olsaydı bu yönergeleri Linux üzerinde kullanılacak yazılımlar ile değiştirip paylaşmak isterdim. Maalesef bunları yetiştiremedim.
Yapabildiğim şey, modern yazılımlar ve araştırma araçları ile Pardus’u bir araya getirebilmek ve bununla bir Tez ortaya koyabilmek oldu. Bu sayede Pardus’un araştırma alanında da kullanılabileceğini ve diğer sistemlerden hiçbir eksiği olmadığını gösterdiğim düşünüyorum.
Umarım yakın zamanda, Pardus üzerinde hazırlanan diğer tezleri, Pardus üzerinde yazılan kitapları ve eserleri görebiliriz.
Bu yazıya konu olan “Avrupa Birliği’nde Yoksullukla Mücadele ve Türkiye’nin Uyum Sürecindeki Yeni Uygulamalar†konulu tezimin bu yazı ve e-dergi’nin bu sayısına özel sürümünü http://bluzz.net/tezim adresinde bulabilirsiniz.
İnternette gezinirken bulduğum bu mektubusizlerle paylaşmak istiyorum. Mektup PTT nin üyesi olduğu Dünya Posta Birliği Uluslararası Bürosu’nun düzenlediği bir yarışmada 3.Mansiyon ödülü kazanan Nazlı Başak Ayık tarafından kaleme alınmış. Kendisi mektubu 12 yaşındayken kaleme almış.
Daha önceki yarışmalarda, Dünya Posta Birliği Uluslararası Bürosu tarafından öğrencilerimiz 1983 ve 1989 yıllarında 3. lük, 2000 yılında 2. Mansiyon ödülü, 2004 yılında ise Ankara Özel Tevfik Fikret İlköğretim Okulu öğrencisi Nazlı Başak AYIK 3. mansiyon ödülü kazanmış olup, UPU tarafından kendilerine belge ve iki pul albümü hediye edilmiştir.http://www.ptt.gov.tr/tr/genel/ptt-mektup_yarisma2010.php
Adı Soyadı : Nazlı Başak AYIK
Okulu : Ankara Özel Tevfik Fikret İlköğretim Okulu
Yaş : 12
Sınıfı : 6-A
Numarası : 951
İl : Ankara
Sayın Yetkililer,
Ben Tevfik Fikret İlköğretim Okulunda altıncı sınıfa giden on iki yaşında bir kız öğrenciyim.Sizlere bu mektubu insanlığın en önemli sorunlarından biri olan yoksulluklamücadele için biz gençlerin neler yapabileceğini kendi bakış açımdan anlatabilmek üzere yazıyorum.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki insanlığı tehdit eden bu önemli sorunun yani yoksulluğun kaynağı, yine bizleriz.Bu demek oluyor ki kendi türümüze bizzat kendimiz zarar veriyoruz.Başka bir söyleyişle biz kendimizi yok ediyoruz. Bu durumu fark ettiğimde çok şaşırmıştım.Dünyamızda çeşitli nedenlerle bazı canlı türlerinin yok edildiğini, doğal kaynakların bilinçsizce tüketildiğini ve özellikle de savaşları duydukça bu şaşkınlığım daha da arttı.Sanırım bu cümlelerimle yoksulluğun temelinde yatan nedenleri kendimce belirlemiş oldum.Bu nedenleri belirlerken aynı zamanda kendimce çözüm önerileri de üretmiş oldum. Şimdi bu önerilerimi anlatmak istiyorum: Bence dünyanın geleceği olan biz gençlerin, her konuda olduğu gibi bu konuda da diğer konulara göre çok daha fazla duyarlı olması gerekiyor. İnanıyorum ki bu duyarlılık sayesinde yoksulluklamücadele edilebilir. Nasıl mı? Örneğin; doğal kaynakların bilinçsizce tüketilmesini ele alalım. Toprak,su ve ormanlar, aklıma gelen en önemli doğal kaynaklar ve bunlar, başta biz insanlar olmak üzere bütün canlılar için gerekli. Biz bu doğal kaynaklar sayesinde yaşamımız için gerekli olan enerjiyi elde ederiz.Ancak, unuttuğumuz bir şey var ki bu doğal kaynaklar sınırsız değildir. Onları gereksinimimiz dışında kullanmak yani bilinçsizce tüketmek kendi türümüzü yoksulluğa sürüklemek demektir.Öyleyse yoksullukla mücadelede öncelikle yapmamız gereken şey savurganlığı önlemektir.Bunun için de sanırım yiyeceklerimizi çöpe atarken açlıktan ölen insanları;suyu bilinçsizce kullanırken içmeye su bulamayanları, düşünmeliyiz.
