Herkese mutlu yıllar!
Gerek kendi adıma gerekse çevremdeki insanlar adına, 2011’in zor bir yıl olarak hayatımızdan geçtiğini düşünüyorum. Bu açıdan 2011’i geride bırakırken 2012’nin güzel bir yıl olarak yaşanması en içten dileğimdi.
Umarım herkes için 2012 güzel bir yıl olur, hepimizde hatırlanası anılar bırakır.
***
Yeni yıl temennilerinin ardından, yazımızın başlığına geçebiliriz.
Son dönemde yaşanan gelişmeler doğrultusunda artık herkesin bildiği bir gerçek var ki o da Pardus projesinin bir değişim süreci içerisinde olduğu. Bu süreç değişim olarak adlandırılsa da aslında daha farklı boyutları olan bir süreç.
Konu ile ilgili en son yazdığım yazımdan sonra yaşanan gelişmeleri(daha doğrusu konuşulabilen gelişmeleri) kısaca özetlersek:
- Camia Koordinatörü Nihan Katipoğlu, Camia Koordinatörleri bloguna şöyle bir günlük girdisi yazmış:Â http://developer.pardus.org.tr/people/topluluk/blog/2011/12/her-yeni-yil-baska-guzel/Â Bu girdide, projenin kapnamadığını, dönüşüme uğrayacağını söyleniyor. Ama girdiyi çözümlemek gerekirse, “yazılmak zaruriyeti” ile yazılmış, ve aslında hiç bir bilgi içermeyen “resmi açıklama olmasa da” o amaçlı – beklemede kalın- diyen bir yazı. Malum bunca dedikodu var, ki benim yazdıklarım da bu dedikoduların parçası olarak görülebilir. Ama biliniz ki ben ciddi dayanaklar olmadan bir şeyleri dile getirmeme taraftarıyım.
- Bu arada paralel evrende, Pardus-Linux.org’da Nihad Karslı, Tübitak Bilgem yöneticilerinden M.Nedim ALPDEMİR ile olan görüşmesini Pardus kullanıcılarıyla paylaştı: http://www.pardus-linux.org/haberler/2011/12/pkd-plo-ve-pardus Burada da özetle, projenin kapanmayacağının altı çizilmiş. Değişimden bahsedilmiş.
- Pardus’un proje yöneticisi Erkan Tekman, yönetim ile ilgili gelişmeleri aktardığı günlüğünde yazdığı 30 Aralık tarihli, yazıda 2 Ocak tarihinde Tübitak’tan ayrılacağını duyurdu:Â http://developer.pardus.org.tr/people/tekman/blog/?p=268
- Erkan Tekman, kişisel günlüğünde ise, “Benzin Bitti Paşam” başlıklı bir yazı kaleme alarak, vedasını duyurdu. Bu veda yazısında dikkat edilecek bir çok detay mevcut, ben bir tanesini sunayım “Son 2,5 ay boyunca Pardus projesinin yönetilmesi görevim fiilen ortadan kalktı…” Bu bazılarımızın bildiği bir gelişmeydi, yani Pardus 2,5 aydır yöneticisiz ilerlemeye çalışıyordu. Diğer satır aralarını da siz yakalarsınız:Â http://blog.erkantekman.org/?p=474
- Projede yaşananlar üzerine bir çok geliştiricinin ayrıldığı ortamda, ısrarla devam etmeyi düşünen bir iki kişiden biri olan Ozan Çağlayan, Pardus projesindeki görevinden alınarak, Ankara’da bir projede görevlendirildi. Bunun tercümesi şu: “Sürgün”:Â https://twitter.com/#!/ozinkegliyin/status/152714624247148544
- Â Bu gelişmeden sonra,Â
Gelişmeler böyle, daha doğrusu ortada olan ve herkesin konuşabildikleri bundan ibaret. Topluluk olarak doğrudan bir bilgi alamamaktayız, edindiğimiz bilgiler yukarıda verdiğimiz bağlantılar ve “dolaylı” yollardan aldığımız haberler. Gidişat bu yönde…
Niyetim felaket tellallığı yapmak değil, sadece bu bilgileri derli toplu sunmak.
