Artık her gün batımında bir anlam var. Batan her günü kutsamaya başladım. Bir adım daha ilerlemek için doğan her güneşe “Hoşgeldin” demem gerekiyor.
Günlerimiz kısa ve sayılı, zaman çok fazla ama bize ait olan içinde bir damla ki günden güne sünger gibi çekiyoruz içimize, yetmiyor…
Feda edilen uykularımızla kaybediyoruz çoğunu, yediğimiz lokmanın dahi tadını çalıyor uykusuzluk, isteksiz ve hevessiz başlıyoruz her güne… Akşam nasıl oldu fark etmeden yığılıyoruz kanepelere. Elimizde telefon ve kumanda ile atletli atalete tavizzsiz şekilde teslim ediyoruz kendimizi… Saat kaç oldu? Bir, iki ve iki buçuk… Çok geç ve iki saatlik kaçamakla bir günü daha yaktık be, değdi mi?
Oysa doğaya dönüş yok. Doğanın doğrusu var ve doğruya dönüş olmalıydı hedef. Vücut saati belli, sabah körü değil elbet fakat en geç kuşluk… Apartmanların çatılarından mesaiye gidiyor ya kuşlar işte tam o vakitir kalkma vakti. Kalk ve kuşlara selam ver ve gün batımından önce geri dönüşlerin kadar her dakika çalış, yorul… Yerdeki ayağını, göğsündeki nefesini ve parmak ucundaki her teması hisset, yeter mi? Yetmez… Suyu kana kana içecek kadar yorul ve ilk lokmanı yutmadan önce önce kokla, iyice çiğne. Sev, sarıl ve gül. Varlığına ve standarta dahi şükret.
Bir sonraki gün batımına boş gelme, bir çayı, bir kahveyi, bir bardak rakıyı veya şarabı ve belki de sadece bir bardak suyu gün batımına karşı içmeyi hak etmiş şekilde çık balkona, yoksa pencerene.
Batıya bakmak şart değil, güneşin batıdan battığını bil yeter, zamandan korkma kuşlar gökte seni beklemez, sen kuşları bekle geçip gittiklerinde iş tamamdır, güneş battı işte…