Artık her gün batımında bir anlam var. Batan her günü kutsamaya başladım. Bir adım daha ilerlemek için doğan her güneşe “Hoşgeldin” demem gerekiyor.
Günlerimiz kısa ve sayılı, zaman çok fazla ama bize ait olan içinde bir damla ki günden güne sünger gibi çekiyoruz içimize, yetmiyor…
Feda edilen uykularımızla kaybediyoruz çoğunu, yediğimiz lokmanın dahi tadını çalıyor uykusuzluk, isteksiz ve hevessiz başlıyoruz her güne… Akşam nasıl oldu fark etmeden yığılıyoruz kanepelere. Elimizde telefon ve kumanda ile atletli atalete tavizzsiz şekilde teslim ediyoruz kendimizi… Saat kaç oldu? Bir, iki ve iki buçuk… Çok geç ve iki saatlik kaçamakla bir günü daha yaktık be, değdi mi?
Oysa doğaya dönüş yok. Doğanın doğrusu var ve doğruya dönüş olmalıydı hedef. Vücut saati belli, sabah körü değil elbet fakat en geç kuşluk… Apartmanların çatılarından mesaiye gidiyor ya kuşlar işte tam o vakitir kalkma vakti. Kalk ve kuşlara selam ver ve gün batımından önce geri dönüşlerin kadar her dakika çalış, yorul… Yerdeki ayağını, göğsündeki nefesini ve parmak ucundaki her teması hisset, yeter mi? Yetmez… Suyu kana kana içecek kadar yorul ve ilk lokmanı yutmadan önce önce kokla, iyice çiğne. Sev, sarıl ve gül. Varlığına ve standarta dahi şükret.
Bir sonraki gün batımına boş gelme, bir çayı, bir kahveyi, bir bardak rakıyı veya şarabı ve belki de sadece bir bardak suyu gün batımına karşı içmeyi hak etmiş şekilde çık balkona, yoksa pencerene.
Batıya bakmak şart değil, güneşin batıdan battığını bil yeter, zamandan korkma kuşlar gökte seni beklemez, sen kuşları bekle geçip gittiklerinde iş tamamdır, güneş battı işte…
Sosyal medyayı azaltınca tekrar günlüğe dönmek için fırsat oldu. Tema güncelle, güvenlik eklentileri ayarla, https ayarla vs. kendi sunucunda barındırdığın wordpress’i idare etmek gerçekten zorlaşmış. Keşke zamanında wordpress.com’dan cüretsiz bir gümnlük alıp zahmetsizce yazsaymışım. WordPress adeta tüm spammer ve zararlı yazılımdan medet uman acizlerin hedefi olmuş… Spam yapmayın, kitap okuyun!
Vergiler Ülkemizi “Kötü Teknoloji Çöplüğü” Yapacak
Son dönemde artan vergiler canımı sıkıyor. Yeni bir cep telefonu almam gerekli, LG G4 telefonum artık epeyce eskidi fakat hem yurt dışından yolcu beraberinde getirilen telefon harçlarının 1600 TL’ye çıkması hem de yurt içinde satılan telefonlarda ÖTV’nin %50 ye çıkarılması kötü oldu.
Bunun yanında hem döviz kurunun yükselmesi hem de satınalma gücünün düşmesi ile Bilgisayar pazarında da işler hiç iyi değil. Eskiden ortalama bir işlemciye sahip mesela i3- i5 bir bilgisayarı aldığımız parayla bugün Atom veya Celeron işlemcili işeyarmaz bilgisayarlar satılmata. gerçekten çöp cihazlar ve milli servet israfı. Hem de “iyi markalar” bu düşük fiyatlı ve kötü konfigürasyonlu bilgisayarları satıyor… Eskiden Gürcistan veya diğer fakir ülkeler için böyle adi ürünler ürtetip satarlardı…
İşlemcisi köt, ekran kartı yok, kasa klavye elde kalıyor ve 3.000 TL… Şaka gibi… Bu durumda ne oluyor, bu çöp cihazların hangimize fayası var, hangi iş yapılır bunlarda? Ülkemize nasıl bir faydası olsun… Hepsi kısa zamanda çöpe gidecek DÖVİZ İSRAFI, DIŞ TİCARET AÇIĞ!
Sadece telefon ve bilgisayar değil, iş makinelerini düşünün, gelişmiş imalat makinelerini… Her alanda kötü makine tercih edilecek, verim düşecek ve bakım maliyetleri aratacak… Bugün günü kurtarmak için konulan vergiler yarının enflasyonu olarak karşımıza çıkacak.
Bu kadar ekonomi politikası yeter.
Sanal Kitap Kulübü
Geötiğimiz aylarda Telegram üzerinden sanal bir kitap kulübü kurduk. Yaklaşık 25 kişiyiz ve ilk kitabımız olarak “Tembellik Hakkı” kitabın okuduk ve birlikte çok güzel biçimde Telegram üzrinden tartıştık (negatif anlamlı düşünmeyin).
Yaz olmasından kelli ikinci kitabımız olan “Aylaklığa Övgü“Â programından biraz şaştı. Bu hafta Perşembe günü tartışacağız. eğer niyetiniz varsa grubumuza katılabilirsiniz: https://t.me/kitapklubu (tıklayarak katılma penceresine erişebilir ve bize katılabilirsiniz.)
Umarım önümüzdeki günlerde günde yarım saat ile düzenli şekilde devam ederim. Pek ümidim yok.
Kooperatifçilik
Şu anda çocuklarımızın geleceği için büyük kaygı içerisindeyim özellikle de eğitim konusunda. Devlet okullarının günden güne kötüleşmesi, özel okulalrın pire gibi çoğalması ve kalitesizliğinin yanında fahiş fiyatlı olması beni çok çaresiz hissettiriyor. Bu nedenle İzmir’de bir Eğitim Kooperatifi kurmayı/katılmayı hayal ediyorum. Hali hazırda var -> Başka Bir Okul Mümkün fakat farklı bir ilçede olduğu için pek düşünmüyorum.
bence birçok konuda kooperatifler bizi günümüz sorunlarıdnan kurtarabilir. Yeter ki dürüst olalım ve işe koyulmaktan korkanlardan olmayalım.
Bu konuda ilk olarak Kooperatifler Kanunu’nu okudum şimdi de Eğitim Kooperatifleri üzerine bir kaç şey bulup okumam lazım.
İnternet Sansürü
Wikipedi erişime kapandığında kıyameti koparmadık ya, o nedenle adeta helaka mahkumuz.
İlk cephe kaybedildiğinde sonrasında Netlix, BluTv, PuhuTV gibi daha “özel alana” giren sitelerin RTÜK denetimine girmesi insanları epeyce gerdi, ama yine kıyamet kopmadı.
Şöyle düşünün, evinizde salonda oturuyorsunuz yan koltukta kalın çizgili takım elbiseli, kalın kravatlı ve nursuz yüzlü bir denetim görevlisi var sizin elinizde bir TV kumandası var… Tam bir kanal açacaksınız “Açmanız uygun değil” diyor… O kanaldan vazgeçtiniz bir dizi izliyorsunuz açık bir sahne var, geliyor gözlerinizi kapatıyor… Yatak odanıza gideceksiniz gözü üzerinize… İşye yetişkin bir insan için RTÜK bu demektir, ötesini siz hayal edin…
Özel alana devlet müdahalesi kabul edilemez, sınırı yatak odası olarak belirlenen bir “Evet evin içinde de karışırım, kimle oturuyorsunuz hangi cinsiyet birbiriyle oturuyor” cüretinin neticesini yaşamak diyetimiz, ama gühansızken diyet kesilmez, elbet vardır bizim de bir kabahatimiz…
Farkına vardığımızda artık gerçekleşmiş olan veya farkına varmamızın onu gerçek kıldığı bir olgu; zamanın hızlanması…
Zaman diye bir şeyin olup olmadığı tartışılıyor olsa da zamanın nasıl geçtiğini hissedebiliyoruz. Çok öznel bir gözlem olsa da herkesin benzer bir hissi dile getirdiğini duyuyor insan… Yıllar ilerledikçe daha çok duyulur oluyor…
Çocukluğumuzu hatırladığımızda günlerin ne kadar uzun olduğunu akşamın bitmediği yetmezmiş gibi ertesi gün de sabahtan öğleye dahi vakit geçmezdi değil mi… Oyuna daldığımızda saatler sonsuzlaşır, zaman mefhumu yok olurdu değil mi?
Çocukluğumu hatırladıkça bazı berrak anlar gözümün önüne geliyor; oynadığım ve eğlendiğim anılarımda ortak nokta bir zaman kaygısının olmaması hatta tam tersine zamanın adeta durduğunu ve o keyifli anların sınırı olmayan bir süre sürdüğünü hisleanımsıyorum(hem anımsıyorum hem de şu an dahi hissediyorum). Eğlenmediğim, sıkıldığım ve bir şeyi beklediğim anıları çağırınca ise zamanın işkence edercesine yavaş aktığını hala güçlü şekilde hisleanımsıyorum.
Şimdilerde ise zamanın çok daha hızlı olduğunu hissediyorum. Her geçen yıl zamanı daha da hızlandırıyor sanki. Haftalar günler gibi olmaya başladı. Hoş halk arasındaki hikayelerde de duyuyorduk ya günler, aylar, mevsimler, yıllar… Yaşlandıkça yıllar gün gibi geçiyormuş. Şu an haftaların gün gibi geçme evresinde olduğumu kesinlikle tespit etmiş durumdayım.
Otuzlu yaşların ortasındaysanız muhtemelen siz de benim gibi hissetmektesiniz. Peki bu hisle ilk tanışmamız bir kaç yıl öncesine aitken bu acaba neden diye sorduk mu kendimize? Ben sordum ama araştırmadım, insanlarla konuşurken benzer hisleri ifade edip bunun çok normal ve önüne geçilmez bir durum olduğunu kabul edip konuyu kapattım çoğu zaman. Fakat bunun bir nedeni olmalı değil mi?
Neden Yaşlandıkça Zaman Daha Hızlı Akar?