Gelelim yazımızın bir diğer bölümüne:
Haşlama
Trollük[1] [2], yarı cahilliğin bir yansıması. Neden böyle bir akım olduğunu bilemiyorum, cehaletle birleşen psikolojik faktörlerin olduğunu da düşünüyorum. Bunlar, ilgi çekme isteği, insanların aklında yer etme, nefret toplama ve tartışma için zemin yaratma, kavga isteği vb gibi etkenler olabilir. Psikolog değilim ama, sağlıklı bir aile ortamında büyümüş, sevgi görmüş ve çevresindeki insanlarla güzel paylaşımlar yapıp iletişim kurmuş bir insanın troll olabileceğini düşünmüyorum. Â Aksine, sorunlu bir çocukluk yaşamış, sevgi görmemiş, umursanmamış, dışlanmış, kavga ortamında büyümüş, kimsenin görüşlerine değer vermediği, ezilmiş bir kişiliğin trollük için elverişli bir psikolojik zemin hazırladığını düşünüyorum.
Gerçeklikten uzak, yarı cahilce sataşmalar, doğruları, hatta matematiği bile göz ardı ederek hala yazmaya devam edebilen bir kişilik nasıl olabilir yoksa…
“Don’t feed the troll” sözü, trollerin tartışmalarda ciddiye alınması ile daha da besleneceğini söylemekte. Kesinlikle umursanmamalılar. Eğer umursarsanız, sizi saçmalığın bataklığına çekip orada beyninizi sinir kontaklarına maruz bırakabilirler.
Peki, trollükleri yanlarına kar mı kalmalı? Aslında kalmıyor, fakat kirli bilgi malesef doğru bilgiyi kovuyor, hele bizim gibi yarı cahil toplumlarda bu çok daha hızlı oluyor. İki ihtimal var, 1.si doğru bilgiyi yazıp trolü beslemek, 2.’si ise troll ile dalga geçmek ve aşağılamak. Biraz düzgün bir karaktere sahipseniz ilk başta ikinci seçeneği yapmak istemeyeceksiniz. Çünkü siz kimseyi aşağılamak istemiyorsunuz, nedeni ise insanların aşağılayarak, gururlarını kırarak kötü bir insan oluyorsunuz, siz öyle yetiştirildiniz size öyle öğretildi…
Çok yerde karşılaşabileceğiniz bir şey olan “aptal refleksi” bu durumda bir diğer çıkmazı oluşturuyor. Aptal refleksi benim şu durum için uydurduğum bir kelime:
Bir adam(veya siz troll diyebilirsiniz) akla mantığa sığmayan, cahilce, gerçekleri göz ardı ederek dangalakça şeyler söylüyor veya yazıyor. Bu kişinin söyledikleri ve yazdıkları, doğru şeyler olmadığı için kimi zaman iftira kimi zamansa saygısızlık olabiliyor. Bu kişi bunları yazarken çekinmiyor, çünkü insanların ona saygı duymak zorunda olduğu gibi bir kanıya sahip, kendini önemli bir insan olarak gördüğü için görüşlerinin de o ölçüde saygıya layık düşünceler olduğunu varsayıyor. Oysa bu büyük bir ironi içerisinde oynanan bir drama… Bir akıllı adam çıkıp gerçeği acı yani “söylediklerinin ve yazdıklarının aptalca” olduğunu bir şekilde  bu kişiye söylediğinde kişinin aptallık refleksi hemen devreye girmekte ve “Sen bana hakaret edemezsin” ile yanıt bulmakta. Hiçbirimiz kimseye hakaret etmek istemeyiz değil mi? Peki, aptallığı çıplak bir şekilde dile getirmeden, tatlı bir şekilde bunu ifade etmek? Hayır, bu kişi bu kapalı gözleri ve anlayışı ile sizin inceden değdirmenizi de anlamayacaktır. Ya düzgün bir ifadeyle doğruyu anlatmak, bu kişiye doğruyu kanıtlarıyla göstermek… Sakın denemeyin! Ki burada başa döneriz, “Trollü beslemeyin”. Bu bir çıkmaz. Aptallık refleksinde kitlesek bir örnek ve ispat ise Aziz Nesin’in meşhur sözü ve akabinde yaşananlar bence…
Velhasıl kelam, troller bizim toplumumuzda da mevcut, çoğu da şovalye edasında. Genellikle bir olayın gidişatı pozitif veya negatif yönde ivmelenirken ortaya çıkmaktadırlar. Durağanlıkta yok olurlar, çünkü durağanlıkta polemik üremez.
Vücuda bürünmüş halini Pardus projesinde örneklersek, Proje yükselirken ortalıktrollden geçilmez olmuştur. Projenin gidişatı durağanlaşınca, troller yok olmuş sesleri solukları çıkmaz olmuştur. Şimdi projenin gidişatı aşağıya doğru ivmelenirken bu troller yeniden çoğalmaya başladı. Argümanlar hep aynı perdeden bozuk akorlu gidiyor.:
- Pardus’un özgürlüğü tartışılır!