Diğer taraftan canlı türlerini de kendi çıkarlarımız yüzünden yok ederken doğal dengeye nasıl zarar verdiğimizi ve bu nedenle kendi türümüzü salgın hastalıklardan, açlık ve yoksulluğa varana kadar her türlü tehlikeye karşı nasıl savunmasız bıraktığımızı anlamalıyız.Ancak,o zaman bencillik ve savurganlıktan kaçınır, yoksulluğa karşı duyarlı hareket ederiz. Bütün bunların yanı sıra özellikle de savaşların zararlarını görmeliyiz. Ekonomilerin çökmesine, üretimin durmasına ve dolayısıyla insanlığın yoksulluğa, açlığa sürüklenmesine neden olan bu önemli tehlikeye karşı dünya barışını korumalı, gerekli sorumluluğu taşımalıyız. Ben bu düşüncelerimle yoksullukla mücadelede anahtar sözcükleri bulduğuma inanıyorum. Buna göre; “duyarlılık esas alınarak bencillik, savurganlık önlenmeli, insanlığı tehdit eden her türlü tehlikeye karşı öncelikle sorumluluk duygusu ile hareket edilmelidir.†diyorum. Bu aşamada da konuyu özele indirerek duyarlılık, bencillik, savurganlık ve sorumluluk denildiğinde anladıklarımı kendimden vereceğim örneklerle paylaşmak istiyorum; çünkü yoksullukla mücadelede kendimi bir zincirin halkalarından biri olarak görüyorum.Bu halkalar yani ben ve benim gibiler çoğaldıkça zincirinde o oranda büyüyeceğini ve güçleneceğini düşünüyorum. İşte benim yoksullukla mücadeleye katkılarım. Öncelikle tabağıma yiyebileceğimden fazla yemek konulmasına izin vermiyorum. Artanların dökülüp ziyan olmasını istemiyorum çünkü biliyorum ki dökülen her yiyecek hem bizim hem de başkalarının yoksulluğuna sebep olacaktır.     Ayrıca hem okulda hem de evde gereksiz yanan lambaları ve açık bırakılan muslukları kapatıyorum; çünkü biliyorum ki ihtiyaç dışı kullanılan her enerji doğal kaynakların daha hızlı tüketilmesine neden olacak ve bu da insanlığı hızla yoksulluğa sürükleyecektir.Diğer taraftan, doğadaki hiçbir canlıya bilerek ve isteyerek zarar vermiyor onları yok etmeye çalışmıyorum; çünkü biliyorum ki biz insanların bencilce yok ettiği her canlı, doğal dengenin biraz daha bozulması ve bizim de biraz daha yoksulluğa sürüklenmemiz demektir.
İşte, benim kendi adıma yaptığım bütün bu davranışlar benim gibi diğer gençlerin de bu yönde gösterdiği katkılarla çoğalarak büyüyecek ve genelleşecektir. Yani halkalar birleşerek güçlü, sağlam bir zinciri oluşturacaktır. Böylelikle de yoksullukla mücadeleye bireysel olarak sağladığımız her katkı, sonunda toplumsal katkılara dönüşecektir. Aslında olması gereken de budur. Öyleyse gelin hep birlikte duyarlı olalım, yoksulluklamücadele için bencilliği bir kenara bırakıp savurganlıktan kaçınalım, insanlığın geleceğini tehdit eden her türlü tehlikeyi önlemek için sorumluluk duygumuzu geliştirelim. Unutmayalım ki dünya hepimizin dünyasıdır. Birlikte yaşadığımız bu dünyada “gelecek†varsa, o geleceği en güzel şekilde oluşturmak biz gençlerin elindedir.
Yoksulluk olgusu ve yoksulluğun tanımı konuları daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi göreceli ve henüz üzerinde tam anlamıyla uzlaşma bulunmayan görüşler üzerinde farklı yaklaşımlarla tartışılmaya devam ediyor. Amartya Sen’in “Yeterlilikler Yaklaşımı†üzerine düşünürken aklıma yeterlilikler, değer üretimi ve üretilmiş değerlere erişim penceresinde geliştirilebilir mi sorusu geldi ve karalama olarak bunları yazıya dökmek istedim.