Bu soruyu aslında her insanın merak ettiği ve sorduğu bir soru sanırım, bilim insanları ise bu soruya henüz kesin bir yanıt verebilmiş değiller. Geçenlerde okuduğum ve aşağıda çevirisini bulabileceğiniz makale özeti haberinde bir teori ortaya atılmış: Beynimiz yaşlandığı için artık daha az görseli işleyebiliyor ve bu nedenle zaman daha hızlı akıyormuş gibi hissediyoruz, bir farkındalık kaybı sanki…
Artık seneler aylar gibi, haftalar günler gibi, saatler dakikalar gibi geçiyor! Zaman bir acele hastalığına tutulmuş da bizi iterek kovalar gibi koşuyor! En kısa bir lezzet için fırsat ve imkan kalmıyor. Ömrümüz mahrekinden* kopup gözlerimiz karşısında gönlümüzü kıran bir süratle boşluğa düşüp sönen bir yıldız gibi geçiyor! En eski, en sevgili ölülerimiz dirilseler ve yanımıza gelseler belki onlarla buluşmaya ve uğraşmaya bile vaktimiz olmayacak!
(*mahrek: yörünge)
Abdülhak Şinasi Hisar
Beyin yaşlanması zamanın neden yaşlandıkça daha hızlı hareket ettiğini hissini açıklayabilir
Yaşlandıkça zamanın daha hızlı hareket ettiği öznel duygusu evrenseldir ve yıllar içinde bilim adamları bunun neden olduğu konusunda bir takım farklı açıklamalar yaptılar. Duke Üniversitesi’nden bir makine mühendisliği profesörü, fenomeni açıklamak için yeni ve garip bir hipotez öneriyor ve bu yaşlanan beyinlerimizle de ilgili.
Yaşla birlikte daha hızlı hareket eden zaman duygumuzun arkasındaki ortak psikolojik açıklamalardan biri, çevremizdeki algısal bilgi ne kadar tanıdıksa, o kadar az dikkat ediyoruz. Örneğin, çocuklar günlük bilgileri işlemek için önemli ölçüde daha fazla beyin gücü kullanarak sürekli olarak yeni olaylar ve ortamlar algılıyorlar. Yaşlandıkça, realitemizin yenilikçiliği yavaş yavaş azalır, ve kişiyi daha hızlı akan zaman duygusuyla başbaşa bırakır.
Duke Üniversitesi’nde makine mühendisi olan Adrian Bejan bu fikri benimsemiş ve fenomenin temelini oluşturmak için daha sağlam ve fiziksel bir açıklama yapmış. Gençken daha fazla bilgiyi işleme koymamız bize zamanın daha yavaş hareket etme hissini verirken, Bejan, zihinsel görüntüleri çok daha hızlı bir şekilde tanımlayabilen ve entegre edebilmesinin genç beyinlerin bir yeteneği olduğunu söylemekte.
Bejan, “İnsanlar genellikle gençliklerinde sonsuza dek sürecekmiş gibi hissettikleri günlerden ne kadar hatırladıklarına şaşırıyorlar” diyor. “Deneyimlerinin çok daha derin veya daha anlamlı olması değil, sadece hızlı ateş altında işleniyor olması.â€
Bejan’ın fikri, beynimizin yaşla birlikte bozulan fiziksel özelliklerinin zaman duygumuzu hızlandıracağıdır. Mesela sakkadik frekansımızın yaşlandıkça azaldığı bilinmektedir. Bu bizim tek zihinsel imgeleri algılama yeteneğimizdir ve bebeklerde yapılan çalışmalar genç gözlerin yetişkinlerinkinden çok daha hızlı hareket ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bejan, bunun daha genç beyinlerin eski beyinlere göre daha hızlı bilgi edindiğini ve birleştirdiğini, gösterdiğini ve gençken daha yaşlı ve daha gençken daha yavaş hareket etmenin öznel bir zaman duygusuyla sonuçlanan bu daha yüksek algısal veri yükü olduğunu öne sürüyor.
Bejan, “İnsan zihni algılanan görüntüler değiştiğinde zamanın değiştiğini algılıyor†diyor Bejan. “Bugün geçmişten farklı çünkü zihinsel bakış birisinin saatinin çalmasından dolayı değil. Gençliğin içinde günlerin daha uzun sürdüğü görülüyor çünkü genç zihnin bir gün boyunca yaşlılıktaki aynı zihinten daha fazla görüntü aldığı görülüyor.â€
Bejan’ın önerisi inkar edilemez derecede zorlayıcı, yaşla hızlanan öznel zaman algısını makul bir şekilde açıklayabilen nörolojik bir mekanizma sunuyor. Bununla birlikte, bu tamamen fiziksel mekanizma, biz yaşlandıkça yıldan yıla geçen zamanın hızındaki görünüşte tutarlı ve üssel olan görünüşte ortaya çıkan artışı tam olarak açıklamıyor.
Logaritmik hipotez, bu algıyı doldurmakta ve zaman algısının yaşadığımız zamanın oranına göre olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle orantılı olarak, bir yıldan 10’a kadar bir yaş, bir yıldan 50 yaşına kadar çok daha uzun sürüyor. Bath Üniversitesi’nden matematikçi bir biyolog olan Christian Yates’in açıkladığı gibi, 10 ila 20 yaş arasında algılanan zaman deneyimi 40 ila 80 ile aynıdır.
Yates, “10 yaşında bir çocuk, hayatlarının sadece% 10’unu (biraz daha fazla tahammül edilebilir bir bekleyiş olmasını sağlıyor) ve 20 yaşındaki bir çocuğa sadece% 5 olduğunu†açıklıyor. “Logaritmik ölçekte, 20 yaşındaki bir çocuğun, doğum günleri arasında iki yaşındaki bir yaşantının yaşadığı orantılı artışı aynı yaşamaya başlaması için 30 yaşına kadar beklemeleri gerekecek. Bu görüşe göre şaşırtıcı değil. Yaşlandıkça zaman hızlanıyor gibi görünüyor. “
Bütün bunlar kesinlikle zamanın karmaşık olduğu şaşırtıcı olmayan bir sonuç ve bununla ilgili algımızın daha da artmasını sağlıyor. Bejan’ın yeni fikri biraz doğru olabilir ama kesinlikle büyük zamanlamadaki öznel bir deneyim olan tek yapbozdur.
Bu yukarıdaki çeviri Google Translate’in yaptığı çeviri, üzerinde çok az müdahalede bulundum, çeviri konusunda yapay zeka ve diğer araçlarla Google işi epey ileri gtürmüş gibi görüyor.
Şifrepunklar kod yazar. Eric Hughes, Bir ŞifrePunk’un manifestosu, 9 Mart 1993
Şifrepunk nedir? Bu soruya yanıt verebilmek için öncelikle Şifre ve Punk nedir? sorularına yanıt vermemiz gerekmekte. Burada bahsi geçen şifre kriptografi konusu dahilindedir. Peki “kriptografi” nedir diye sorarsanız o da makul bir sorudur, kriptorgafi verilerin matematik fonksiyonları kullanılarak şifrelenmesi ve belirli yazılımsal anahtarlarla açılabilmesi ile verilerin özel kılınmasını sağlamaktadır. “Gerçek hayatta ne işimize yarayacak, ben bunu yapamam” diye düşünmeyin, yapabilmeniz bahsi dışında gerçek hayatta çok işimize yarayan bir şey bu kriptografi. Siz doğrudan bir şifreleme yapmasanız da sizin yerinize bunu yapan o kadar şey var ki, internette grzindiğiniz sayfalari WhatsApp, Telegram gibi yazışma uygulamaları mesela… İletileriniz şifrelenerek siz ve konuştuğunuz kişi dışında üçüncü kişilerin yazışmalarınızı okumasının önüne geçilmekte. Buraya kadar kavramlarda ve kavramada sorun olmadığını düşünüyorum.
“Kriptografi… Kripto… Kripton! Bunun Süpermen ile bir ilgilisi olabilir mi?”
“Kriptografi… Kripto… Kripto Para! Bunun Bitcoin ile bir ilgilisi olabilir mi?
Bu iki dudak fısıltısından ilkine sahipseniz siz çok özel ve güzel bir insansınız, potansiyeliniz yüksek.
Şayet ikincisine sahipseniz size özel bir iltifatım olmayacak. Bildiğiniz kulak dolgunluğu. Evet, haklısınız bunun Bitcoin ile bir ilgisi var. Bitcoin kriptografi sayesinde ortaya çıktı. Kriptografi sayesinde yaratılan en büyük son ürün, sayısal bir para birimi.
Buraya kadar Kriptografiyi anlatmaya çalıştık. Peki gel gelelim ikinci soruya
Punk Nedir?
Öncelike Punk ölmedi (Punk is not dead), Punkçular da ölmedi (Punk’s not dead)
Punk tekil kelime anlamıyla “Değersiz, Serseri” anlamlarına gelen bir kelime. Türk Dil Kurumu sözlüğünde karşılığı yok. Aslında sadece bu anlamlara da gelmez. Bknz engelli Vikipedimiz:
Vikisözlük’te punk ile ilgili tanım bulabilirsiniz.
Punk’un esas anlama büründüğü şey ideolojisi. Meraklısı yukarıdaki bağlantılardan ve Google’dan Youtube’dan konuyla haşır neşir olabilir.
“D. I. Y. – Kendin Yap” kültürü Punkla ilgili bilmediğim ve ilgimi çeken bir alt başlık oldu. Buna da bir ara eğilelim. Çünkü şu an ülkemizde de birçok insanın yavaş yavaş başvurduğu bir üretim biçimi olmaya başladı. Mesela butik bira…Â
Asi, başınabuyruk ve anarşist bir kimliği hayal edelim ve devam edelim.
ŞifrePunklar Kimdir?
Şifrepunk (Cpherpunk) ile Siberpunk (Cyberpunk) farklı iki kavramdır, kelime olarak benzer görülse de karıştırılmaması gerekir. Şifrepunklar kod yazan gerçek insanlardır ve günümüzde yaşarlar, Siberpunk ise bir bilim-kurgu türüdür, yakın gelecekte geçer ve sibernetik şeyler, insan makine düzeni, dünyayı yöneten ağlar ve ağalar gibi konuları işler.