- Arkadaşlar özgürlük konusunda çok katı bir tutuma sahip. Hepsi gNewSense kullanıyorlar 😛 Bak bakayım güzel arkadaşım senin o özgür bildiğin dağıtımlar bu listede var mı? :http://www.gnu.org/distros/free-distros.html Bu dağtımlardan birini kullanmıyorsan, lütfen kendinle çelişme, insanları yorma. Ya da gel senin kullandığın dağıtımla özgürlük anlayışını irdele, içinde hesaplaş. Kendini özgürlük şovalyesi sanma arkadaş, senden hardcore FSF var unutma!
- Özgürlükİçin yapay bir topluluk!
- Evet o kadar yapay ki, şu an Türkiye’deki en aktif özgür yazılım topluluğu. Kendi kendini yönetiyor. Üyeleri de topluluğa sahip çıkıyor. Bugün Türkiye’de insanların tanışmasında çok büyük bir paya sahip. Ki kimse üye olmak zorunda değil, eğer yapay buluyorsan parçası olmazsın. Dediğim gibi üye olmak zorunda değilsin, ki inan senin şu an o topluluğun bir parçası olmadığın için Özgürlükİçin daha  iyi!
- Pardus kamu kaynağının israfından başka bir şey değil!
- Bak güzel arkadaşım, temel matematik eğitimi aldığını düşünüyorum. Al eline bir hesap makinası, ya da korsan kullandığın Microsoft Office Excel’de yeni bir çalışma sayfası aç. O çok diline doladığın 14 Milyon TL’lik destek rakamına ulaşalım. Microsoft Windows işletim Sistemi ve Office yazılımın fiyatını bul, toptan olunca biraz daha ucuz olur. Yanına diğer Microsoft çözümlerinin fiyatını ekle(Communicator, Exchange server vb) Â ben sana söyleyeyim kabaca bir bilgisayarın bu çözümde maliyeti 300-400 USD. Bu da şu anki kurla 600-800 tl arasında bir rakam. Senin için 700 tl diyelim. Böl şimdi, ne çıktı 20.000, yani senin o kamu kaynağı israfı dediğin rakam sadece 20.000 bilgisayarın lisans bedeli(hem de bir sürümlük). Kamuda sence kaç bilgisayar var? Bunu bir araştır, ne kadar lisans bedeli ödeniyor.
- Burada bitmedi, Pardus-Linux.org sitesine gir, üye sayısına bak, Özgürlükİçin.com’a gir üye sayısına bak. Bu insanların büyük çoğunluğu ilk defa Linux’la Pardus sayesinde tanıştı. Bu kişiler için de benzer bir hesaplama yapabilirsin.
- Lisans bedelinden edilen tasarruf, Projenin istihdam ettiği kişiler, bu kişilerin harcamalarının dışsal faydaları, projenin tedarikçileri, eğitim veren kurumların kazançları vb hepsi bu ülke içinde yaratılan değer ve bu ülke içerisinde kalan “bizim paramız”. Biraz iktisatdi görüşe haiz olaydın. Bunu daha geniş görebilirdin.
- Ha dersen, bu illa Pardus ile mi olmak zorundaydı, hazır onca Linux dağıtımı vardı, neden onlardan biri seçilmedi, neden tekerlek yeniden keşfedildi. Bu daha güzel bir zemin olur. Ama olmadı be, olsaydı o da bedava olmayacaktı, o çözümün de ciddi bir maliyeti olurdu. Ki olmazdı, tıpkı Pardus’un  öleceği senaryodan sonrasında başka bir Linux macerasının bu ülkede yaşanmayacağı gibi. Sence Kamuda toplu bir Ubuntu geçişi olur mu? Özetle Pardus gereksiz değildi.
- Paradan söz açılmışken, işim gereği, ülkemizdeki firmalardan Micrsoft’un İrlanda Operasyonlarına kaç lira para gönderildiğini bizzat biliyorum. Güzel paralar….Ve ülkemizin güzel paraları, tek bir ürünün fikri mülkiyetine özel sektörden ödenen parayla bu ülkede neler yapılabilir biliyor musun? Bence düşünmek istemiyorsun. Oysa ben görüyor ve iç geçiriyorum
- Yukarıda Erkan Tekman’ın kişisel günlük yazısına birisi yorum yapmış. Arkadaş sanırım Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üyesi. Vay efendim mali tablolar açıklansın, vay efendim paralar yandaşlara gitmiş, haksız kazanç elde etmişler. Yok arkadaş, adam Türkiye’de özgür yazılımdan para kazanan şirketlere zehir zıkkım etmiş. Bu ne böyle dedim, adam bir de sıkıysa bu yorumu yayınla demiş. Erkan Bey’de sanırım bu adama uymuş ve yorumunu yayınlamış. (Bu tip yorumlar son dönemde benim de yazılarıma düşüyor. Bu saçmalıklarla uğraşacak zamanım yok, üzgünüm, her yorumu da yayınlamak zorunda değilim, burası benim günlüğüm).Adam bir de halkın ne olduğunu bilmesi lazım demiş.