Toplumsal yaşamda bireyler değerler üretmekte ve aynı zamanda da üretilmiş değerleri tüketmekte veya kullanmaktadırlar. Bu değerler somut madde olabildiği gibi soyut değerler de olabilirler, somut değerler maddi ve ölçülebilen değerler olmalarına rağmen soyut değerler ölçülemeyen ve değişken haldedirler. Örnek verecek olursak, bir marangozun yaptığı masa somut bir değerdir, marangozun işgücü soyut bir değerdir. İşgücü soyut bir değerdir çünkü marangoz o masayı yaptığı ana kadar, işgücü değerini yeterli kılacak kadar geliştirmiştir, şöyle ki o güne kadar edindiği fiziksel güç, tecrübe ve teknik bilgi ve başarım düşüncesi işgücünü o masayı üretebilmek için yeterli kılar. Bu durumda, bir ülkede ya da işletmede, üretime ya da herhangi bir işe katılan ve bunun gerçekleşmesini sağlayan insan emeğinin tümü olan, işgücünü üretilmiş bir değer olarak nitelendirebiliriz.
Basit iki örnek ile değer kavramına giriş yapmış olduk, şimdi ise değerleri genişletebiliriz. Birey doğal olarak ihtiyaçlarının tatmin olduğu seviyede olmak istemektedir, bu seviye ise bireyin bütün ihtiyaçları,ve bu ihtiyaçlarını gidermek için gösterdiği çaba ve tatminiyle belirlenmektedir. Temel ihtiyaçlar olan, beslenme, sağlık,güvenlik,sosyal çevre, bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli değerlerdir. Yeterli beslenme ile günlük enerji ihtiyacının karşılanmış olması ile birey günlük ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli fiziki güce erişmektedir, bu yeterli fiziki güç seviyesi hali birey için bir değerdir. Aynı şekilde yaşamını sürdürebilmesi için gerekli sağlık koşullarının sağlanmış olduğu sağlıklılık hali,güvenlik ve sosyal çevre de gerekli birer değerdir diyebiliriz.
Değerler yaklaşımında temel insani ihtiyaçlar ve toplumsal yaşamda gerekli olan geliri elde etmek için birey bu değerleri üretmek durumundadır. Eğer birey bu değerleri üretemiyorsa ve bu değerlerin eksikliğinden dolayı yaşam tehlikesi varsa veya toplum içerisindeki yaşamını onurlu şekilde sürdüremiyorsa birey değerler yaklaşımıma göre içsel değerler açısından yoksul demektir.
Değerlerin üretimi ile ilgili bu ilk kısım elbette yoksulluğu tanımlamak için yeterli olmayacaktır, değerlerin birey tarafından üretimi olduğu gibi elbette ki bireyin birde diğer bireyler tarafından üretilen değerler ile çapraz etkileşimi söz konusudur. Bu etkileşim dahilinde bireyin yaşamını sürdürmesi için diğer bireyler tarafından üretilen somut ve soyut değerlere ihtiyacı vardır. Diğer bireyler tarafından üretilen somut değerleri tüketmek, ve soyut değerlerden faydalanmak bireyin tüketim tarafındaki ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Eğer birey diğer bireyler tarafında üretilen bu değerlere erişemiyorsa, örneğin somut değerler olarak gıda ve eşya, soyut değerler olarak eğitim, sağlık, güvenlik gibi değerlere,birey değerler yaklaşımıma göre dışsal değerler açısından yoksul demektir.
Bireyin yaşamı için kendi ürettiği değerlere iç değerler,diğer bireylerce üretilen ve bireyin faydalandığı değerlere ise dış değerler diyebiliriz. İç ve dış değerler toplum yaşamında tıpkı muhasebe kalemler gibi çalışmaktadır dersek yanılmış olmayız. Örnek verirsek, ilk örneğimizde marangozun işgücü değeri ve ürettiği ürünün değeri marangoz için üretim tarafındaki iç değerdir, bu ürün, onu satın alan doktor için ise tüketim tarafındaki bir dış değerdir, doktorun işgücü olan sağlık hizmeti sunma yeterliliği doktor için bir iç değer, marangoz için o sağlık hizmeti ise sağlılık hali için gerekli olan bir dış değerdir.