Şifrepunklar 80’li yıllardan sonra ortaya çıkan bir grup. Kriptografi ile bireyleri devletlerin gözetiminden ve şirketlerin çıkarlarından korumaya kendilerini adamış insanlar. Şöyle bir düşününce gerçekten çok ileri görüşlü insanlar. 2020’ye merdiven dayadığımız şu günlerde tam olarak hem devletler tarafından izlenen hem de şirketlerce hal ve davranışları gözlenen bireyler haline geldik. Bunu 40 yıl önce görüp bu konuda eyleme geçen bu insanlar gerçekten tebrikten fazlasını hak ediyor.
Aslında benim de konuyla tanışmam Bitcoin sayesinde oldu. Yazılımcı veya Kriptografi uzmanı değilim, bugüne kadar da Şifrepunkları duymamam normal. Bitcoin belgeselini izlerken Şifrepunlara atıf yapılması ve Bitcoin’in yaratıcıları olduğu iddia edilen Hal Finney, Nick Szabo ve diğerlerinin ilk Şifrepunkardan oluşu ilgimi çekmişti. Öte yandan günümüzdeki internet ve kişisel mahremiyet durumları…
Mahremiyetimiz, anonim olma hakkı, izlenmemek, şirketlere meta olmamak ve en önemlisi internet kişiliğimiz ve bu özgürlüğümüz gibi konuları düşünürken bu arkadaşlara merakım iyice arttı.
Biraz eski kafa düşünmeyi sevdiğimden bu akımın illa ki bir manifestosu vardır diye düşündüm ve konunun özüne kısayoldan inmeye karar verdim. Bulduğum manifestolar:  Hughes, Eric (1993), A Cypherpunk’s Manifesto ve Timothy C. May (1992), The Crypto Anarchist Manifesto. Bu manifestolar henüz Türkçeye çevrilmemiş.
Doğrusunu söylemek gerekirse ilk araştırmamda Eric Hughes Bey’in manifestosuna rastladığım için onu çevirmeye başladım.
Ben bu Şifrepunk kültürünün ilerleyen dönemlerde çok ama çok ihtiyacımız olacak bir temel zemin olacağını düşünüyorum. Bitcoin’in varlığıyla -her ne kadar çoğu kişi Bitcoin’i salt bir yatırım aracı olarak görse de- esasen varlığının amacı bireylerin özgürlüğünü sağlamak olan bir sayısal paradır. Bitcoin bu manifestonun asli bir parçasıdır. Kendisinden önceki sayısal para denemelerinin mirası üzerinde yükselerek manifestodaki yeri doldurmaktadır.
Neyse çok uzatmayalım, Karl Marx ve Fredrich Engels’in Komünist Manifestosuna 40 sayfa önsöz yazanlar gibi hissettim kendimi. Bırakayım da Erich Hughes bu manifesto ile Şifrepunk’ı anlatsın. (Timothy May’in bu manifestodan 1 yıl önce yazdığı “Kripto Anarşist Manifesto” ise bir sonraki yazıya kalsın)
Bir Şifrepunk’un Manifestosu
Elektronik çağda açık bir toplum için mahremiyet gereklidir. Mahremiyet gizlilik değildir. Özel bir konu, bir insanın tüm dünyanın bilmesini istemediği bir şeydir, fakat gizli bir konu, bir insanın hiç kimsenin bilmesini istemediği bir şeydir. Mahremiyet, kendini seçici olarak dünyaya ifşa etme gücüdür.
Eğer iki tarafın bir tür anlaşmaları varsa, o zaman her birinde bu etkileşimlerinin bir anısı vardır. Her parti kendi anısı hakkında konuşabilir; kim bunu nasıl önleyebilir? Buna karşı yasalar çıkarılabilir, ancak konuşma özgürlüğü, mahremiyetten bile öte, açık bir toplum için esastır; hiç bir konuşmayı sınırlamak istemiyoruz. Birçok taraf aynı toplantıda birlikte konuşursa, her biri diğerleriyle konuşabilir ve bireyler ve diğer taraflar hakkındaki bilgileri birlikte toplayabilir. Elektronik iletişimin gücü böyle bir grup konuşmasını mümkün kıldı ve sadece istediğimiz için ortadan kalkmayacak.
Mahremiyet istediğimizden, bir işlemin iki tarafının da sadece o işlem için doğrudan gerekli bilgiye sahip olduğundan emin olmalıyız. Herhangi bir bilgiden söz edilebildiğinden, açığa çıkan bilginin olabildiğince az olmasını sağlamalıyız. Çoğu durumda kişisel kimlik bilgilerinin belirginliği yoktur. Bir mağazada dergi satın aldığım ve kasiyere para verdiğimde kim olduğumu bilmesine gerek yoktur. Elektronik posta sağlayıcımdan mesaj göndermesini ve almasını istediğimde, sağlayıcımın kime konuştuğumu ya da ne söylediğimi ya da başkalarının bana ne söylediğini bilmesi gerekmiyor; sağlayıcımın yalnızca mesajı oraya nasıl ulaştıracağını ve ücretler için ne kadar borçlu olduğumu bilmesi gerekiyor. Kimliğim işlemin altındaki mekanizma tarafından ortaya çıkarıldığında mahremiyetim yoktur. Bu durumda kendimi seçici bir şekilde ifşa edemiyorum; Kendimi daima açığa çıkarmak durumundayım.
Bu nedenle, açık bir toplumda mahremiyet, anonim işlem sistemleri gerektirir. Şimdiye kadar, nakit (para) bu tür birincil sistem olmuştur. Anonim bir işlem sistemi gizli bir işlem sistemi değildir. Anonim bir sistem, bireylere, istendiğinde ve sadece istendiğinde kimliklerini açıklamalarını sağlar; bu mahremiyetin özüdür.
Açık bir toplumda mahremiyet aynı zamanda kriptografi gerektirir. Eğer bir şey söylersem, sadece niyetlendiğim kişiler tarafından duyulmasını isterim. Konuşmamın içeriği tüm dünyaya açıksa mahremiyetim yoktur. Şifrelemek mahremiyet arzusunu göstermekte ve zayıf kriptografiyle şifrelemek mahremiyet arzusunun fazla olmadığını göstermektedir.. Ayrıca, varsayılan kimliğin anonim olduğu durumlarda kimliğini güvence ile ortaya çıkarmak kriptografik imzayı gerektirir.
Devletlerin, şirketlerin veya diğer büyük, meçhul kuruluşların bize kendi çıkarları dışında mahremiyet vermelerini bekleyemeyiz. Bizim hakkımızda konuşmaları onların lehinedir, ve biz onların konuşmalarını beklemeliyiz Konuşmalarını engellemeye çalışmak, bilginin gerçeklerine karşı mücadele etmektir. Bilgi sadece özgür olmak istemiyor, özgür kalmak istiyor. Bilgi mevcut depolama alanını doldurmak için genişler. Bilgi Söylenti’nin daha genç, daha güçlü kuzenidir; Bilgi çok hızlıdır, daha fazla göze sahiptir, daha fazla şey bilir ve Söylentiden daha az anlar.
Eğer mahremiyet sahibi olmayı bekliyorsak kendi mahremiyetimizi savunmalıyız. Bir araya gelmeli ve adsız işlemlerin gerçekleşmesine izin veren sistemler oluşturmalıyız. İnsanlar yüzyıllarca kendi mahremiyetini fısıltılar, karanlık, zarflar, kapalı kapılar, gizli el sıkışmaları ve kuryeler ile savunuyorlar. Geçmişin teknolojisi güçlü mahremiyete izin vermedi ancak elektronik teknolojiler bunu sağlıyor.
Biz Şifrepunklar, kendimizi anonim sistemler kurmaya adamış bulunuyoruz. Mahremiyetimizi şifreleme, anonim posta iletme sistemleri, dijital imzalar ve elektronik para ile savunuyoruz.
Şifrepunklar kod yazar. Birinin mahremiyeti savunmak için yazılım kodlaması gerektiğini biliyoruz ve hepimiz bunu yapmadıkça mahremiyet sahibi olamayacağız, biz bu kodu yazacağız. Kodumuzu yayınladık, böylece Şifrepunk dostlarımız pratik yapabilir ve onunla oynayabilir. Kodumuz özgürdür ve dünyadaki herkesin kullanım içindir. Yazılımımızı onaylamazsanız bunu fazla önemsemeyiz. Yazılımın imha edilemeyeceğini ve yaygın şekilde dağıtılmış bir sistemin kapatılamayacağını biliyoruz.
Şifrepunklar şifrelemeyle ilgili düzenlemeleri geçersiz kılar, çünkü şifreleme temelde özel bir eylemdir. Aslında şifreleme eylemi, bilgiyi kamusal alandan kaldırır. Kriptografiye karşı yasalar bile ancak bir ülkenin sınırına ve şiddetinin koluna kadar uzanabilir. Kriptografi, kaçınılmaz olarak tüm dünyaya yayılacak ve bu onu mümkün kılan anonim işlem sistemleri ile birlikte olacak.
Mahremiyetin yaygınlaşması için sosyal bir sözleşmenin parçası olması gerekir. İnsanlar gelip ortak yarar için birlikte bu sistemleri kurmalılardır.
Mahremiyet sadece kişinin toplumdaki arkadaşlarıyla işbirliği varsa bu kadar genişler. Biz Şifrepunklar, ilginizi ve sorularınızı bekliyoruz ve sizinle etkileşim kurmayı bekliyoruz bu sayede kendimizi kandırmamış olacağız. Ancak, bazıları bizim hedeflerimizle aynı fikirde değil diye rotamızın dışına çıkamayacağız.
Şifrepunklar, ağların mahremiyet için güvenli hale getirmek için aktif olarak görev yapmaktadır. Birlikte bunu hızlıca gerçekleştirelim.
