Kategoriler
Ekonomi Politik Genel

Pahalı Portakal, Ucuz Portakal?

Portakal yerken aklıma şu soru geldi;

-Pahalı portakal yemek mi daha emekçi-ırgat dostu yoksa ucuz portakal yemek mi?

Ne açıdan bakıldığına göre değişir, ama sanırım pahalı portakal yemek daha iyi. Nedeniyse şöyle;

Diğer şartların sabit olduğunu düşünelim. İki portakal çiftliği var, toprak yapısı çok büyük oranda birbirine benziyor, ağaçlar da aşağı yukarı aynı türdendir. Geriye üretim faktörlerinden bakım ve işçilik kalıyor.

-Toprağa iyi bakmak, ağaçlara iyi bakmak, hasatı hızlı yapmak vb gibi işgücü gerektiren unsurlar.

Bu emek gerektiren unsurların yeteri kadar yapılması demek maliyet demek. Daha iyi portakal üretebilmek için daha fazla emek gerek, bir çiftlik sözkonusuysa, bu bir kişinin emeği değil, toplu bir işgücü demek, yani istihdam.

İstihdam demek maliyet demek, maliyeti düşürmenin iki yolu var, ya ağaçlar daha çok portakal üretecek ya da işgücü maliyetini kısacaksınız. Daha çok üretim ancak daha fazla bakım ile mümkün olabilir, ağaçların da belli bir üretim kapasitesi olduğuna göre bakımın verimliliği artırması da bir yere kadar. Bu durumda devreye ancak hormon vb hileler girebilir… İkinci seçenek olan işgücünü azaltma yöntemindeyse, toprak bakımsızlaşır, ağaçlar bakımsızlaşır ve doğal kapasitesinin üzerinde bir ürün vermez, verdiği ürün de bakımlı ağaç kadar olamaz. Bu durumda çiftlik sahibi kar eder, bu portakalın kilosu iyi portakal kadar pahalı olmadığından daha düşük maliyetle yaklaşık aynı karda daha çok satacağından toplam gelir de daha fazla olacaktır.

Peki, bu ucuz portakalı kim alacak? Sizin benim gibi ekonomik yaşamaya çalışan insanlar. Biz portakalın kilosundan 2 lira tasarruf ederken, bu ucuz portakalı satan çiftçiyse, bu artan geliriyle yeni bir çiftlik alacak, bu çiftliğe de fazla bakmayacak ve yine aynı standarttaki portakalı daha ucuza daha çok satacak, ve yine bir çiftlik alacak… Böyle büyüyüp gidecek ve hep daha az işçi çalıştırarak rakiplerine göre daha fazla kazanç elde edecek. Tabi biraz daha vahşileşince elinde bulunan istihdam gücüyle işçilere de daha az ücret verecek ve daha da büyüyecek.

Yani fakirin sofrasına (kalitesiz)portakal sunan (fakir babası!) çiftlik sahibinin geliri arttıkça artacak…

Diğer tarafta da aslında zengine üretim yaptığını sandığımız iyi portakal üreten çiftçiyse, daha iyi portakal üretmek için daha fazla istihtamda bulunacak, daha fazla işçi iş sahibi olacak, işçi başına verimi artırmak içinse bu işçileri eğitecek uzun dönemde de işte tutarak uzmanlaşmayı artıracak, daha iyi çalışmaları için ücretlerini tatminkar seviyeye çıkaracak. Daha fazla kişi, daha iyi ekmek yiyecek.

Özetle, fakirseniz, fakirlere hitaben ürünler almanız aslında fakirlik ve işsizlik zincirini beslemeye neden olabilir. Mesela ucuz olduğu için Çin malı ürünleri tercih etmemiz gibi daha geniş bir perspektifte bakarsak, artıları ve eksileri daha iyi görebiliriz.

Tabi bu bir bakış açısı, bazı şeyler sabitken(ceteris paribus). Ama hayat çok daha dinamik.

Kategoriler
Fikir

Verimlilik Üzerine

verimlilik Verimliliğin kendi bakış açımla tanımını yaparsam bunu önceki yazımda değinmiş olduğum “planlar” temelinde yapmanın en doğru yaklaşım olacağını düşünmekteyim. Çünkü plansız işlerde sarf edilen emeğin verimliliğini ölçme şansımızın olmadığını düşünüyorum. Verimlilik bir ölçüdür ve bu ölçü bir hedefin içinde belli kıyaslarla karşılaştırıp belli kriterlere göre değerlenrdirilen, bu kriterler içinde objektif, dışarıdan bakan içinse göreceli bir kavramdır kuşkusuz.