Örneğimiz biraz karışık olsa da temel mantık, yaşam için gerekli olan değerleri üretebilmek, ve diğer bireyler tarafından üretilmiş değerlere erişebilmek toplumsal yaşamdaki yeterlilikleri karşılamanın temelinde yatmaktadır. O zaman yoksulluğu değerler yaklaşımıma göre şöyle tanımlayabilirim :
Bireylerin yaşamları için gerekli olan değerleri üretememesi ve diğer bireyler tarafından üretilen değerlere erişememesi ve bu değerlerin eksikliğinden dolayı yaşam tehlikesi veya toplum içinde onurlu yaşam sürdürememe haline “Yoksulluk†denir.
Gece vakti çok düzensiz de olsa karakalem yoksulluğu böyle tanımladım. Eminim ki bu yazımda birçok mantık hatası ve eksiklikler var. Fikirlerinizi ve eleştirilerinizi yorumlar kısmında görmek üzere….
Yoksullukla mücadelede,devletin yasal dayanağı olan “Sosyal Devlet İlkesi†Anayasa Mahkemesince gerek 1961 gerekse 1982 Anayasası döneminde tanımlanmaya çalışılmıştır. Bence 1961 Anayasasına göre tanım daha net ve aktif bir yoksullukla mücadele açısından sağlam dayanaklar sunmakta. 1982 Anayasana göre yapılan tanımda ise günümüzdeki politikala olan “Devletçe Yardım†gibi net olmayan ve belirli bir yol sunmayan bir tanım.
Yoksullukla mücadelede temel alabilecğimiz bölümleri kalın işaretlersek :
1961 Anayasası,16-27 Eylül 1967 Tarih ve K.1967/29 Sayılı Karara göre Tanım :
“(Sosyal devlet) ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran,emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektirâ€
1982 Anayasası,26 Ekim 1988 Tarih ve K.1988/33 Sayılı Karara Göre Tanım :
“Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin, tüm kurumlarıyla Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir… Anayasa’nın Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekirâ€
Bu durumda diyebiliriz ki yoksullukla mücadelede dayanılan temeller ve aksiyonlar açısından 1961>1982 !
1982 Anayasasında dikkat edilmesi gereken husus “Devletçe Yardım†konusu,ucu açık ve ne açıdan bir yardım yaklaşımı olduğu belli olmayan fakat sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesi için gösterilen tek yol olan “Devletçe Yardım†aslında hükümetlerin ve kurumların bu ilkeye göre görevini yapıyormuşcasına görünmesini sağlayan anahtar konumumda. Yani basitçe Sosyal hizmet veren kurumlar sadece yoksulluk ve yaşlılık aylığı vermesi bile tek başına Sosyal Hukuk Devletini kağıt üzerinde sağlıyor,tek inceliği olan “insan onuruna yaraşır şekil ise†gayet göreceli ve soyut bir kavram olduğundan mutlak yoksulluk yani günlük 1 doların altında geliri olma durumu hariç yoksulluğun da insan onuruna yaraşır bir durum olabileceği sonucunu çıkarabileceğimiz bir teferruat diyebiliriz.
Oysa bu muallak durumu yaratan bu tanımın aksine 1961 Anayasası birçok konuda özellikle sosyal diyalog ve tezimi dayandırdığım çalışma hakkı konularında,hem harekete yönelik hemde durumu kapsamlı olarak açıklayan bir tanıma ve sağlanması gereken durumlar için yol gösterici bir içeriğe sahip.
“…çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran…â€
Oysa 1982 Anayasası “Devletçe Yardımâ€ın Sosyal Devletin gereklililiklerini sağlamakta yeterli olduğunu söylemekte.
Yapmak durumunda olduğum şey 1961 Anayasasına göre yapılmış tanımın detaylı anlatımını 1982 Anayasasına göre yapılmış tanımındaki “Devletçe Yardımâ€ın içindeymişcesine kabul etmek olacaktır.
İnsan hakları halkın bütün sıcak tartışma konularının göbeğinde yer alırken,ve sürekli insan haklarına atıf yapılırken acaba kaç hararetli konuşmacı haklarımızın dayandığı evrensel bildirgeyi okumuştur ?… Okumayanlar okusun diye güzelce pdfledim(OpenOffice.org). Komik olan kısmı ise internette bu metni bulmak düşündüğüm kadar kolay olmadı. Demek ki gerçekten insan haklarından bi haber yaşıyoruz,ironik ama yanasımalar böyle.