Doğrusu çok zor bir metindi. Özellikle konuya hakim olmayan birisi iin bu tür çeviriler yapmak zorlayıcı oluyor fakat buna rağmen öğretici yanı ise işin tadını veriyor. Ben de bu sayede pek çok şey öğrenmiş oldum. Dediğim gibi konuya çok hakim olmadığım ve aslında çevirirken öğrendiğim bu konuda bir eksik, yanlış veya hatalı çıkarımım olduysa lütfen yorum yazmaktan çekinmeyin. Çeviriyle ilgili ise belge açık olarak Google Docs üzerinde, hatalı veya eksik gördüğünüz yerlere yorum yazabilirsiniz, çeviriyi ona göre düzeltirim. Buyrun belgenin bağlantısı: https://docs.google.com/document/d/1iEyv_EDL_pXJjn9rSM1y_OqljKS_WK3FRkrTH6wkcjs/edit?usp=sharing
Gelelim öze, bu manifesto sizde bir kaç düşünce uyandırdı mı? Mahremiyet kaygınız var mı yoksa internete girişte TC Kimlik Numarası ile girişin zorunlu kılınması gerektiğini mi düşünüyorsunuz?Â
Notice: My blog is in Turkish, but I wanted to share the solution of the sitemap parsing error problem so this will be a short post.
The Problem:
Google Search Console shows a “Parsing Error” in your Sitemaps section. Already tried: Searched Google, read Common XML Sitemap Errors, Validated your XML and its ok, re-created your sitemap, then blamed Yoast or security and caching plugins for blocking Google Crawler to reach your sitemap but nothing helped. Bing and Yandex are just ok and shows no errors on your sitemap.
The cause of the problem: A hacked WordPress website, an unwanted URL injection which affects nearly all pages of your website, so your “sitemap.xml” or “sitemap_index.xml” or whatever its name has the URL injection too.
The weird thing is that if you go to yoursitename/sitemap.xml and view the source, you cannot see any malicious URL, no hidden stuff, but when I tried “Fetch as Google” and Fetch and Render I just saw the weird Asian dating URL’s at the end of the sitemap! Bang! And also there is a “noindex x-robots” meta tag inserted. Maybe by Cloudflare or not.
Here is the fetch as google code: Fetch as Google: http://www.website.com/sitemap_index.xml Indexing requested for URL and linked pages Googlebot type: Desktop (render requested) Complete on Wednesday, October 17, 2018 at 3:08:01 PM PDT Downloaded HTTP response:
. 45 <lastmod>2018-01-22T22:32:21+03:00</lastmod> 46 </sitemap> 47 </sitemapindex> 48 <!– XML Sitemap generated by Yoast SEO –> 49 <center><a href=’http://www.website/kristen-dating-indonesia/’>kristen dating indonesia</a>, <a href=’http://www.website.com/dating-for-drug-addicts/’>dating for drug addicts</a>, <a href=’http://www.website.com/online-dating-advice-chat-room/’>http://www.website.com/online-dating-advice-chat-room/</a></center>
Wordfence: Unable to finish a scan, because I am using a dedicated server, even the minimum settings didn’t help too much server load…
Sucuri: The free version has nothing, no malware scan… Firewall, the famous WAF is not available I free version… I am still surprised what people suggest Sucuri so much…
All in One Security for WordPress: Not a bad plugin but Malware scan is an external service not included in free version. They explain it as its a complex and dynamic issue to detect and clean…
Others: Lots of time spent, but no luck.
Conclusion:
Anti-Malware Security and Brute-Force Firewall https://wordpress.org/plugins/gotmls/
Security & Malware scan by CleanTalk
https://wordpress.org/plugins/security-malware-firewall/Â (Be quick to clean up your site before the trial period ends)
Both are good plugins, Anti-Malware Security and Brute-Force Firewall deserve a Donation – Sorry Paypal is not available in Turkey. Cleantalk is worth its price, i liked “Send for Analyze” option…
By the help of this combination i was able to scan for malware and injections, a flawless cleaning, then resubmitted the sitemap, when i see that there were no errors i was very happy and also angry for the hours of useless research.
I wrote this blog post because i see many posts about Sitemap parsing error in Google Product Forums and WordPress forums, and you may notice that every WordPress website is under a constant attack and hacked WordPress website numbers are growing very fast.
Take your security measures and try not to be hacked.
Şu günlerde çevremizde en çok duyduğumuz şeylerden biri “Bitcoin diye bir şey varmış acayip artmış, zamanında 100 dolarlık alanın 60 -70 milyon dolar para kazanış” lafları. Bu kadar konuşulmaya başladığı için üzerine biraz yazıp düşünmek için böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Kavrama yabancı olduğumuz için ilk kısımda En basit anlatımla Bitcoin nedir? ve Bitcoin Yatırımı Karlı Mıdır? sorularına soru cevap şeklinde, ikinci kısımda ise Bitcoin’i Türkiye’de nasıl alabileceğimiz konularına değinmek istedim.
Bitcoin Nedir?
Bitcoin bir sayısal paradır. Temelinde paradan farklı bir şey düşünmeyin, kafanız karışmasın. Her para gibi Bitcoin’in de piyasa tarafından belirlenen bir değeri vardır. 1 Amerikan Dolar’ı piyasada nasıl 3,50 TL değer buluyorsa, Bitcoin’de piyasamızda bu yazının yazıldığı an [04.06.2017] şu an 8.900 TL civarı değer bulmaktadır.
Parayı ülkelerin Merkez Bankaları basar, Bitcoin’i kim basar, fazla basılırsa ne olacak?
Hepimizin aklına gelen bir soru bu. Paranın değerini piyasa talebi ve dolaşımdaki miktarı belirler buna da ülkelerin bağımsız merkez bankaları (!) veya hükumetlerin doğrudan ürettiği politikalar belirler. Devalüasyon, senyoraj, enflasyon… Çoğu siyasi ve iktisadi karar neticesinde paraların değeri Merkez Bankası & Hükumet otoritesi tarafından belirlenir. Cebimizdeki TL, USD, EURO vb tüm para birimlerindeki en büyük etken ve risk budur. Çoğu zaman bu otoriteler tarafından fiyat istikrarı sağlanamaz ve paranın değeri erir.
Talep kısmını ayrı kenara koyun, para talebi toplum tarafından bir etken olduğu için daha farklı bir değişlendir. İşte Bitcoin’in de ortaya çıkış felsefesi bu, Hiçbir merkez bankasından ve hükumetten etkilenmeyecek, otoritesiz, merkezi bir yapıya tabir olmayan özgün bir yapı. Ve hikmeti şu ki, Bitcoin’i de üreten bu merkezi olmayan yapı, siz, ben veya Kamil abi… Dünya üzerinde İnternet erişimi olan herhangi bir insan Bitcoin sisteminin bir paydaşı olarak bu parayı üretebilir, bu parayı alıp bir başkasına gönderebilir. Bu işlerin hepsinin muhasebesini de yine bu kişilerin bilgisayarları yapar.
Nasıl yani, o zaman kim yönetiyor bu parayı? Kim üretiyor, kaydı kuydu var mı? Muhasebesini kim tutuyor?
Bitcoin gizemli bir ekip tarafından oluşturulmuş, son derece sofistike tasarlanmış bir internet ağıdır. Bu ağı oluşturan parçalar ise sizin benim gibi sıradan insanlar ve bilgisayarlarına yükledikleri yazılımlardır.
Bildiğimiz Muhasebede işlemler nasıl defter tutarak oluyorsa örneğin Para Çekince hesabınıza yapılan Borç Alacak kayıtları vb, Bitcoin’de de işler şifrelenmiş sanal defterler olarak adlandırabileceğimiz “Blok”lar üzerinden olmaktadır. Öyle bir yapı ki hem işlem kayıtları hem de Bitcoin üretmek işlemi bu Bloklar üzerinden oluşmaktadır.
Bitcoin elde etmek aslında bu sistemin bir ödülüdür. Her bloktaki işlemlerin sağlaması yapılır, bu işlem zor bir işlemdir ve ödülü de büyüktür. Yani özetle bitcoinin Muhasebesini tutarak bitcoin kazanıyorsunuz demek yanlış olmaz. Bu muhasebe blokları içinde bu işlemleri gerçekleştirip para kazanmaya da Bitcoin madenciliği denmektedir.
Bilgisayarım İnternetim var, ben de Bitcoin madenciliği yapayım, biraz para kazanayım. Olmaz mı?
Olur, ama mantıklı olmaz… Belki bir 4-5 yıl önce mantıklı olabilirdi ama şimdi hiç mantıklı değil. Nedeni ise Bitcoin’in tasarımı gereği günden güne madenciliğin zorlaşması. Kuruluş tasarımına göre dünyada en fazla 21 Milyon Bitcoin üretilebilecektir. Bu tutara ulaşma hızı da zorluk derecesi ile uzatılmaktadır. Her çözülen blok için şu anda ödül 25 Bitcoin imiş, bir sonraki yarılanmda ise bu oran 12,5 BTC’ye düşecekmiş. Yani bir yatırım yapıp başabaş noktasını hesap etmeye kalktığınıza maliyetiniz 2’ye çıkacak. Bknz:Â https://99bitcoins.com/bitcoin-mining-profitable-beginners-explanation/
Eee peki kimse madencilik yapmaz o zaman.
Standart donanımla evet, kimse yapmaz. Ama bu iş ne kadar zorlaşırsa bu işi yapmak isteyenler de daha özel donanımlar tasarlayıp üretiyorlar ASIC madencileri vs. Son model donanımlar için bkz:Â https://bitcoinworldwide.com/mining/hardware/Â Bir de Bulut Madenciliği var, ama onun pek karlı olmadığı söyleniyor.
Ama Bitcoin’in fiyatı sürekli artıyor, bir yerden başlamak lazım değil mi?
Madenciliğe bir yatırım yapmak, kabul edelim, birçoğumuzun boyunu aşar. Hem teknik bilgi hem sermaye hem de elektrik faturası gibi ülkemizde ciddi bir maliyet. Niyeti olan “normal bir vatandaş” ancak ve ancak Bitcoin’e uzun vadeli yatırım veya kısa vadeli speklülatif hareketlerden para kazanabilir.
Peki bu Bitcoin’in fiyatı nereye kadar artar?