Bu kıyaslar ve kriterler planın uygulanışındaki kontrol noktalarıyla belirlenmektedir. Verimliliği basitçe “Zaman-Emek” optimizasyonu olarak görmek bence pek doğru değil. Planların temelini oluşturan zaman kavramı ve bu zamanda sarfedilen maksimum emek basitçe verimlilik ve üretkenlik başarısını getirse de bu anlayışın eskide kaldığını düşünüyorum.Bu düşüncemin temelinde ise iki sebep yatmakta;

“Kalite” ve “Geri Dönülebilirlik”

Kalite günümüz rekabet koşulları içinde oturmuş bir gereklilik. Kalabalık dünya nüfusunda üreten insanların artması ve aynı eksende buluşan ürünlerin farklılık yaratması bakımından hızlanarak ilerleyen ve sınırlarını zorlayan bir birikim olgusu. Kaliteyi üretim evrelerinin sonunda ürünün etrafını süsleyen bir çerçeve olarak düşündüğümüzde bu çerçeve parça parça ürünün üretim aşamalarında oluşmakta ve sınamalarla ürünün son halinde birleşmektedir. Böylece sürecin içine kalite olgusunu yerleştirdikten sonra üzerinde esas durmak istediğim “Geri Dönülebilirlik” kavramına geçmek istiyorum.

Temele dönersek, üretim için plan yapıldıktan sonra verimli bir emek safhasından geçerek ürün oluşturulur ve sunulur. Bu temelin üzerine daha geniş bakarsak günümüz ihtiyaçlarında sunum son safhadan ziyade bir orta safha durumundadır. Sürekli gelişim prensibinde yukarıda bahsettiğim kalite entegrasyonu hataların fark edilip kapatılması ve en önemlisi yeniliğin her aşamada geriye dönülüp uygulanabilir olması ile bu süreç bir çember halini almakta ve her zaman başa dönülmesi gerekmektedir.

Geleneksel bakış açısındaki zaman-emek optimizasyonu sonuca yönelik olup esnek olmayan belirli hedeflerin ne olursa olsun tamamlanması prensibine dayandığı için güncel ihtiyaçlara cevap vermemektedir. Bu durumda zaman-emek optimizasyonunun verimlilik olgusu dışında kaldığını açıkça görebiliriz. Verimliliği yeniden tanımlama, yeni bir bakış açısı içinde değerlendirmeye mecbur kalmaktayız.

Sürekli değişimin olduğu bu atmosferde “esneklik” kavramı aşamaların birbirine tam entegrasyonu ile mümkündür.

Geleneksel süreçte sınırlayıcı zaman içerisinde sondan başa doğru adım adım gelmek, her safhada yeni bir yıkım ve yapım yaratması yanı sıra ilk bakışta görülmeyen bir “olgunlaşma” sorunu yaratmakta. Alışılmış yöntemlerin bırakılıp yeni bir yönteme geçiş sürecindeki sıkıntılar kısa sürede aşılsa da olgunlaşma yeni sürecin benimsenmesi ve bu yeni yöntemin uygulanışındaki hataların kapatılması değil, bu yeni yöntemin en iyi şekilde uygulanmasıdır. Kuşkusuz bu tecrübenin oluşumu hayli zaman almaktadır. Sorunun zaten sınırlı zaman olduğunu hatırlarsak geleneksel bakıştan bir adım daha uzaklaşmış oluruz.

lego Emeğin hatta planın bütün sürecini parçalara bölersek geleneksel yöntemde üretim sürecini sonunda hep aynı resmi oluşturduğumuz bir yap-boz bulmacası olarak görebiliriz. Farklı köşelerinden başlayıp oluşturduğumuz bu resimde farklı köşelerden başlayıp zaman kazansak dahi elde ettiğimiz yine aynı resim olacaktır.
Yeni düzeni kıyaslarsak yeni sürecin gerektirdiklerini modüler bir yapı, parçaların tek başına bir şey ifade etmediği fakat bütün parçaların birbirleriyle uyumlu olduğu sınırsız kombinasyonlar yapabileceğimiz lego oyuncağı şeklinde imgeleyebiliriz. Yap-Boz oyuncağından farkı bir resim çıkaramasak da legodan farklı şekilleri kolayca oluşturabiliriz. Bu esneklik parçaların kendi aralarında uyumları ve entegrasyonları sayesinde oluşmakta. Bu yapının bize sunduğu en önemli şey “geri dönülebilirlik” ve anında farklı bir yapı oluşturabilmenin verdiği esneklik şansıdır.