Buradan İnsan hakları Evrensel Beyannamesini indirebilirsiniz.
Gelelim Konumuza, yoksullula mücadeleyi beyannamenin hangi maddelerine dayandırabilirim diye düşündüm,işte yoksul olmama hakkımızı barındıran maddeler:
Madde : 1 Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.
Madde : 3 Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.
Madde : 4 Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır.
Madde : 23
1- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, âdil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
2- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit çalışma karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
3- Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalariyle de tamamlanan âdil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
4- Herkesin, menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.
Madde – 25
1- Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.
2- Analık ve çocukluk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
Madde : 26
1- Her şahsın eğitime hakkı vardır. Eğitim parasızdır, hiç olmazsa ilk ve temel eğitim safhalarında böyle olmalıdır. İlk eğitim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte açık olmalıdır.
2- Eğitim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklariyle ana hürriyetlere saygının kuvvetlenmesini istihdaf etmelidir. Bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörürlük ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim nev’ini tercihan seçmek hakkını haizdirler.
Sermayesi orta sınıfa mensup ücretli çalışanlar tarafından oluşturulsun ve bu sermayedarlar şirket hisseleri için ödedikleri tutarları ödedikleri gelir vergisinden düşebilsinler. Sermaye yapısı böyle olsun.
Çalışanları ise o güne kadar çalışma hakkından mahrum kalmış ve toplumda istihdam önceliği olan yoksul ve yoksun kesimden olsun. Ücretleri asgari ücret altında olmasın ama bir ailenin aylık ortalama geçim sınırının üzerinde de olmasın.
Şirketin yönetimi bağımsız olsun, devlet müdahalesinden uzak ve profesyonelliğe yakın olsun. Hesap vermekle kalmasın hesap sordursun.
İdare sınıfı ve orta sınıf diğer yöneticileri eşit şartlarda bağımsız performans yönetimi şirketlerince yapılacak sınavlar ve değerlemeler ile istihdam edilsin, tıpkı özel firmalar gibi ara kademede veya tecrübeli yönetici ihtiyacında aktif işgücü piyasasında ihtiyaca göre işe alımları yine özel istihdam kuruluşlarınca bağımsız değerlemeler ile yapılsın.
Denetimi bağımsız olmakla kalmasın, en küçük sermayeye sahip ortakları veya herhangi bir vergi mükellefi bile denetim isteme hakkına sahip olsun, Hesaplarının şeffaflığı gibi mali olmayan kararları da şeffaf olsun, her ortak internet üzerinden şirketin hesaplarına ve kararlarına ulaşabilsin.
Şirket emek yoğun sektörlerde düşük kar oranıyla tüketicilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir ticari yol izlesin. Üretimini rekabetçi ve orta kalitede bir çizgide gerçekleştirsin. Pazarlamasını ise özel şirketlere yaptırsın.
Kar sadece ortakların değil, çalışanların da hakkı olsun ama hak çalışan olunduğu için değil, hakkıyla çalışıldığı için kazanılmış olsun. Karın dağıtılması hakça olsun; şirketin büyümesi ve yeni yatırımları sektörün büyümesine ve istihdam hedeflerine göre olsun.
İşte karşınızda “HALK ŞİRKETİ”… Devlet ile organik bir bağı olmayan, kamuoyu yani daha açık şekilde halk tarafından kurulan, halk tarafından yönetilen ve halk tarafından denetlenen bir özel şirket.
Bu model orta sınıf insanların yoksul, yoksun ve işsiz insanları ekmek sahibi yaptığı; yoksul ve yoksun insanların ise yaşamak için kullanamadıkları çalışma haklarını emeğe dönüştürüp, bağımsız haldeyken etkisiz olan küçük miktardaki birikimleri orta sınıf için kazançlı yatırımlara dönüştürdükleri bir ortak girişim; MUTUALİZM.
Şimdi siz hayal edin, büyük tarlalar, büyük fabrikalar, büyük marketler… İçlerini ve ara geçişlerini siz düşünün, HALK ŞİRKETİ ürünlerinden almaz mıydınız?