Her yatırım aracında olduğu gibi cevap nettir: Bunu kimse bilemez. Kuruluşuna ve gidişata göre 21 Milyon adet Bitcoin’in tamamının çıkarılması 2033 senesi gibi gerçekleşecektir. Artık yeni Bitcoin çıkmayacağı için arz tarafında ciddi bir kesinti olacak ve bu saatten sonra sadece işlem masrafları kazanılabilecekmiş. Bu durumda Şu anki pazar hacmini düşündüğümüzde Bitcoin’in fiyatının çok daha artacağını söyleyebiliriz. Öyle ki 1 Bitcoin’e 1 Milyon Dolar bedel biçenler bile mevcut. Olabilir mi, olabilir. Virgülden sonra küsüratlara kadar bölünüp dolaşabilen bir para için fiyat adedin önünde engel değil. (1 Milyon USD’lik bir banktnotu bozduramazsınız, ana 1 Bitcoin’i virgülden sonra 8 haneye kadar bölüp harcayabilrisiniz buna “1 Satoshi” deniyormuş, kuruş gibi). Bitcoin’in nereye kadar gideceğini kimse kestiremez. Bunu şayet biri bilecek olsa, şu anda dünyada bunu yapabilecek çok fazla “akıllı milyarder” var, piyasadaki bütün Bitcoin’i toplardı.
Hadi yatırım yapma kararını aldık, güvenli mi birikimimiz heba olur mu?
Görüldüğü kadarıyla güvenli, cüzdanınıza sahip çıkarsanız çalınma sorunu yok. Sistem güvenli mi, evet, geçmişte bu ağa yönelik saldırılar olmuş, sisteme yamalar yapılmış vs. Ama şu anda sistem için potansiyel ilerideki en büyük tehdit Kuantum Bilgisayarların (şu an var olmayan “kuantum” bilgisayarlar) Bitcoin ağının şifrelerini kolayca kırması. Bu bilgisayarların devreye girmesi durumunda ise bununla ilgili güncelleme yapılacağı da söyleniyor.
özetle, sayısal olarak bir güvenlik olsa da bir “sigorta” ve “miras” müessesi yok. Örneğin paranızı bankaya yatırırsınız, hisse senediniz merkezi kayıt kuruluşunda olur, vardır ve sizin adınızadır. İlerde bir durum olursa bu konularda bir ha iddia edemezsiniz. Ha tam tersi şu risk de var, devlet bu ya, bazen korur bazen de el koyar. Bu korumalı hesaplardaki paralarınıza yarın birgün devletin olağan veya olağanüstü bir kararıyla el konabilir, ama devlet Bitcoin’lerinize el koyamaz. Özetle, teknolojiye devletten daha çok güveniyorsanız Bitcoin sizin için doğru bir yatırım aracı.
Peki Bitcoin’in fiyatını artıran diğer faktörler neler?
Bitcoin pazarı şu an yaklaşık 40 Milyar dolarlık bir pazar. Bu pazarın içinde küçük yatırımcıdan tutun büyük Wall Street fonları bile var. Öyle ki Bitcoin’in esas artışı zannediyorum Bitcoin’in hızlanan büyümesi kötü olacağıyla ilgili olumsuz görüşteki Wall Street analistleri ve finansal profösörlerin yanılmasından sonra kurumsal yatırımcının bu işe dahil olmasıyla gerçekleşmiş. Bitcoin üzerinden izi sürülemeyen para transferleri yapılabilmesi de bir diğer faktör. İran, Kuzey Kore gibi ülkelerin yaptıkları ambargo dışı yüklü işlemleri BTC aracılığıyla gerçekleştirdiklerini varsayarsak bu bile çok önemli bir değerlenme sebebi. Diğer yandan da uyuşturucu ticareti ve suç ödemeleri, kara para aklama vb gibi işlemler de talep yönünü artıran şeyler. Ama diğer yandan “kazanma isteği” piyasadaki hızlı artışı açıkmalak için bence en doğru sebep. Aşağıdaki grafiğe bakınca “Tüh keşke alsaydım, ulan hala gidiyor en iyisi alayım” demeyen var mıdır?
Ya Bitcoin bir “Balon” ise?
Dünyadaki yatırım araçlarının “ederi” ve “değeri” çok farklı şeyler, piyasa ederi görmez, daha doğrusu göremez, çünkü kusursuz bir piyasa yoktur. Genellikle değer biçilir. Ederin üzerindeki bir değer biçimine eninde sonunda bir değer gelir, çünkü kar etmek için aldığınız malı satmanız gerekir. Geçmişte birçok “Balon” patlamıştır. En dramatik örnek ise “Lale Çılgınlığı”dır. Mutlaka okumanız gereken bu ekonomik çılgınlıkta Lale Soğanı’nın nasıl yüksek fiyatlara çıkıp nasıl bir çöküşe sebep olduğunu iyice görmeniz gerekir. Mutlaka okuyun https://ipfs.io/ipns/QmVH1VzGBydSfmNG7rmdDjAeBZ71UVeEahVbNpFQtwZK8W/wiki/Lale_%C3%A7%C4%B1lg%C4%B1nl%C4%B1%C4%9F%C4%B1.html (Vikipedi’nin engellenemez Türkçe Sürümü
Lale soğanı sözleşmeleri için standartlaştırılmış fiyat endeksi. Earl Thompson tarafından oluşturulmuştur. Thompson’ın elinde 9 Şubat ile 1 Mayıs arasında fiyat verisi yoktu, dolayısıyla düşüşün şekli bilinmemektedir. Fiyatlar bilinmese de lale piyasasının Şubat ayında aniden çöktüğü açıktır.[21]
Bitcoin’i az biraz anlattım saysam da, yazmaktan ve sizin de okumaktan yorulduğunuz bu giriş kısmının sonunda yeni bir pencere açarak konunun derya deniz olduğunu, piyasada tek para kripto paranın Bitcoin olmadığını ve birçok “değerli” alternatifi olduğunu da belirtmek isterim. Aşağıdaki grafik konuyu güzelce anlatıyor. Bu diğer alternatif kripto paralardan en iddialısı Ethereum. Bitcoin altın ise Ethereum petroldür diye bir etkileyici bir söylemleri var. Günümüzde hiçbir şey alternatifsiz değil, BTC’ye alternatif her para biriminin ayrı bir işleyişi, mantığı ve gelecek öngörüsü var.
Bunların içinde en hayırlı olanı olan CureCoin’ile ilgili de aşağıdaki yazımı okumanızı öneririm.
Sayısal bir para olan Bitcoin’in ne olduğunu bildiğinizi varsayarak devam etmek istiyorum. Her yerde duyuyoruz Bitcoin öyle, bitcoin şöyle rekor kırdı… Keşke zamanında Bitcoin üretmek için “Madencilik – Mining” yapsaydık, hadi yapamadık keşke biraz alıp kenara koysaydık… Ama keşkeler keşke olmasa… Çoğu sıradan insan gibi her finansal fırsat sona erdiğinde olan bu pişmanlık çok normal.
Gerçi bu yazıyı da Bitcoin fiyatının tarihi bir zirveyi gördüğü şu günlerde yazıyor olmak da bir “keşke” konusu ama neyse… En azından artık tam anlamıyla kabul gören bir para birimi olan Bitcoin’i yatırım/spekülatif amaç dışında artık ihtiyaç gereği de alma zaruriyeti oluşunca “Nasıl Bitcoin Alabilirim?” sorsuna bir yanıt olması için yazalım, işe yarar belki… Ha bir de bu günlerde yaşanan WannaCry fidye saldırısı sebebiyle almayı düşünüyorsanız sakın bu amaçla Bitcoin alıp da fidyecilere ödeme yapmayın!
Bitcoin’i daha kolay anlamak ve neler yapabileceğimizi planlamak için Bitcoin’i bir döviz olarak görmekte fayda var. Dolar, Euro veya Yen’den farkı yokmuş gibi düşünün. Tıpkı diğer yabancı para birimleri gibi Bitcoin’i de ödeme, yatırım ve spekülasyon (fiyat artışından para kazanma beklentisi) Â amacı ile alabilirsiniz. Bunlarla sınırlı olmamakla birlike Bitcoin’in çok gelişmiş türev piyasaları da mevcut ki normal döviz opsiyonlarının yanı sıra deniz derya bir Bitcoin pazarı oluşmuş durumda ki bu da teknolojinin ve teknoloji sever yatırımcının bir yansıması. neyse biz fazla uzatmadan konunun özüne gelelim.
Bitcoin Almak İstiyorum, Neler Lazım
Bitcoin’i alabilecek para ve saklayabileceğiniz bir cüzdan.
Para tamam da cüzdan nedir? diyebilrsiniz. Hiçbir para açıkta durmaz, Bitcoin cebinizde taşıyabileceğiniz elle tutulan bir para değildir. Bitcoin’i saklayabilmek için cüzdana ihtiyacanız vardır. Bitcoin cüzdanları:
1- Bilgisayarınıza veya telefonuza kurabileceğiniz elektronik cüzdanlar
Bitcoin.org sitesi üzerindeki Cüzdanınızı Seçin bölümüden faydalanabilirsiniz.
Artıları: İşlem masrafı olmaması, gizlilik ve hız.
Eksileri: Güvenlik, internet bant genişliği harcanması.
2- İnternet üzerinde hesap açıp kullanabileceğiniz Çevrimiçi (Online) Cüzdanlar
Artıları: Saklama kolaylığı, diğer kripo paralara dönüştürme kolaylığı vs.
Eksileri: İşlem komisyonu, güvenlik
Tercih nedeni, zahmetsiz ve kolay.
ben CureCoin madenciliği yaptığım için tercihim: Coinpayments.net
Cüzdan Tamam Sırada Ne var:
Cüzdanınıza Bitcoin yatırabilmek veya daha doğrusu size Bitcoin gönderilmesi için gerekli Bitcoin Adresi (Deposit Address) gerekmekte, bunu da kolayca görebilirsiniz.