Kuşkusuz böyle bir yapının oluşması kusursuz planlamadan öte yaratıcı planlamadan geçmektedir. Yapılan planlamalarda tahmin edilemeyen değişkenler için bırakılan boşluk esnekliklerin zaman kaybetmeden uygulanabilmesine şans tanımaktadır. Fakat bu boşluklar bırakılırken temkinli öngörülerle ve kullanılmamaları halinde kayıp yaratmayacak şekilde oluşturulmalıdır. Aksi taktirde büyük zaman kayıplarına ve uygulamalarda aksaklıklara neden olabilir. İşte burada geri dönülebilirliğin önemi safhalar arasında olduğu gibi safhaların kendi içinde dahi öne çıkmaktadır.

zamanŞartların hızla değiştiği bir atmosferde böyle dinamik bir yapının oluşturulması ve sürdürülmesi,geleneksel yöntemin basitliği yanında amaçtan uzaklaşma eğilimde görülebilir. Kuşkusuz sonuca bir an önce varılma amaçlanmaktadır, fakat bahsettiğimiz yeni atmosferde kesin tanımı olan mutlak bir sonuçtan söz edemeyiz, bu durumda sürekli gelişimle elde edilen kazanımları ara ürünler olarak görmeliyiz.

Muhakkak ki basitlik keşfedilen evrenin en temel prensibidir, fakat basitlik sonucun bütününde değil evrelerinde yatmaktadır ve kullanılan yöntemlerin uygulanışında yer almaktadır.

Değişken bir çevrenin bütün iç dinamiklerini net bir şekilde tanımlama şansımız olmadığı için yarattığımız kuralları basit prensipler şeklinde uygulasak da bu dinamikler içinde her an yanılabiliriz. Bu yanılsamalar bağlamında “Geri Dönülebilirlik” sistemi tamamen yıkıp yeniden oluşturmak yerine birkaç adım geriye gelip yeniden uyarlama imkanı sunmakta. Kuşkusuz bu geriye dönüşler de bir kayıp yaratmakta fakat bu geri dönüşler silbaştan başlamak yerine gayet makul ve kabul edilebilir kayıplardır.

Sınırlı bir sürede sunulan bu değerli ve sonuca ulşatıran emek tam anlamıyla verimli sayılsa da yine sürecin sonunda geçen sınırlı bir zamanda boşa çıkabilmekte ve bu kısa sürede yöntemin geri dönülebilir olmadığı için, yeni şartlarda atıl kalmış ürünlere harcanan boş çabalar olarak değerlendirilmektedir.

Sistemin evriminde bahsettiğimim emek kuşkusuz yenileşme için bir basamaktır. Benim bu atıl hale gelen ve gelecek ürünler için harcanan emeğin boşa gitmesinden kastım geri dönülebilir yöntemlerle uygulanmayıp sadece bir sıçrama tahtası haline gelmemesi ve çok değerli olan zaman ve emeğin revize edilip yeni şartlarda kullanılması ve aktif bir altyapıda kaybın en aza indirilmesi konusudur.

Verimlilik çerçevesinde zaman-emek optimizasyonunun yanı sıra sürekli kalite anlayışının entegrasyonu tek başına yeterli olmadığını, değişen şartlardaki bu döngüye ayak uydurulabilmesi için süreç içerisinde geriye dönülebilirliğin en iyi şekilde uygulanabildiği bir sisteme ihtiyaç olduğunu düşünmekteyim. Dolayısıyla tam anlamıyla bir verimlilik kavramından bahsedersek geçmiş yapılan çalışmaların ve harcanan emeğin şartlara uygun uyarlamaların açık şekilde ve köklü devrimler olmadığı, küçük ama önemli değişimlerin sürekli olduğu bir atmosferde ileriye dönük kullanılabilir yaratıcı planlar içerisinde hem zamandan hemde emekten minimum kayıp ile ilerleyen bir sürecin ölçüsünden bahsetmiş olacağımızı düşünmekteyim.