Ortada henüz pek birşey yok ve olanlar da daha ham olsa da başlamak güzel. Tezim Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Yoksullukla Mücadele ve Yeni Uygulamalar”ın bir bölümden bir kısım alıntı ;
Bireyler yaşamak için belirli bir gelire ihtiyaç duyarlar ve bu geliri elde etmek için kazanç elde edebilecekleri bir işe ihtiyaçları vardır. Özel sektör yaşamak için işe ihtiyacı olan bireyleri asla yeteri kadar istihdam edemez, sadece maksimum kar elde edebileceği seviyedeki iş gücünü istihdam etmeye reflekslidir. Bu durumda bir işe sahip olmayan ve nitelikli işgücü sunamayan bireyleri her zaman göz ardı eder. Özel sektörün istihdam yaklaşımında bireylere yaşam sürdürebilme amacıyla iş verme değil, karı sürdürebilme amacıyla işgücü kullanma temel amaç olarak yer almaktadır. Daha açık bir dille özel sektör yaklaşımı işçi tarafından işçinin çalışma nedenlerinden çok işletme tarafından işgücünün nasıl işlendiğiyle ilgilenir. Çoğu durumda işsizliğin azalmasına yönelik bir özveri işletme doğasına aykırıdır ve piyasa ekonomisinde işsizliğin yarattığı düşük ücret seviyesi daha çok arzulanan bir durumdur.
Böylece şunu söyleyebiliriz ki, özel sektör yaşamak için işgücü sunmak arzusundaki işsizlere yönlendirici ve eğitici bir hami olmaktan uzaktır.
Bir devletin sınırları içerisinde yaşayan herkes yaşamını sürdürebilmek için bir kazanç elde etme ve bunun için de bir iş sahibi olma hakkına sahiptir. Yokluk ve imkansızlık içerisinde yönlendiricilik görevi kuşkusuz devlete aittir.
Bir devlet eğer sınırları içerisindeki tüm kazanç getiren işlerden vergi alıyorsa, bütün ülke ekonomisini izlemektedir. Bu monitör etme görevi sadece vergi gelirlerini artırmak için değil ülkedeki potansiyel işgücünü yönlendirici faaliyetlerde bulunmak için muhakkak kullanılmalıdır.
Devamı daha doğrusu başı ve sonu muhakkak gelecek… Gelmeli…
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kuşkusuz dünya üzerindeki en eşsiz bayram, çocukların bayramı… Dünya üzerindeki en kıymetli, en masum varlıklarımızın bayramı…
Köy yerinde büyük bir özveri ile 23 Nisan Kutlamaları… Yukarıdaki kız çocuğunun yırtık lastik çizmeleri onun değil bizim utancımız… Van’ın Ortanca Köyü, bu dram sadece orada yaşanmıyor, Anadolu’nun birçok ilçesinde bu tablo hayatın acı bir gerçeği…
Bu çocuk sizin çocuğunuz olabilirdi ve acaba bu imkansızlığı yüreğiniz nasıl kaldırırdı ? Boynunuz bükük mü izlerdiniz çocuğunuzu yoksa başınız dik mi ?
Lütfen bu yırtık ayakkabıların sorumlusunun biz olduğumuzu kabul edelim, ne bağış ne burs, sadece küçük bir adımla başlayın.
Ne olur geleceğimiz için, çocuklarımız için ne olur “BU TOPRAKLARDA ÜRETİLEN ÜRÜNLERİ TÜKETELİM”
3. Ulusal program yani “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” 31.12.2008 Tarihli Resmi gazetenin Mükerrer Sayısı ile yayımlandı.
Ulusal Program 33 parçadan tek parça haline getirildi
Dijital ortamda kullanışsız sayfaların yatay düzeni dikey hale getirildi 433 adet tablo tek elden düzenlendi.
Konu başlıkları standart hale getirildi, içindekiler dizini ve içeriğe köprüler oluşturuldu.
Yazım hataları düzeltildi( Fakat halen birçok yanlış kullanım esas metni bozmamak için düzeltilmedi)
Belge PDF formuna aktarıldı(openoffice.org),böylece çalışırken not alma ve imleme imkanı mümkün oldu, sayfa altlarına içindekiler dizini köprüsü konuldu ; böylece hem arama yapmak hemde hızlı gezinti imkanı sağlandı.
vs vs vs…
Özetle ulusal programı üzerinde çalışılabilir, okuyucu konforuna ve standartlara uygun şekilde dönüştürmeye çalıştım. Olması gerektiği gibi adam akıllı bir hale sokmaya çalıştım. Böylece hem ben hemde sizler üzerinde çalışma yaparken hiç zorlanmayacağız hemde zaman kazanacağız.