Bitcoin Almak İstiyorum, Nerede Satılır
Bitcoin diğer konvertıbl (çevrilebilir) para birimlerinden farklı olarak Bankalarda satılmaz. Bunun nedeni Bankaların hukuki belirsizlik ve para transferlerinin takibinin imkansız olacağı varsayımı ile sorumluluk almaktan kaçınması. Bu nedenle Bitcoin’i şu anda Türkiye’de
İnternet Üzerinden
Bitcoin Alıp/Satan siteler: Koinim.com – BTC Turk (Havale, EFT ve Kredi Kartı)
ve Yabancı Siteler (Kredi Kartı)
Bireysel alıcı ve satıcıları buluşturan Bitcoin pazarları: localbitcoins.com vb
Burada dikkat edilmesi gereken Bitcoin aldığınız parite. Parite Satan sitelere göre değişmekte LocalBitcoins.com üzerinde ise alış yapacağınız tutar aralığına göre de farklı fiyatlar verilmekte.
Türkiye’de hizmet veren Koinim ve BTC Türk üyelikleri biraz zahmetli. yasal bir düzenleme olmadığı için alan satanın belirlenmesi ve ilerde sorun olmaması adına bir kağıda “Kendi rızamla Bitcoin almak istiyorum” yazmanızı ve kimliğinizle birlikte selfie çekmenizi istiyorlar. LocalBitcoins.com satıcıları da benzer uygulamalar yapmaya başlamış. Enteresan ama tek seferlik bir prosedür.
Gerçek Hayattta:
Yüzyüze, yani Bitcoin sahibi birisiyle gerçek hayatta buluşup havale -eft, elden ödeme karşılığında Bitcoin transferi
Bitcoin’i aldım, Bitcoin ile nasıl Bitcoin gönderebilirim, ödeme yapabilirim?
Bitcoin göndermek tıpkı almak gibi çok kolay, ihtiyacınız olan tel şey alıcının Bitcoin adresi. Gerek kendi cüzdanınızdan gerekse sanal cüzdanlarınızdan çok kolay şekilde bitcoin gönderebilirsiniz.
Eğer Bitcoin ile ödeme yapacaksanız, Bitcoin ödeme sistemleri de mevcut, Paypal gibi güvenli bildirim veya ihlal bildirim mekanizması var mı bilmiyorum ama coinpayments.net gibi Satın Alma – Sonrasında da Ödeme teyidi ve satın alma tamamlanması sürecini sağlayabileceğiniz Merchant (Tüccar) Ödemesi çözümleri var.
Bitcoin’i ödeme almak için de bu şekilde kullanabilirsiniz. Sattığınız mal veya hizmet karşılığında Bitcoin veya diğer kripto para birimleri ile Tüccar Ödeme sistemlerini web sitenize tümleştirebilirsiniz.
Bitcoin’i diğer sanal para birimlerine çevirip parite ve çapraz arbitraj yapabilir miyim?
Evet, Poloniex.com veya Bittrex.com, LiveCoin.net gibi pazarlarda çapraz kur dfeğişimlerinden ve opsiyon işlemlerinden para kazanmanız mümkün, diğer coin veya alternatif coinleri alabilmeniz de mümkün.
~o~
Uzun ve ileride güncelleme ve eklemeye ihtiyaç duyan bir yazı oldu. Yazarken dahi çok şey öğrendim, öğrenecek de çok şey var. Her hafta yeni bir kripto para duyurusu yapılıyor. Sonuç olarak piyango misali alayım kenarda dursun diyerek gözden çıkardığınız az bir miktar size ileride çok büyük para kazandırabilir.
Son olarak yazının başında dediğim gibi keşke 6 centken 1 dolarken alsaydık, keşke madencilik karlı iken biraz uğraşsaydık şimdi milyonerdik demeyin. Emin olun alsaydınız bugüne kadar 500 kere satardınız. 6 cent nere, 2800 Dolar nere? İnsan gerçekliği budur. Şunu rahatlıkla söyle ki 1 Dolar gibi bir fiyattan BTC alan bir yatırımcı ancak iki ihtimalde Bitcoin’lerini satmaz:
İhtimal: Yatırımcının akli dengesi yerinde değildir.
İhtimal: Yatırımcı Bitcoin’i kurgulayıp kendi tasarladığı zirvesinden önceki bir durağı beklerse. Bu da en büyük spekülasyondur. Satoshi Bey, siz misiniz?
Bitcoin denilince birçoğumuzun aklına  ilk karşılık olarak “sanal para” gelmekte, oysa Bitcoin sanal bir par değil, aksine piyasada karşılığı olan, Türk Lirası da dahil  diğer para birimlerine çevirilebilen sayılsal bir para birimi, hatta teknik olarak özgün ismiyle Crypto Currency yani Şifrelenmiş Para da diyebiliriz.
Bitcoin bilgisayarlar tarafından üretilen bir para birimi, bilgisayarınızın işlemci gücü (CPU veya GPU) kullanarak blok zincir üzerinde madencilik yaparak Bitcoin üretebilirsiniz. Sofistike tasarımı sayesine enflasyon olsun arz sınırlaması olsun bir merkez bankasının sorun ve araçlarını kendine has sisteminde çözmüş bir yapısı var, detayını bu yazının konusu değil. Ancak artan talep nedeniyle şu an “Ben de Bitcoin madenciliği yapmayım” derseniz mevcut donanımınız şu anda harcadığınız elektriğin parasını kazanamaz. 2012 yılından beri özel donanım ve sistemlerle hamuduyla kaldıralım diyen madenciler nedeniyle şu anda zorluk seviyesini ancak özel donanım ve ucuz elektrik dengesinde karlı durumda.
Neyse efendim, Bitcoin’in yaygınlaşmasından sonra birçok alternatif Coin~Sayısal Para ortaya çıktı LiteCoin, Etherium vs bknz:Â https://coinmarketcap.com/all/views/all/Â bunların çoğu Bitcoin’le aynı mantıkta anlamsız sayısal problemlerden oluşan sayısal blok zincirlerdeki problemleri çözerek para üretmekte, –Belki de aslında birilerinin yüksek derecede şifreli verilerini kıran bir gizli ağdır olayın özü, bilemiyoruz–
CureCoin’in hikayesi gerçekte güzel: Stanford Üniversitesi Kanser, Alzheimer, Parkinson ve Huntington gibi hastalıklara çare bulmak için Folding@Home projesini yürütüyor. Bu proje sayesinde dev süperbilgisayarlara olan ihtiyaç, sıradan bilgisayarlarımızın kullanmadığımız/fazla/artık işlemci güçlerini kullanarak giderilmekte ve bu hastalıklara çare bulmak için gerekli olan zaman alıcı analizler ve “Protein Katlama (Protein Folding)” işlevlerini gerçekleştirme. Yani özetle boşta duran bilgisayarlarınızla çok önemli tıbbi araştırmalara katkı verebilmenizi sağlamakta. (Bknz: Folding@Home tarihçesi ve başarıları:Â https://foldingathome.stanford.edu/project-timeline/)
Folding@Home olsun BOINC çatısındaki diğer projeler olsun “Vatandaş Bilimi“ dediğimiz şey gönüllü ve ödül beklemeksizin yapılan bir iş, sevabı büyük. İşte tam burada CureCoin yaratıcıları devreye giriyor, madem biz bu proteinleri katlıyoruz, sayısal onca denklem çözüyoruz, ee Bitcoin blok zinciri de benzer bir iş yapıyor, biz bunları birleştirelim, ortaya Bilimsel Araştırma Temelli bir sayısal para birimi çıkaralım diyorlar ve CureCoin‘i tasarlıyorlar.
CureCoin sayeinde, hem hastalıklara çare bulunmasına yardım ediyorsunuz hem de para kazanıyorsunuz. Folding@Home projesi dahilinde bilgisayarınızı çalıştırdığınızda günlük puanlarınız (PPD) karşılığında Folding Pool’dan (Katlama Havuzu) pay alıyorsunuz ve hesabınıza puanınızın payına düşen miktarda CURE yatıyor. Dilerseniz de protein katlama yerine doğrudan kendi blokzinciri üzerinden CURE madenciliği yapabiliyorsunuz, tabi belli miktarı size belli miktarı ise havuza gidiyor. Tamam da karşılığ ınedir kardeşim derseniz CURE kurlarını şuradan görebilirsiniz: CURE/USDÂ https://www.coingecko.com/en/price_charts/curecoin/usd CURE/BTC:Â https://www.poloniex.com/exchange#btc_cure
Belki sizi zengin etmez, neticede hayır işi ama güzel bir birikim yapabilirsiniz. Az biraz araştırdıysanı, özel donanım – bulut madenciliği kiralama dışında artık sizin gibi bireylere Bitcoin madencilği yapma şansı kalmamış durumda. Hadi madenciliği geçtim, alayım kenarda dursun altın gibi yatırım aracı olsun derseniz, Bitcoin de 1.100 dolarlara dayanan fiyatıyla çok primli, can yakabilir. Özetle Bitcoin için fırsatlar kaçmış gibi görünüyor. Belli mi olur belki de CURE için henüz daha fırsat yeni başlıyordur? Hem maddi kazanç, hem insanlığa fayda ve hem manevi getiri, Kazan – Kazan (Win – Win)
4- Uygulamayı açtıktan sonra ayarlara girip kullanıcı adımızıÂ ve passkey’i girin. CureCoin Takımına katılmak için Team bölümüne: 224497 yazın.
5- Kendinize göre Folding@Home’un çalışma ayarlarını yapın ve hastalıklara çare bulmak için proteimleri katlamaya başlayın! Tebrikler!
Yahu tamam da nedir bu protein katlama neden önemli, bu adamların süper bilgisayarları Kuantum bilgisayarları neyin yok mu gibi soruların aklınıza gelmesi normal Şöyle açıklayabiliriz, Proteinler yaşamın temel parçacıklarından, bunların yapılarının değişmesi, katlanması hücre ve bileşenlerinin dahi işlevlerini değiştirmekte, proteinlerin nasıl katlandığını çözersek birçok hastalığa karşı ilaç üretebilecek ve çare bulabileceğiz. Burada işi zorlaştıran ise proteinlerin milisaniyeler içinde katlanması ve şu anda bile gelişmiş bilgisayarlarda bu milisaniyelik katlanma neredeyse bir günde analiz edilmekte. Bu nedenle özellikle bilgisayar oyunlarını seviyorsanız ve Nvidia CUDA veya AMD ATI Cal destekleyen bir grafik kartınız varsa verebileceğiniz katkı muazzam derecede olacaktır. Çünkü günümüzdeki grafik işlemciler (GPU) bilgisayarınızın işlemcisinden (CPU) çok çok çok daha yüksek işlem kapasitesine sahipler.