- Ben bu yorumu yazan kişiye tek kelimeyle, yazıklar olsun diyorum. Yani şu kadar bilinçli bir kişiysen, git arkadaşım ver dilekçeni, ya da şikayetini yaz kim sana engel oldu bu güne kadar. Bugüne kadar verdiğin verginin hesabını Allah aşkına bir kere sordun mu? Cep telefonu faturanda sana atılan kazığı, elektrik faturanda gözüne sokulan haksızlıklara bir dilekçe yazdın mı? Ya da Linux dünyasını iyi bilen arkadaş, işletim sistemi dayatmalarına karşı mı çıktın? Mali tabloları incelemeye bu kadar ilgiliysen, lütfen yaşadığın yerin yerel yönetiminin hesaplarını incele, insanlara da lütfen bilinçli vatandaşlar gibi nasıl hareket edileceğini öğret. Bu ülkede onca şeyi geçtik, kocaman ölü anıt Olimpiyat Stadyumu’nun hesabını sormamış bir halk içerisinde, bir şekilde karlı olduğu için “HALA KAPATILMAMIŞ” bir projenin mali tablolarını soran adama da ayrıca sevgiler.
- Pardus karlı demişken, Fatih Projesinde Microsoft’a karşı fiyat kırıcı olarak çook işe yaradığı için tebrik edildiğini biliyor musunuz? Ne kadar acı değil mi? Fiyat kırıcı olarak kullanılmak. İlerleyen zamanlarda ihalenin detaylarını da hepimiz öğreneceğiz.,
- Bir de şu “Fanboy”luk meselesi var, takım tutar gibi dağıtım tutmak. Şimdi ben bir dağıtımı sevdiysem ve kullanıyorsam, hayranı da olurum,desteklerim de? Bu kimi ilgilendirir ki? Burada kimseyi ilgilendiren bir şey yok. Geniş açıdan bakınca “Özgür Yazılım” fanboyluğu, veya takım tutar gibi GNU/Linux’u desteklemek de Microsoft ve MacOS X’i sevenler tarafından sana da yapıştıralabilir. Bu yaman bir çelişki değil mi? Bu kişilere de dönüp Linux Hater dersin değil mi… İşte döngü böyle o zaman hepimiz birbirimize Pardus Hater, Ubuntu Hater falan diyelim, çocuklaşalım iyice, uyar mı? Ya da kocaman özgür yazılım dünyasında birbirimizden uzak mutlu mesut katkı vermeye devam edelim. Ki ben bunu tercih ederim.
Az çok Türkiye’de özgür yazılım dünyasını takip ediyorum, bugüne kadar bu kişileri sadece polemikte görük. Büyük özgürlük hassasiyetlerini ortak eylemlerde göremedik. Laftan öte katkılarının izi hiç bir yerde yok. Adamlara kalsa Türkiye’de özgür yazılımı şahlandırmış gidiyorlar…Klişe laf:
“Sen hiç olmadın ki”
Konuyu kapatalım en iyisi. Şu Pardus yerelleştirme çalışmasından başka bir şey değil, efendime söyleyim çeviri yapıp sürmekten başka iş yok diyenlere de buradan “ohannesburg, ne içtiyseniz aynısından istiyorum!” diyorum.
***
Yeni yılda yapacak çok iş var, özellikle önceki yıllarda bu kısır tartışmalar yüzünden gündemin gerisinde kalan çalışmalara sahip çıkmak gibi. Özgür yazılım ve katkı süreci uzun soluklu bir mücadele, yorulursanız, dinlenin devam edin, birileri her zaman bayrağı taşıyor ve sizi geri bekliyor olacaktır.
Not: Yazıyı maalesef yorumlara kapatmak durumundayım, çünkü saçma sapan trollemeler ile uğraşana kadar gerçekten yapacak çok işim var; hem kendi işim hem de özgür yazılım katkıcılığı adına. Artık yaşlanıyoruz, zaman hızlı akıyor ve çok zamanımız yok.