Velhasıl, iyi hoş, yaptık ettik hesapta CURE’ler birikti, nasıl paraya dönüştüreceğiz? diyebilirsiniz. Cüzdanınızda veya sanal cüzdanınızda biriktirdiğiniz CURE’ları https://www.poloniex.com/exchange#btc_cure vb takas siteleri (sanal döviz büroları gibi) üzerinden Bitcoin’e dönüştürebilirsiniz ve bu Bitcoinleri diğer siteler üzerinden USD eya TL’ye dönüştürüp banka hesabınıza alabilirsiniz veya doğrudan CURE kabul eden yerlerde harcayabilirsiniz. Mesela ben kazandığım 19 USD karşılığı CURE’un üzerine biraz daha koyup bulut üzererinden CURE madenciliği satın aldım: https://curecoin.info/shop/
Son olarak, uzun ve detayı bir konuyu kısaca yazmaya çalıştırm, adım adım yazabilseydim daha güzel olabilirdi, ama zaman ve plan elvermedi. Ama kolay bir sürece sahip olduğundan hızlıca kavrayabilecenizi düşünüyorum. Takıldığınız yerlerde yorum kısmına sorularınızı yazarsanız (soru cevap şeklinde gidelim :p) yanıt vermekten memnuniyet duyarım.
Telefonum 1 ay 10 gün sonra Medcell servisinden geldi, anakart değişimi olmuş (fakat imei değişmemiş). Şu anda çalışıyor bir sorun görünmüyor. Zannediyorum ki LG dünya çapında yeni anakart temini işiyle uğraşıyor ve önceliği de kendi distribütörlerine veriyor. İthalatçı firmalar bu nedenle gecikiyor. Söylenene göre Delta gibi büyük ithalatçı firmalar bile 2 ayda anca anakart tedariki sağlıyormuş. Sıkıntılı bir süreçti, umarım tekrar sorun yaşamam.
LG G4… Güçlü, hızlı, harika bir ekrana ve piyasadaki en iyi kameraya sahip güzel telefonumuz… Ama ne yazık ki her güzelin bir kusuru var, LG G4’ün -hele hele belli üretim serilerinin- kusuru çok büyük: “Bootloop“
Canım telefonunuz günün veya gecenin bir vakti ansızın kendi kendine kapanıp tekrar açılmaya çalışıyorsa geçmiş olsun ya da klübe hoş geldiniz!
Nedir bu “Bootloop” arkadaş?
Telefonun başlangıç (boot) sürecinin döngüye (loop) girip bir türlü telefonun işletim sistemini başlatamaması, sürekli açışış ekranına geri dönmesi diyebiliriz.
Neden olur bu “Boot Loop”
Bu sorunun iki nedeni var, birincisi donanımsal nedenler, ikincisi ise yazılımsal nedenler. Genellikle bootloop donanımsal sorunlardan kaynaklanmakta. Bazen yazılımsal sorunlar nedeniyle de oluşabilmekte olsa da aynı telefon yazılımsal sorun çözülse de bir müddet sonra donanımsal hatadan dolayı aynı sorunu yaşatabilmekte.
Bootloop birçok telefonda yaşanabilen bir sorun, konumuz LG G4 – H815’te boot loop sorunu olduğundan, bu telefon özelinde yazmaya devam edeceğim.
LG G4 modelinin tasarımında veya üretiminde bir mühendislik hatası var, grafik işlemci çok ısındığında onu anakart entegresine bağlayan bağlar gevşiyormuş ve temassızlık nedeniyle telefon yeniden başlayarak açılış ekranından öteye gidemiyornuş. Bu donanım kaynaklı sorun. yazılım kaynaklı sorun ise telefonu başlatmanıza engel olan bir yazılım hatası, genellikle güncellemelerden sonra kullanıcılar bu sorunu yaşadığında sorunun yazılım kaynaklı olma ihtimali öne çıkmakta. Ki benim “ilk bootloop” sorunum da yazılım kaynaklı idi.
Böyle büyük bir üretim hatasını LG firması kabul etti (bknz: http://www.androidauthority.com/lg-admits-g4-bootloop-problem-hardware-fault-669603/) Â ve servislerde tamirat ve değişim yapılacağını söyledi — Tabi ki resmi distribitörlerde bu süreç daha sorunsuz ve kolay oldu. İthalatçı garantili telefonlarda ise iş sizin paralel ithalatçı firmanın iş adabına ve dürüstlüğüne kalmış. Benim telefonu aldığım ithalatçı Medcell sorunu ilk kez yaşadığımda sağolsunlar hallettiler, bir tek 20 işgünü tamir süresinin sonuna kadar kullandılar o kötü oldu, o süreçte telefonsuz kaldım.
LG G4 Bootloop sorunu ile karşılaştığınızda ne yapmalısınız?
“Eyvah, LG G4 bootloop sorunu ortaya çıktı telefonum açılmıyor, yeniden başlayıp duruyor” dediğinizde veya çevrenizde birisi böyle dediğinde öncelikle sakin olun. Öncelikle cihazınızın garantisi devam ediyor mu, garanti belgeniz veya faturanız duruyor mu kontrol edin.
Cihazınızın Garantisi devam ediyor ise:
Telefonun açılması için sürekli pili çıkarıp takmayın, baktınız birkaç kez açılmıyor, pili çıkarın ve telefonu dinlenmeye bırakın. Telefon dinlenirken (yani içindeki elektrik boşalırken)
Telefonun içindeki önemli verilerinizi düşünün; Verilerinizi bilgisayara yedeklemiş miydiniz? Böyle komple bir yedekleme yapmadıysanız; Telefon rehberinizi Google hesabınızla entegre etmiş miydiniz? Fotoğraflarınızı ve videolarınızı Google Photos gibi bir uygulamaya veya benzerine otomatik yedekliyor muydunuz? Whatsapp konuşmalarınızı Google Drive’a arşivliyor muydu? Özetle telefonda yedeği olmayan ve muhakkak ulaşmanız gereken belgeleriniz var mıydı?
Yukarıdaki yedekleme listesini kontrol edip önemli bir veri kaybına uğramayacaksanız telefonu en kısa zamanda servise gönderin, maalesef servis tamiratında içindeki verilerin tamamı silinecek. Unutmadan SD kartınızı servise göndermeyin. SD kartınızdaki veriler tabi ki bu sorundan etkilenmedi. Sadece telefon hafızası gidecek.
Önemli verim yok, şansımı denemek istiyorum diyorsanız, telefonu fabrika ayarlarına geri döndürerek şansınızı deneyebilirsiniz.
LG G4’ü fabrika ayarlarına sıfırlamak için telefon kapalıyken “Ses azalt” ve “Güç” düğmesine aynı anda basın, LG logosunu gördüğünüzde güç düğmesinden elinizi bir saniyeliğine çekin ve tekrar basıp fabrika cihaz sıfırlama ekranı gelene kadar basılı tutun (bi 5 saniye kadar sonra gelecektir, uzun sürerse pili çıkarıp tekrar deneyin) Şayet bu ekranda takılırsa aşağıda anlatacağım “Soğutma Yönetmi”ni uygulayıp deneyin.
Şayet “Evet G4’ün içinde çok önemli ve ulaşmam gereken verilerim var diyorsanız” Aşağıda kendi bulduğum yöntem işinize yarayabilir:
Soğutma Yöntemi:
*** Öncelikle bu tür yöntemlerin az da olsa bir risk barındıracağını belirtmek isterim, aman sakın haa öyle youtube’da falan gördüğünüz mikrodalga fırına koyun düzelsin tarzı safi tehlikeli yöntemleri denemeyin. Bu yöntemde geçici bir çözüm olarak cihazı soğutup soğuk bir ortamda çalıştıracağız o kadar.
Bootloop sorununu ilk yaşadığımda bir sürü alternatif yöntem denedim fakat içlerinde telefonu kısa bir süre de olsa açmayı başarabildğim tek yöntem cihazı buzdolabına (buzluğa değil) koyup soğumasını bekleyip öyle açmaktı. Fakat bu yöntem ile G4’ü sadece açmayı başarabilmiştim ve 1 dakika içinde tekrar kapanmıştı. Geçtiğimiz ay ikinci kez, evet ikinci kez bootloop sorununu yaşayınca yöntemi biraz daha geliştirmem gerekti. Çünkü bu sefer açılış (boot) ekranında donmalar oluyor, fabrika ayarlarına dönüş menüsüne kendimi bir şekilde atsam da orası donuyordu.
Telefonunuz bootloop döngüsüne girdiğinde, pili sürekli çıkarıp takıp tekrar deneme yapmanız her seferinde sizi biraz daha geriye götürüp donmalara neden olacaktır.
Bu durumda ben de cihazı hem soğutmak hem de soğuk tutmak için önce dolabın içinde kullanmaya çalıştım verimli olmadı, açılışta hemen ısınıp tekrar bootloop’a giriyordu. Bu nedenle daha iyi bir soğutma sağlamak için buzdolabının içi yerine buzdolabının buz akülerini kullanmayı düşündüm:
Resimde gördüğünüz gibi iki adet buz aküsünün arasına cihazı kapalı halde koyup bir kaç dakika soğumaya bırakıyoruz. Dikkat bootloop halinde değil, şayet cihaz döngüdeyse pili çıkarıp takın, kendiliğinden açılıp tekrar döngüye girerse pili çıkarıp o şekilde buz akülerinin arasına koyun).
Cihaz yeteri kadar soğuduğunda üstteki buz aküsünü kaldırıp cihazı açın.
Bu yöntemle cihazı açıp şanslıysanız bir 10 dakika kadar kullanabilirsiniz. Daha fazla da olabilir, bu süre telefonla nasıl bir işlemci yoğunluğunda iş yapacağınızla değişir. Hücresel ver iyerine wifi bağlantı kullanırsanız ve ekran parlaklığı da düşük olursa daha uzun süre cihazı açık tutabilirsiniz. Bu süreyi de gerekli yedekleme veya resim – video, rehber mesaj arşivi vb gibi belgeleri kurtarmak için kullanabilirsiniz.
Gerekli yedekleme işlemini tamamlayıp telefonu servise göndermenizi öneririm. Yedeklemeyi yaptım, oldu olacak bir de fabrika ayarlarına döndüreyim şansımı deneyim derseniz o da size kalmış.
Cihazınızın Garantisi devam etmiyor veya yoksa:
LG G4’ünüzü yurtdışından aldıysanız veya garanti süreniz dolmuşsa kara kara düşünüyor ve anakartı değişim parasını vermek yerine yeni telefon alırım diye düşünüyorsanız hemen paniğe kapılmayın.
Cihazın yazılımını bilgisayar ile yeniden yüklemek:Telefonum ilk kez bozulduğunda servisin yaptığı da buydu. Tamirat açıklamasında “Yazılım yüklendi, gerekli optimizasyon ayarları yapıldı” gibi bir şey yazıyordu. İlk dönemde bu çözümler ortada yoktu, şimdi ise internette kısa bir araştırmayla G4’ün yazılmını tekrar yükleyerek bu sorunun çözüldüğüne dair yazı ve video bulabilirsiniz: Mesela: Â http://rootmygalaxy.net/unbrick-lg-g4-with-lg-flash-tool/ daha fazla:Â https://www.google.com.tr/webhp?sourceid=chrome-instant&ion=1&espv=2&ie=UTF-8&client=ubuntu#q=lg+g4+bootloop+fix+flash+kdzBen bunlarla uğraşamam diyorsanız, bu işlemi yapacak bir tamirci bulun, İstanbul’da Yazıcıoğlu, İzmir’de Çankaya, Ankara’da ise Sakarya’da tamirci bulabilirsiniz. Diğer şehirlerde ise meraklı – gadget bir tamirci bulmayı deneyin.
Anakart değişimi veya Nand CPU tamiri çözümü
Youtube’de lg bootloop fix yazdığınızda karşınıza anakart değişimiyle ilgili videolar çıkacaktır. Ama daha ilginci lg bootloop tamiri yazdığınızda karşınıza çıkan CNK Elektronik’e ait videolar:Â https://www.youtube.com/channel/UCF3QtcQtafPjJu-NUyTEXVg nasıl bir tamir olduğuyla ilgili bilgim yok ama kendilerini ararsanız bilgi verirler herhalde.
***
Sonuç olarak, bu sorunu ilk yaşadığımda yazılımsal bir çözümle iki ay kadar sorunsuz kullandım, ikinci kez yaşayınca servis şimdi nasıl bir çözümle dönecek merakla bekliyorum. Bir daha LG telefon alır mıyım… Sanıyorum almam, peki LG resmi distribütör garantili olsaydı daha mı rahat ederdim bilmiyorum. Neticede 1 yılda 2 ay telefonsuz kaldım ve yedek vesiare almadığım için telefonumdaki bir takım veriler gitti. Ne bileyim, telefonuma kızıyorum ama özledim de.
İkinci Dünya Savaşı deyince ilk aklıma gelen anahtar kelimeler; Adolf Hitler, Nazi Almanyası, Nazizim veya Nasyonal Sosyalizm, Faşizm, Soykırım… Peki Almaya’da yaşayan ve geçmişin bu kötü mirasını taşıyan insanların büyük çoğunluğu hatta neredeyse tamamının aklına gelen anahtar kelimeler nelerdir? Kuşkusuz utanç, pişmanlık ve nasıl oldu da kendimizi bu kötülüğe kaptırdık veya kandırıldık düşüncesi…
Bunlar kuşkusuz bugüne kadar bize kodlanan anahtar kelimeler. Peki gerçekten bu tanımlanan kodlarımızla iyi tarafta mıyız? Veya düşüncelerimize olan inancımızın sağlamlığı ne kadar? Acaba…?Â İşte tam da bunları sorgulatan ve aynı adlı romandan uyarlanan bir film “Er ist wieder da“. (Kitap: “Timur Vermes -Er ist wiedar da”: Goodreads, İdefix)
Filmin hikayesi şöyle; Adolf Hitler 1945 yılında sığınağında (Führerbunker) saklanırken kendini bir şekilde 2014 yılında bir çocuk parkında buluyor ve böylece Üçüncü Reich İmparatorluğundan Modern Almanya’ya geçişin şokunu yaşarken bir yandan da kendisini tanıtma çabasına giriyor. Haliyle kendisine kimse inanmıyor, halk onu önce akli dengesini yitirmiş biri sonrasında ise çok yetenekli ve dersini çok iyi çalışmış bir komedyen zannediyor. Fakat kendisi de içinde bulunduğu durumun gerçekliğini reddetmek yerine hızlıca durumu kavrayıp, biraz da aptalı oynayarak, tez elden kendisini tanıtıp hak ettiği Führerlik makamına kavuşmak istiyor.
Mizah, kara mizah, öz eleştiri üzerine kurulu filmin bence en başarılı tarafı 1933’ten itibaren Hitler’in gücü nasıl eline aldığını gösteren “Bu adam çok doğru şeyler söylüyor, haklı olabilir ve yapacağı şeyler bizim ihtiyacımız olan şeyler… Evet böyle bir lidere ihtiyacımız varmış demek ki” algısını işlemesi, 1933 iklimini 2014’te sunması diyebilirim.
Film, belki de çoktan sıkılmış olduğunuz ciddi ve katı Nazi filmlerinden elbette ki çok farklı. Öyle güzel bir mizahi denge konulmuş ki filmde acaba Hitler’e gizliden bir sempati duyulması mı isteniyor gibi bir kuşkuya asla düşmüyorsunuz. çok başarılı bir şekilde Hitler’in  etkileyici hitabetiyle sorun tanımlama ve “halkının” hak ettiği en üstün hizmetle sorunları çözmesi ve asıl amacına giden yolda halkın rızasını nasıl kazandığını, ikna sanatını nasıl hünerli şekilde kullandığını çok kolay hazmedilir bir şekilde gösteriyor.
2014 yılındaki durumun -ki filmde resmedilen tablo 2016 yılında daha da kötüye gitmiş durumda- Hitler gibi birinin iktidara gelebilmesi için son derece müsait olabileceğini Almanya’nın ve diğer birçok batı ülkesinin yaşadığı:
Göçmen sorunu
Göçmenlerin işlediği suç ve kabahatleri eleştirmenin dahi ırkçılık sayılması
Selefiler ve İslami yaşam biçimin kendi yaşam tarzlarını bozacağı düşüncesi
Mülteciler
İşsizlik ve yoksullaşma
Saçma sapan televizyon programları
Amaçsız yaşam
Düşen kültür seviyesi
Üretkenlik  ve refah sorunu
gibi sorunlarla ırkçı ve güçlü bir “Lider” çözümüne inandırılmak gerekiyor.
Hitler de “Modern Almanya”yı gezerek bu sorunları dinlemekte ve bir komedi figürü olarak bu sorunları derleyerek kendi popülaritesini artırmakta ve bir yandan da demokrasinin işlemediğini ve bu sorunları ancak “Güçlü bir Liderle” çözebilecekleri düşüncesini yaymakta. Sonrası ise popüler kültürün inişleri ve çıkışları…
Hitler’in kendi nihai amacına ulaşmak için kullandığı “kendisine göre sosyalizm” uyarlaması “nasyonal sosyalizm“in söylevini, icraatlarını ve propagandasını az çok hatırlarsak; autobahnlar, yerli sanayi -özellikle silah sanayi-, yatırımlar, halkın otomobili volkswagen vs… bu tür şeylerin halkın ne kadar hoşuna gittiğini bugün de görmek çok kolay. Filmi izlerken ve aşağıdaki vikipedi bağlantılarını okurken (bence zahmet edip okuyun*) kısa kısa aydınlanma şimşekleri kafanızda çakacaktır.
Özetle çok başarılı bulduğum bir film.
Belgesel seven biri olarak bolca İkinci Dünya Savaşı belgeseli izledim. Buna ek olarak da bilgisayar oyunu sevdasında bolca İkinci Dünya Savaşı oyunu oynadım hatta Hearts Of Iron II sayesinde dönemin Alman Komuta kademesini dahi öğrendim. Üniversitede ise Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşadıkları hiperenflasyonlarını gördüm. İzlediğimiz tiyatro oyunları, filmler vs. Genel geçer hatlarıyla dönemi öğrendikçe “Nasıl olur da bu insanlar böyle dehşet verici bir ırkçılığa ve caniliğe dahil olurlar” diye kendime hep sormuştum. Sanıyorum bir çok insan da aynı soruyu sormakta. Yanıtların bir kısmı bu filmde.
Son olarak filmin başlangıç bölümünde Hitler’in durumu kavrayabilmek için bir gazete bayiisine gitmesi ve T.C. Sözcü gazetesi okuması, Yıldırım (Blitz) Kuru Temizleme’nin elbiselerini kısa sürede temizleyeceğini düşünmesi gibi Almancı Türklerle ilgili esprilerin de iyi olduğunu söylemek isterim. Ha bir de filmin final sahnesindeki arabayla geçiş bölümü ve selamlama gerçek kayıtmış, halkın film çekildiğinden haberi yokmuş.
Filmin IMDB Punaı: 7,1 /10
Bena göre puanı: 8/10
Okumalık:
Yazının başında saydığım anahtar kelimeler kulağımıza aşina gelebilir, hatta o kadar çok duymuşuzdur ki ne olduğunu tam bilmesek bile biliyormuşuz gibimize bile geliyordur. Mesela faşizm… Kendimizi biliyor saysak da eminim çoğumuz doğru biçimde tanımlayamayız. Bu kavramlar o kadar sert ve yakın bir tehlike ki sürekli tetikte olan karşıtlığımızın verdiği “bilmişlik” bile tehlikenin gerçek geliş güzergahını göz ardı etmemize neden olmakta. O nedenle hem hafıza tazelemek hem de bilmeden fikir sahibi olduysak da bilgiyle bu boşluğu doldurmak için kısaca şu vikipedi sayfalarına bir göz atmak lazım derim: